...................
...................
KADININ ADI ''İNSAN''

21.05.2010

Nilgün Nart
...................
...................

Dünyadaki her “İnsan” maddi manevi özgür olana kadar, hiç kimse “özgür” sayılmaz

Her “insana” özgürlüğün, refahın ve başarının yolu açılmadan, hiç kimse hiçbir şeyi gerçek anlamda başarmış sayılamaz.

Ülkemiz milyarlarca dolarlık bir borcun, geçen seneden beri süren kuraklığın, globallenme adı altında yürütülen kültürel-kimlik erozyonun ve Küresel Isınma tehdidin altındaki en çok zarar görecek ülkelerden birisi durumundayken, ülkemizin gündemi yapay ve vicdan meselesi olan sorunlarla meşgul edilmektedir.

Vicdan meselesi olan “sorun” insanoğlunun; “kadın” olanını ilgilendirmektedir.

Ve kadın “insandır”.

Kadın; yüzyıllardır bilinçli veya bilinçsiz; ekonomik, sosyal, dinsel, toplumsal, geleneksel görüş ve ideolojilerle, baskılarla; iyi niyet gösterileriyle sömürülmüş, erkek enerjinin erki elinde tutabilmesi için kullanılmış, kurnazca yönlendirilmiş ve manipüle edilmiştir. Değersiz, yetersiz, çaresiz ve toplum dışında bırakılmıştır. İnsanoğlu için bu bir utançtır.

Dünyada ve ülkemizde olmakta olanlar erkek egemen kültürün ve erk peşinde koşan eril enerjinin ürettiklerinden ve yarattıklarından başka bir şey değildir.

Kadın; iflah olmaz iyi niyetinin, simdi ayağına pranga olan saflığının, eril enerjiye bin yıllık imanının, koşulsuz var olan her şeye sevgisinin, kendisini nasılda Cehennem’in kapısına çıkardığını sessizce ve henüz hayal kırıklığı içinde izlemektedir.

“Cehennem’e giden yol iyi niyet taşlarıyla örülüdür”.

Kadın “İnsan”dır.

Doğanın kadına verdiği muhteşem özellikler ve yetenekler, dünyayı kendimiz ve çocuklarımız ve diğer eril enerji içinde yaşanabilir bir yer yapmak için; her birimizin ruhunda doğmak için beklemektedir.

Kadının; eril enerjiden gelebilecek hiçbir desteğe, yardıma, yönlendirmeye, korumaya, hedef gösterilmeye, biçilmiş kaftanlara ve yazılmış repliklere ihtiyacı yoktur.

Kadının Gücü, kendi içindedir.

Kadının Gücü; kendisine nefesinden daha yakın olan Yaradan’ın sevgisine imanda ve kendisini koruyup kolladığının bilgisindedir.

Kadının Gücü; kendi “Varlığına” ve “Oluşuna” olan sevgisinde ve saygısındadır.

Kadının Gücü; şimdiye kadar olanları bağışlama ve artık “kendisi” için yasama ve kendisini bu dünyada “Kadın İnsan” olarak gerçek kılma samimiyetinde iradesinde, cesaretinde ve eylemindedir.

Kadın; sevgidir, nezakettir, inceliktir, zarafettir, yaratıcılıktır, sezgidir, bağışlamaktır, zekadır, muhteşemliktir. Kısaca varoluşun kendisidir. Doğurgandır. Ve bu Güçtür.

Bütün bu özellikler Yaradan’ın kadına bir lütfudur.

Yeter ki kadın ve erkek birbirlerine gölge etmesinler ve birbirlerinin yolundan çekilsinler.

Yoldan çekilmek ve gölge etmemek, birbirini “madde” haline getirip kendi nefsani arzuları için kullanmamaktır.

Kadın ve erkeğin birbirine gölge etmemesi; birlikte yan yana yürüyebilmesidir.

Yan yana yürümek fiziksel olarak yan yana yürümek değildir.

Yan yana yürümek Kadın İnsanın ve Erkek İnsanın Ruhen yan yana yürümesidir. Birbirini sevmesi sayması yüceltmesi ve karşısındakinin kendi özgürlüğünde durarak; kendini dilediği şekilde ifade edebilmesi için birbirinin önünden çekilmesidir.

Birbirine hiçbir şey, hiçbir gerekçeyle dayatmamasıdır.

Kimsenin kimseye lütfetmeye ihtiyacı yoktur. Yan yana yürümeye ihtiyacı vardır.

Özgürlük alınabilen, bağışlanabilen, verilebilen bir olgu değildir.

Özgürlük kimsenin kimseye “nimet” gibi sunabileceği bir şeyde değildir.

Kadın İnsan ve Erken İnsan basitçe özgürdür. Ve bu doğası gereği böyledir.

Ve özgürlük Yaradan’ın Kadın İnsan’a ve Erkek İnsan’a yaratılışın başından itibaren bağışladığı en değerli armağandır.

Bu nedenle kimse kimseye Yaradan’ın zaten çoktan bağışladığı bir şeyi veremez. Veriyorum sanıyorsa da büyük bir günah içindedir. Bu Yaradan’a şirk koşmaktadır. Yaradan hiç kimseyi kendisinin çoktan bağışladığı bir şeyi (özgürlüğü) vermek için “Vekil” kılmamıştır.

Kadın İnsan’ın ruhuna örtülmeye çalışılan “Karanlık” yüzlerce yıldır cahil bırakılmış, ekonomik olarak yetersiz olan, ruhsal olarak özgür ve kusursuz olduğunun da netliğinde ve bilgisinde olmayan kadını bir yanılgı içine düşürmektir.

Kadının mahremiyetini koruma-kollama, kadına dinsel özgürlüğünü verme, toplumda yerini ve kendini ifade hakkını koruma adi altındaki bütün eylemler; Kadın İnsan’ın içinden çıkamayacağı binyıllık bir karanlığı getirip başına sarmaktır.

Karanlığı getirip özgürlük diye kadının başına sarınmasına yardımcı olamaya çalışmak ve yardım etme yoluyla sarmak;

Kadın İnsan’ın “Varlığına” saygısızlıktır. Sevgisizliktir. Hürmetsizliktir.

Toplumsal cehalete ikiliğe ve karanlık devirlere davetiye çıkarmaktır.

Özgürlüğün üstüne siyah çarşaf örtmektir.

Kadının boynuna yular geçirip erkek enerjinin şiddet dolu doğasına ve insafına terke etmektir.

Kadını her şekilde kullanmaktır, ruhunu sömürmektir, Toplumun dışında bırakmaktır.

Kadını nesne haline getirmektir.

Yaradan’ın tıpkı muhteşem yarattığı ve özgürlük bağışladığı Erkek İnsan gibi Kadın İnsan’da muhteşem ve özgürdür.

Özgürlük; varlığın kim ve nasıl olacağının sorumluluğudur.

Özgürlük; yaşamın sorumluluğunu alıp sevgiyle yüreğinizin sizi götürdüğü yere gidebilme cesareti ve bilgeliğidir.

Özgürlük; insan gibi; Kadın İnsan, Erkek İnsan; İnsanoğlu olabilme iradesidir.

Ruhen özgür olan Kadın İnsan; kendi varlığının ve Yaradan’ın ona lütfettiklerinin bilincindedir. Ne açılıp saçılmaya ihtiyaç duyar ne de kapanıp örtünmeye. Hiç kimse tarafından onaylanma ve yerilme ihtiyacı da yoktur.

Yaradan’ın yarattığı Kadın İnsan’a; saygısızlık ve hürmetsizlik; Yaradan’a saygısızlık hürmetsizliktir.

Karanlığı Kadın İnsan’ın başına sarmak, sarmasına “yardımcı” oluyormuş gibi yapmak; Yaradan’ın Kadın İnsan’ı yaratmış olduğu şekliye şemalıyla beğenmemek, Kadın İnsan’da kusur görmek ve O’nun hükmüne ve iradesine karşı gelmektir.

Kadın; özgürlük sanarak, erkek insanın kadın için seçtiği, yarattığı karanlığa girerse, karanlık “erkek” içinde karanlığı getirecektir.

Evrenin kuralları basittir. Ne ekersen onu biçersin.

Karanlığı yaratırsan, karanlık gelip ayağına dolanır, başına oturur.

Özgürlüğü çoğaltırsan, özgürlük gelir başının tacı olur.

Yaradan’ın ışığı olan sevgiyi çoğaltırsan, her yerde gelir sevgi ve hürmet seni bulur.

Okuyor olmak veya okumuş olmak insanin cehaletini almaz.

Çok bilmek ve ansiklopedileri yutmak cehaleti almaz.

Kutsal dinleri bilmek ve din kitabini ezberden okuyup üflemek de cehaleti almaz.

Cehaleti bir tek; insanın yüreğinde, Allah’ın yarattıklarına karşı duyduğu saygı hissettiği sevgi ve gösterdiği şefkat alıp götürür.

İnsana sevgisi saygısı olmayanın, Yaradan’a karşı da saygısı ve sevgisi olamaz.

Yüreğinde Yaradan sevgisi ve insan sevgisi olmayan cahildir. Cahillik her şekle girer ve bin bir türlü maskesi vardır.

Sevgi Yaradan’ın ışığıdır.

Cehalet ve Karanlık; ancak ve ancak sevgiyle arınır temizlenir.

Sevgi; Su’dur. Gönülleri yıkayıp paklayan arındıran.

“El Alem varır Yaradan’a; Ruhları özgür kılarak, sevgiyle söyleyerek, sevgiyle eyleyerek, niye gidersiniz ki, El Alemin tersine yaratılmışı olduğu gibi sevmeyerek”.

Her şeyin dengelenmesi ve yolunda gitmesi için; insanoğlunun “kendini bilmesi” yeterlidir. Başka bir şeye hacet yoktur.

“Gönlünü yıkayıp arıtmamışsan ha bire, abdest alıp durmaktan fayda bekleme. Noksanını gören Allah’a kanatlanır. Kendini olgun sanan yerde kalır”.
Mevlana