Erhancığım , “Bu, umarım son yazım olur Hatam’ la
ilgili ve bir daha hiç hatırlamak istemediğim.” bana
ilişkin yazının son cümlesi. İçtenlikle doğruluğuna da
inandığım bir cümle. Ben de çok düşündüm yanıt verip
vermemeyi. Görmezden gelmenin daha iyi olduğunu öneren
arkadaşlar da oldu. Ancak Hapae Erhan’ın beni analiz
eden yazısına katkıda bulunmamayı kendime
yakıştıramadım.
Eleştiri yazılarımdaki alıştığınız yöntemi bu yazımda da
uygulayayım. İtalikler sizin. “Yıllardır okuduğum
yazılarından, çeşitli sitelere yaptığı yorumlardan biraz
zorlanarak ta olsa çıkardığım sonuçları aşağıda
belirteyim. Belki sonra bir yoruma geçebiliriz.
Kendisi için en düşük kabul edilebilir pozisyon, kölede
olsa Adıgey’ de yaşamak. Yaşadığı ülke sömürge olabilir,
emperyal kötü davranabilir, kötülükte olsa razıyım, ben
ülkemde yaşamak istiyorum diyor. Bu çok mütevazı bir
talep. Buna kimse bir şey diyemez.”
Bu mütevazi talebime de bir şeyler diyenler oluyor.
Sizin makul bulmanız sevindirici.
Evet, doğru
anlamışsınız. Ben ikinci üçüncü sınıf vatandaş olsam da
kendi anavatanımda yaşamalıyım diyorum. Ancak bu biraz
daha açıklamayı gerektiren bir tespit. Çünkü bu
tartışmalar sırasındaki tepkisel yanıtlarımdan biri.
Cımbız ile çekilip alınmış gibi. Ya da yazılarımın güç
anlaşılır olduğunun bir kanıtı. Eh her yazan yazısına
“humor” katamıyor. Bu da çok doğal.
Yine de bu tepkisel yanıtın, okuduğunuzu söylediğiniz
yazılarım bütünü ile ele alındığında bu cümle ile
söylenmek istenenin şunlar olduğu anlaşılabilir sanırım:
Gelecekte anadilimizi geliştirerek yaşatmak gibi bir
özlemimiz varsa, bunun için çabalamayı amaçlamışsak, bu
özlemi gerçekten dert ediniyorsak, bu amaç uğruna
mücadelede kimi bedeller ödemeyi göze alabiliyorsak
eğer, bu mücadelenin ancak anavatanda başarılı
olunabileceğinin altını çiziyoruz.
Anavatanı
bugüne getirenler diasporaya göre kıyaslanamayacak kadar
büyük bedeller ödediklerinin biliyor ve anavatan
bekçilerine saygı duyuyoruz.
Özlenen yaşama
kavuşma konusunda samimi isek eğer bizler de bedel
ödemeyi göze almalı, bedel ödeyeceğimizin bilincinde
olmalıyız. Birey olarak anavatanda “köle”
olabilmek uğruna nelerden vazgeçtiğimi çok iyi bildiği
için izninle burada sözünü etmeyeyim. Bu kez değer
verdiğim Çerkes Xabzesine uygun davranayım.
“Bu durumdan daha yüksek bir yaşam kalitesi varsa daha
da iyi, niye itiraz etsin. Bu gün Rusya zenginleşmekle
birlikte Adıgey Yoksul. Rusya 18.000, Krasnodar 6.000,
Adıgey 3.000 dolar kişi başı gelire sahip (aşağı
yukarı). Özgürlükler açısından ise, Bolşevik düzen kadar
olmasa da büyük sıkıntı var. Razıyım diyor, bir gün
değişir.”
Evet, daha iyi yaşam kalitesine neden itiraz edeyim.
Ancak küçük bir ayrıntıyı görmezden geldiniz. Ben
“Razıyım, bir gün değişir” demiyorum. “Razı değilim,
değişmesi için çaba gösteririm. Bu çabayı gösterenlerin
anavatandaki sayısı artarsa değişim de daha kolay ve
daha yakın bir zamanda olur” diyorum. Birçok platforma
bunu da defalarca açıklamış bulunuyorum.
Yani ben diyorum ki, beni doğuran kadın, başkaları güzel
bulmasa da, bu güzel bulmayanlar arasında dokuz ay
karında taşıdıklarına rastlansa da, anamdır güzel
bulurum. Bağrına kapanır, hüngür hüngür ağlar üzüntümü
azaltırım. Anamla paylaşır mutluluklarımı büyütürüm.
Başımı dizlerine koyarak okşaması ile gücüme güç
katarım. Sımsıkı kucaklar yavrusunu kucaklama
mutluluğunu yaşatırım. Onunla kol kola gezer
sevmeyenlere nispet yaparım.
Sağlığı bozulmuş ise eğer, sağlığına kavuşması için
elden geleni yaparım. Anasını, kardeşlerini çok
sevdiğini dilden düşürmediği halde onlardan
sıkıntılarında uzak olduğu ölçüde mutlu olabilenlerden
değilim ben. Yani anavatanı için ölümü göze
alabileceğini dilden düşürmediği halde diasporada daha
mutlu olabilenlerden hiç değilim. Anamı çok sevdiğimi
gece gündüz yineleyip dinlencelerde anamın yanına değil
de turistik yörelere koşamadım ben hiç.
Özetle, bence anavatanı, halkımı sevmek,
sorumluluklarımın bilincinde olmak demektir.
Sorumluluklarımın gereğini yerine getirmekle eş
anlamlıdır.
“Rusya’ya muhalefet konusunda, çok
ama çok temkinli. Bu hakka yalnızca içeride yaşayanların
sahip olduğunu, dışarıda yaşayanların bu hakkı
olmadığını düşünüyor. Ayrıca bunu güvenli mesafeden
yaylım ateş olarak görüyor. Hariçten gazel, yani ucuz.
Rusya’ya bu yaklaşımının nedeni benim için şöyle; Geride
kalmış bir avuç yerli de telef olabilir bir, dönüş
siyasetine zarar verir iki. Sadece bunlar. Başka bir
niyetle söylediğini düşünmüyorum. Bunları söylediği için
Rusya’dan herhangi bir menfaati olduğunu ise hiç
düşünmüyorum. Öyle ise bu tavrını da sahici ve gerçekten
öyle düşünüyor diye algılıyorum.”
Doğru algıladınız. Aynen öyle. Rusya Federasyonu’na olan
muhalefetin “dönüş siyasetine” zarar verdiğini
düşünüyorum. Ancak altını çizgi ile çizeyim. Siz dahil,
kimilerinizin zaman zaman dile getirdiği gibi Anti-Rusya
tutumun anavatana dönüş yapmışlara zarar vereceğini hiç
düşünmedim, düşünmüyorum.
Anti Rusya politika sonucu “Geride kalmış bir avuç
yerlinin telef olabileceği” ise hiç aklıma gelmedi.
İnanın “hariçten gazel okuyanların” tutumu sonucu
anavatanda yaşayanların telef olacağı, telef edileceği
kokusunu hiç yaşamadım, yaşamıyorum. Yine de Rusya
Federasyonu’nu eleştirme hakkının sadece anavatanda
yaşayanların hakkı olduğunu düşünüyorum. Daha doğrusu
diasporanın gözü de kulağı da anavatan kesiminde olmalı
diyorum. Türkiye devleti ile ilişkileri de Türkiye
Çerkesleri belirlemeli. Biz çağırdığınızda yardıma
gelmeliyiz.
Evet, dışarıdan politikamıza karışanları “Türkiyeli
Çerkes Çemberini kıramamışlar”, “hariçten gazel
okuyanlar” “deplasmanda oynan futbolu daha çok sevenler”
“gıyabi milliyetçiler” gibi kimi bizim, kimi çalıntı
birçok tanımı uygun buluyorum. Ayrıca anavatan insanının
bu tanımları hak edenlerin söylediklerine
kanmayacakları, diaspora temelli politika
oluşturmayacaklarının da bilincindeyim. Dahası Rusya
Federasyonu’nun güçlü olduğu ölçüde bizim da daha güçlü
olacağımıza inanıyorum. Rusya Federasyonu’nun
demokrasisi geliştiği, federatif yapısı kök saldığı
ölçüde daha bir güçlü olduğunu yaşıyorum
Bununla birlikte “Rusya’ya muhalefet konusunda çok
ama çok temkinli.” tespitinize açıklık getirmeyi
gerekli buluyorum. “Rusya’ya muhalefet”ten, kimi
“vatanseverler”(!) miz gibi, Rusya Federasyonu’nun
varlığına muhalefeti anlıyorsanız eğer, temkinli olmak
bir yana, aklımın köşesinden bile geçirmediğimi
bilesiniz. Ama kimi yöneticilerin kimi uygulamaları
diyorsanız eğer bana karşı haksızlık yaptığınızı
söylemek durumundayım. Yanlış bulduğumuz uygulamalara
nasıl karşı çıktığımın sayısız örneğine isteyenlerin çok
kolay ulaşabileceğini siz de çok iyi biliyorsunuz.
Çok net olarak ben, Sovyetler birliği dönemini yaşamış,
dilim, özgürlüğüm diyerek gelişmiş çok sayıda halkın
yaşadığı Rusya Federasyonu’nu, parçalayabilecek tek
politikanın, ancak ve ancak Rus halkı dışındaki diğer
halkları yok sayan bir politika olduğuna ve dolayısı ile
de Rus nasyonalizmini, Rusya Federasyonu’nu parçalamak
isteyenlerin körüklediğine inanıyorum. Dahası, Rusya
Federasyonu’ndan kopartılmış bir Kafkasya’da Adığelerin
yok olabileceği korkusunu iliklerime kadar yaşıyorum.
Bir kez daha altını çizersek en çok bu nedenle de Rus
nasyonalizmine karşı olduğum kadar Rusya Federasyonu’nu
ile birlikte gelişen bir anavtandan yanayım.
Ancak, daha çok aksi söylenir yazılırken, beni uzun
süredir çok yakından tanıyor olmanızın avantajı ile de
olsa, bunları bir başka niyetle ya da bir menfaat
karşılığı değil doğru bulduğum için söylediğim
tespitinize sevindiğimi de belirtmeliyim. Anlaşılmış
olmanın mutluluğunu yaşattığınız için de teşekkür
ederim.
“Kotalara içinden itiraz ediyor olsa bile dışarıya
karşı-yani bizlere karşı şöyle diyor; Kotaları
doldurdunuz da fazlasını mı istiyorsunuz? Bu konuda
somut veriler kendisini haklı gösteriyor. (Bu haklı
pozisyonunu Suriyeliler bozdu biraz). Ama neden haklı
kaldığını sorgulamıyor pek.”
Erhancığım en duyarlı olduğum konu. Evet, aynen
tespitinizde vurguladığınız gibi içeride her platformda
kotanın arttırılmasına çaba gösteriyorum. Yetmiyor
diasporaya da kotanın nasıl arttırabileceği yöntemlerini
anlatmaya çalışıyorum. Ancak yine belirttiğiniz gibi çok
net olarak “Kotaları doldurdunuz da fazlasını mı
istiyorsunuz?” görüşünü de çok sık olarak gündeme
getiriyorum. Çünkü insanımız hep olumsuzu gördüğü,
dillendirdiği ölçüde haklılığına inanıyor. Bu
hastalıktan mutlaka kurtulmak gerekiyor. Haklı
pozisyonumu Suriyeliler de bozamadı. Çünkü geçen yıl
kota yetmezliğinden kaynaklı bir kişi bile yurt dışı
edilmedi. Kotaların açılmasına kadar vizeleri otomatik
olarak üçer ay uzatıldı. Ocağın ilk haftası tamamının
başvuruları alındı. Yeni yıl itibarı ile başvuru
belgeleri kabul gören Suriyeli Çerkes sayısı da 41
kişiyi buldu.
Ancak daha önemlisi biz Suriyelilere DÇB’nin her
toplantısında dernek başkanlarına, yetmedi kendilerini
gördüğümüz her yerde kardeşlerimize iletilmek kaydı ile
kendilerine, mutlaka hazırlık yapmaları gerektiğini,
nasıl hazırlık yapacaklarını anlatıp durduk. Hemen her
seferinde sizin “Arap Baharından”
etkilenmeyecekleri yanıtını aldık. Ve bu günlere geldik.
Kullanmadığımız avantajlar bir başka ve uzun bir yazı
konusu. Nerede okuyabileceğinizi biliyorsunuz.
Bakın şimdi kotalar henüz boş ancak kotalardan şikayetçi
olanların hiçbiri meydanlarda yok. Dahası kimi “guşıps”
yazarları Suriyeli Çerkeslerin anavatana gönderilmesi
kutsal görevini kargoculuk olarak görüyor. Yani ateşten
kaçan bir kardeşini, bir insanı “kargo”
olarak görebiliyor. Kimi yazarlarınızla polemiğe
girebilen siz de bu ayıbı gündeme getirmeyebiliyorsunuz.
“Başka ülkelerdeki demokrasi mücadelelerinde, Çerkesler’
in yer almasını hem esirgeyip-kıskanıyor, hem de
lüzumsuz buluyor. Küçümsüyor. Bunları, hani neredeyse
eski diaspora Çerkesler’ inin ’başkasına hizmet’
refleksleriyle aynı görüyor. Buna inanıyor sahiden, bir
sahte suçlama olarak kullanmıyor bunu.”
Bu tespitinize biraz “evet” biraz “hayır” diyelim.
Bakın maddi ya da manevi kazanç beklentisi olmadan
mücadeleye girmenin insanın doğasına aykırı olduğunu
söylüyorum ben. Kazanç beklentisi, kendisi içindir,
halkı içindir, yaşadığı ülke insanları içindir, tüm
dünya insanlığı içindir. Ama ne olursa olsun mücadelenin
motoru mutlaka ve mutlaka kazanç beklentisidir. Ben
sadece yaşadığı ülkenin tüm insanları için de olsa,
dünya insanlığı için de olsa demokrasi mücadelesi
verenleri saygı ile karşılarım. Ancak bu mücadeleyi
veren kişilerden açık olmalarını da beklerim. Demokrasi
mücadelesini ya bireysel haklar düzeyinde ve tüm ülke
insanları için istemektedir ya da bununla birlikte
anadilini, kültürünü geliştirebileceği bir demokrasi
mücadelesi vermektedir. Yani halkı için demokrasi
mücadelesi içindedir.
Bam teli denebilecek sorun da budur. Tüm ülke insanları
ile birlikte halkı için de mücadelede yer aldığını
söyleyenlerin bu mücadelenin halkına neler
getirebileceğini, kurulacak demokrasinin sunacağı
olanakların dili ve kültürünü yaşatıp geliştirmeye yetip
yetmeyeceğini önümüze koymaları gerekmektedir. İşte ben
çok net olarak bu mücadelemizin halkımıza ne
getireceğini ve bunun nasılını dile getirmeyen demokrasi
mücahitlerinin, tüm ülke insanlarının kazanımları uğruna
kendi halkının yok oluşunu önemsemeyebilen bir üst
derece insanlık anlayışına eriştiğini düşünürüm. “Benim
için anadilin kültürün hiçbir anlamı yok. Bütünü ile
ülkem insanlarını düşünürüm.” İçim burkularak da olsa bu
açık yaklaşıma da saygı duyarım ben. Saygıyı hak etmeyen
bu mücadeleyi halkı için yaptığı yalan görüntüsüdür..
Dahası ben, demokratik kazanımlar dilimizi kültürümüzü
yaşatmaya yetecek olsa bile halkını seven bir diaspora
Çerkesinin, mutlaka dönüşü öncelemesi ve dönüşe zarar
verecek eylemlerden mutlaka kaçınması gerektiğine
inanırım. Çünkü anavatan insanı, diasporanın katılımı
ile daha bir güçlenecek, diasporanın varlığını
sürdürebilmesi olmazsa olmaz olan gereksinim duyduğu
“anavatan özsuyunu” daha kaliteli ve daha çok
üretebilecektir. “Yeni oluşan herhangi bir yayın
organı veya aktivist hareketi kuşkuyla ve kıskançlıkla
karşılıyor. Dönüşe ve Rusya’ya karşı bir eleştiri
getirir diye ödü kopuyor. Kısa bir süre gözlüyor önce,
umduğunu bulamayınca yaygarayı basıyor. Nasıl tepkiler
verdiğini ise herkes her yerde görüyor.”
“Kıskançlık”la ne demek istediğinizi tam olarak
anlamamakla birlikte tepkilerime dikkat çektiğiniz için
teşekkür ediyorum. Ayrıca güzel geri dönüşler de aldığım
için bu bölüm üzerinde çok durmuyorum.
“Özeti bu, gelelim analize. Kendi sözleriyle ‘Rusya’
nın diktatörlüğü altında da olsa, köle bile olsa,
fakirde kalsa anayurdu Adıgey’ de yaşamayı’ seçmesinde
yanlış bir şey yok bana göre. Bir şey diyemem.”
Doğru bir davranış. Ancak Adığey’i vurgulamanıza gerek
yoktu derim. “Anayurt” yeterliydi benim için.
“Hepimizi, kırk yıldır kendi seçtiği yaşam biçimini
seçmeye çağırıyor. Bunu yapmaya hakkı var bir misyoner
olarak. Bunda da şaşılacak bir şey yok.”
Burada biraz yaklaşım farklılığı var. Erhancığım
hepinizi çağırmadığımı senden daha iyi kim bilebilir.
Defalarca konuşmadık mı bunu? Defalarca yazmadım mı?
“Sakın ola Rusya’yı eleştirmeyin diyor bir de, bu biraz
sıkıntılı tabi ama Rusları seviyor da olabilir. Kendi
tercihi, bize ne.”
Evet aynen “Sakın ola Rusya’yı eleştirmeyin” diyorum.
Kendi evinde eleştirilecek konuları eleştirmeyenlerin
baba köyü baba evi de olsa bir başka evi eleştirmesini
en azından etik bulmuyorum. Asıl nedenin
“dönüş siyasetine
zarar verecek oluşunu da yukarıda belirtmiş bulunuyorum.
Sevmeye ilişkin söyleme gelince bunu da içinizdeki
“Wınerıw”ı engelleyemeyişinize veriyorum. Ancak sevgi
konusunda, en azından sevgiyi ifade konusunda benden
daha ileri olduğunuzu anlatan yazılarınız olduğunu
anımsatmakla yetiniyorum.
Gerçekte ise elbette Rusları ve birlikte olduğum her
halktan insanı seviyorum. Karşılığını da alıyorum.
Ultrasonografi uzmanı olarak çalıştığım sürece içten
davranışıma kucaklayarak teşekkür eden Rus, Ermeni,
Kürt, Çingene her haklatan insan olmuştur. Şimdi bunu
kimi akıllılar anavatana dönüşümün nedenini Türkleri,
Türkiyelileri sevmediğim gibi algılarlar mı dersin? Ama
neyse ki onları da sevdiğimi anlattığım yazım da az
değil.
“Ama bu savunduğu üç şeye, ‘halkı etkileyecek ve
kurtaracak doğru siyaset’ diyorsa ne diyelim. Yani
reçete.”
Evet, öyle diyorum. Ama siz daha akıllılar gülüp
geçebilirsiniz. Ancak biline ki daha iyi bir reçete
sunuluncaya kadar bu kötü reçetenin “siyaset” olduğu
yanılgısı sürecektir. Yanıltabildiklerinin sayısı da
hızla artacaktır. Arttığı da yadsınamamaktadır. Çünkü
Dünya ve bölge konjonktürü kötü reçeteyi
desteklemektedir
““Buna siyaset deyip bir yandan, farklı bir fikir
geliştirmeye çalışan her kişi ve grubun önüne ‘’Reçeten
nedir senin, Reçeten ha?’’ diye dikiliyor olması, bir
siyaset olmaktan epeyce uzak.”
Hiç reçetesi olmayan birinin bir başkasının reçete
sandığına “bu reçete olamaz” demekle yetinmenin
siyaset olduğunu ileri süren bir öğreti varsa ben de
yararlanayım. “Dönüş Düşüncesi saygın bir düşüncedir
ve daha saygın bir düzeyde savunulabilir diye
düşünüyorum ben sadece.”
Bakın inanın hiç itiraz edemeyeceğim bir yaklaşım. Size
kamuoyu önünde söz siz saygın bulduğunuz dönüş
düşüncesini daha saygın bir düzeyde savunmaya başlayın,
bana bu iyiliği yapın ben de programladığım, sizlere
yanıt vermekten bir türlü elimin değmediği işlerime
eğileyim. İnanın çok mutlu olurum. Bakın bunu inanın hiç
kıskanmam.
“Bu yazı bir işe yarar mı Sayın Hatam açısından
bilmiyorum ama yazılması gerekliydi gibi geldi bana. Ben
daha öncede birkaç yazı yazdım Hatam’la ilgili, boş laf
kullanmamaya özen göstererek. O ise çok yazdı. Övgüler
düzüp göklere çıkardığı az sayıda, suçlayıp ağır
ithamlarda bulunduğu, deyim yerindeyse ‘çanağı kırdığı’
onlarca yazı”.
Bu yazının çok işe yarayacağını sanmıyorum. Neyin işe
yarayacağını yukarıda söyledim. Ama bilesiniz ki övgüler
düzdüğüm yazıları tüm içtenliğimle ve mutlulukla yazdım.
“çanağı kırdığım” onlarca yazıyı da yine tüm
içtenliğimle ama büyük üzüntüler içinde ve sorumluluğum
gereği yazdım.
“Ağır gelmedi bana, bir kırgınlığım yok – alışığım ama
tartışma üslubu, o çok meraklısı olduğu biz Çerkesler’
in xabzesine yakışmıyor gibi geliyor bana. Yakışıyorsa
eğer, bu da başlı başına bir sorun.”
Ağır gelmemiş olmasına ve bana kırgın olmayışınıza
gerçekten sevindim. Çünkü hiçbir yazımı birilerini
kırmak için yazmazken sizin gibi bir eski dostu kırmak
amacı ile nasıl yazarım.
“Bu, umarım son yazım olur Hatam’ la ilgili ve bir daha
hiç hatırlamak istemediğim.”
Bakın bunda da içten olmadığınız gibi en küçük bir kuşku
duymuyorum. Ancak Xabze’yi çiğneyenlere, yanıtlar
verememe basiretini gösterebilme garantisi veremiyorum.
Bu yanıtların Xabze’ye uygun olamayabileceği olasılığı
da cabası.
İşte böyle Sevgili Erhan…
Dönüşe “kargocu” ve
“kolonyalist” yakıştırmaları kolay kolay bitmeyeceğine
göre bu maçlar da bitmeyecek. Ama ben sizinle
karşılaşmak zorunda kalmazsam sevineceğim. Yeni maçlar
olmazsa eğer eskiler de daha az anımsanır ve birlikte
mutlu oluruz.
Biliyorsun önümüzde daha bir gün mutlaka
gerçekleştireceğimizi umudumu koruduğum “amfi tiyatro”
projemiz de var..
Sağlıcakla…
ADE CARI
|