...................
...................
DÜNYA İNSANLIK AİLESİ

09.07.2010

Nilgün Nart
...................
...................

İnsanoğlunun psikolojik ihtiyaçlarından bir tanesi olan “bir yere ait olma” duygusu veya ihtiyacı yaşadığımız yüzyılda üzerinde önemle durulması gereken bir olgudur.

Ait olma ihtiyacı, insanın kendisini eksik hissetmesi ve neticesinde tamamlanma arzusu ile ilgilidir. Kabul görme, sevme ve sevilmeyle tamamlanır ve tatmin edilir.

İnsanlar; değişik zamanlarda ihtiyacına göre bir guruba, bir partiye, bir ideolojiye, bir dine, tarikata v.s ait olabilirler. Bu ait olmak bilinçli seçimle gelen bir aidiyettir. Bir ırka, millete ve aileye ait olmak ise doğumla gelen bir seçimdir.

İnsanoğlu kendini tamamlama ve hep bir “şey” olma ihtiyacı içindedir. Bu ihtiyacın altındaki duygu; eksiklik, acizlik, zavallılık, yetersizlik, değersizliktir. Doğuştan veya seçimle gelen aidiyetler; “şeylerin-yerlerin” değerleriyle kendini tamamlamaya çalışır. Fakat ne yaparsa yapsın nereye ait olursa olsun bir türlü tamamlanamaz. Tamamlanma eylemi “Kendisinin” dışında arandığından her girişim, eksikliğin yarattığı gittikçe derinleşen hayal kırıklığı ile sonuçlanır. Dışarıda dış dünya vardır. Bazen her ne kadar tinsel içerikli guruplarda “içe ait olanlar” konuşuluyormuş veya oluyormuş gibi olsa da bütün her şey dışsal şekillerde – dışarıda gerçekleşmektedir.
Bu aidiyetlerde ne kadar uzun süre oyalanılıyorsa, içsel hayal kırıklığının, acının, eksikliğin boyutları ve varlığın tükenişi de o oranda artar.

İnsanoğlunun; tarihin başlangıcından beri süren uzun yolculuğunda öyle bir can alıcı noktaya gelinmiştir ki, bu dünyada; kendisi ve diğerleriyle barış içinde huzur bulabilmesi için binlerce yıldır ait olduğu kimlikleri sorgulaması gerekmektedir.

Yeryüzünde olan savaşların, zulümlerin, sefaletin, acının ve ayrılığın nedeni üzerimize yapıştırdığımız ve biz olduğunu düşündüğümüz ve inandığımız kimliklerimizdir.

Şu millettenim, şu dindenim, bu ırktanım, şuna inanırım, şu guruba üyeyim, bu mürşide giderim, bu muhterem zatın dediklerini yaparım v.s gibi söylemlerin ve “kendini” oldurmaya çalışmaların bir sonu yoktur.

Öncelikle şunun anlaşılması gerekir ki; tüm ait olma uğraşıları, insanı insandan ayıran ve bizlerin insanlığını kaybettiği dipsiz birer kuyudan başka bir şey değildir.

Bütün bu ait Ol’ma uğraşıları; dünyada hep enleri ve çokları isteyen bir türlü doymayan, hatta Öte Alemde veya Yüksek Boyutlarda Cenneti, payeleri imkanları bilgileri almak ve Ol’mak için can hıraş bir mücadelenin içine girerek, kendini her vesile ile insan kardeşlerinden ve dünyadan ayıran egodan başkası değildir.

Binlerce yıldır insanoğlunu, yaşamını, geleceğini, malını canını, umutlarını sömüren sistemler ve bu sisteme ait olan kişiler, insanın bu kimlik arayışından, kurdukları kurumlarla, partilerle, tarikatlarla, örgütlerle, ideolojilerle, uydurma dinlerle kendi egolarını tatmin etmektedirler.
İnsanoğlunun gücünden beslenmektedirler.

İyi veya hayrımıza hizmet ediyor görünse bile eğer bir sistem, ideoloji, düzen; bizim içimizde acizlik, yetersizlik, değersizlik, bağımlılık, korku, tükeniş yaratıyorsa ve bu aidiyeti yitirmeyle kaybedeceklerimiz (maddi manevi) bizi bu oluşumlarda hala tutmaya devam ediyorsa, biliniz ki gücünüzü sizden alıyorlar. Sizden besleniyorlar.

İnsanın çaresizliği, gücünüzü sizden alanların çaresi oluyor.

Bu nedenle; insanoğlu, Maslow’un Kuramı olan ihtiyaçlar hiyerarşisindeki “Bir yere ait olma ve sevgi ihtiyacını” tüm insanlık olarak önce Tek bir yere ait olduğunu görerek ve idrak ederek, yeryüzündeki tüm ayrılıkları, savaşları çatışmaları, sefilliği bitirebilir.
Çünkü İnsan yeryüzünde kendini diğerlerinden ayrı gördüğü için yeteri kadar acı ve keder yaşamıştır. Yapılması gereken kimlikler sıralamasında insanın ilk kimliğine yerleşmesidir.

İnsan Dünya gezegeninde yaşayan canlılar arasında bir Tür’dür.
Ve sadece bir Tek İnsan türü vardır.
İnsanın kimliği; İNSAN Ol’masıdır.
Diğer bütün kimlikler “İnsan Olma” kimliğinin üzerine gelerek oturan kimliklerdir.

İnsanoğlunun bundan sonra hayrına hizmet edebilecek yeğane kimlik “İnsan Kimliğidir”.
Ve bu da aslında İnsanın ilk değeri ve ilk kimliğidir.

İnsan Kimliğinizi gerçek kılmadan, hiçbir kimliğimizi gerçek kılamayız.

Gezegenin geldiği son noktada kaosların arasında bütün kimlikler de boştur.

İnsanoğlunun; artık “Evrensel İnsan” olabilmesi için, şimdiye kadar ki bütün kimliklerini terk etmesi ve sadece “İnsan Kimliğinin” içine yerleşmesi gerekmektedir.

Ve bunun için insanın tek ihtiyacı olan “Kendisi” olmaktır. İnsan Ol’maktır.

21yy da; dünyamıza ve insanlığa yüzlerce sen önce gelmiş öğretiler, dinler, insanoğlunun kendi eliyle yaratılan ideolojiler, örgütler, partiler, kuruluşlar, dernekler her ne kadar bizim hayrımıza hizmet ediyor görünürse görünsün ve gerekçesi ne olursa olsun, İnsanlık kendisine “sunulan” hiçbir şeye ait değildir. Hiçbir sisteme, öğretiye, ideolojiye, bütünlüğe ve “Kadere” ait değildir.

Her insan tek tek, önce “Kendisine” sonra İnsanlık Bütünlüğüne sonrada Dünyaya aittir. Ve bunların “oluşunun” bütün bilgisiyle kendi yaratacağı “Kadere” aittir.
Dünya ve İnsan bir Bütündür.
İnsanlık bir Bütünlüktür.

Biz insanlık olarak hepimiz dünya gezegeninde, diğer dünya üzerinde olan canlı türleri ile birlikte bir Bütünü oluşturuyoruz.

Tıpkı bir organizmanın unsurları gibi.

İnsanoğlu her ne kadar dünya üzerindeki diğer canlı türlerinden zeki bir varlık olsa da, dünya sisteminin dışında her şeyden soyutlanmış olarak yaşayabilen bir varlık değildir.
İnsanoğlu Dünya Ekolojik Sistemine aittir.
İnsanoğlunun üzerinde yaşadığı gezegenden ayrı bir varlığı yoktur.
İnsan dünya gezegenin dışında var olamaz. Yaşayamaz.
Aynı şekilde insan için, diğer insan kardeşleri olmazsa da yaşayamaz. Var Ol’masının bir amacı kalmaz.

Bu nedenle; Dünya ekolojik sisteminden tek bir unsur eksik bile olsa sistem dengede kalamaz ve var olmaz.

Oysa İnsanoğlu; çevresini, doğal imkanlarını, kendi türü de dahil diğer canlı türlerini; kısacası gezegene ait Ol’An her şeyi babasından kalmış miras gibi harcamakta ve tüketmektedir. Veya tüketilmesine acizliği, duyarsızlığı ile izin vermektedir.

Yaşadığınız çevreye ile ilgili tahribatlara, yaşamınız canınız ve geleceğiniz kısacası İnsanlığınız ile oynanan oyunlara, olaylara duyarsız kalmak, seyirci kalmak acizlik sergilemek, duyarsızlıktır.
Ve duyarsızlık kısaca izin vermektir.

Nereye kadar?

Binlerce yıldır doğayı, havayı, madeni dağı taşı toprağı, suyu kendi malıymış gibi har vurup harman savuran insanları ve bu olaylara ve insanlara duyarsız kalarak izin veren Biz İnsanlığı, küresel ısınmayla tetiklenen gezegensel aktivitelerden dolayı zor günler beklemektedir.

Dünyanın sabrı bitmiştir. Kaynakları tükenmek üzeredir.
Ama İnsanoğlunun hala sahiplenme arzusu, sahiplenme hırsının tetiklediği diğerlerini ve riskleri yok etme dürtüsü tükenmemiştir.

İnsan ve gezegen bir bütün olduğu için ve gezegen tükendiği için aslında İnsanın geleceği ve kendi varlığı da tükenmiştir. Ama insanlık bunu hala görememektedir.

Ne acıdır ki görmediği için olup biteni anlayamamakta, anlayamadığı için de, gezegenini kurtarmak için hep birlikte harekete geçip gidişata dur diyememektedir.

Çünkü insanlar, bloklara, oluşumlara, milletlere, dinlere, tarikatlara, örgütlere ideolojilere bölünmüş bir durumdadır. İnsan kendi içinde büyük bir kimlik bölünmesinden doğan GAFLETİ yaşamaktadır.

Bölünmüş olduğu içinde birlikte hareket edememektedir.

Kimlik bölünmesi insanı her geçen gün güçsüzleştirir.
İnsan Ol’ma Gücünüzü, Özgür Ol’ma Gücünüzü, huzurlu ve barış içinde insana yakışır bir yaşam sürme GÜCÜNÜZÜ elinizden alırlar.

Ve insanoğlunun içinde ve dışında bütün haline geldiğinde, kimliklerine bakmadan insan kardeşlerine güvendiğinde ve inandığında, kendisine şimdiye kadar anlatılmış bütün toplumsal bilincin kötü masallarını unuttuğunda; birlikte Tek yürek, Tek el, Tek söz olarak iyiliğe güzelliğe barışa huzura refaha kilitlendiğinde çözebileceği gezegensel bir durumu vardır.


İnsanlık olarak yapmamız gereken Gezegenimize ve İnsanlık Medeniyetimize ne olmakta olduğunu bir an önce görmek, değişmek ve İnsan Kimliğimize yerleşerek kendimiz ve Dünyamız için “VAKİT GEÇ OLMADAN” İnsan kardeşlerimize gezegenimize yaşamamıza sevgimize ve yüreğimize sahip çıkarak hareket geçmektir.


Acizlik, sefillik, atalet, bölünmüşlük, savaş, zülüm, tozlu öğretiler, ritüeller zavallılık, sistemlere yem olmak, dilencilik yapmak ve İnsan Bütünlüğüne ihanet ve delalet içinde olmak İnsanoğluna yakışmaz.

İnsanoğluna; insan onuruna yakışan bir şekilde, ayağa kalkarak kendine, insan kardeşlerine, gezegenine sahip çıkmak ve İnsan Ruhunun asaletinde durarak Dünya ve Evrende fark yaratmak yakışır.

Her şeyin tüm şiddetiyle etrafımızda döndüğü bir süreçte sarılabileceğimiz ve iman edebileceğimiz sadece yüreğimiz ve insan kardeşlerimiz ve gezegenimizdir.

Bütün kimliklerimizi terk ederek sadece İnsan kimliğine yerleşmemiz, Dünya ve İnsanlık için, savaşın, zumlun, acının ayrılığın sefaletin de bitmesi anlamına gelir.
Ve tarihin tozlu sayfaları sizlerin seçimiyle kapanır.

Ve böylece İnsanlık olarak Yeni Çağın şafağını hep birlikte huşu içinde nihayet seyreyleyebiliriz.

Vakit Şimdidir
Mekan Dünya Gezegenidir
Bütünlük Dünya İnsanlık Ailesidir.