İnsanoğlunun
psikolojik ihtiyaçlarından bir tanesi olan “bir yere ait olma”
duygusu veya ihtiyacı yaşadığımız yüzyılda üzerinde önemle
durulması gereken bir olgudur.
Ait olma ihtiyacı, insanın kendisini eksik hissetmesi ve
neticesinde tamamlanma arzusu ile ilgilidir. Kabul görme,
sevme ve sevilmeyle tamamlanır ve tatmin edilir.
İnsanlar; değişik zamanlarda ihtiyacına göre bir guruba, bir
partiye, bir ideolojiye, bir dine, tarikata v.s ait
olabilirler. Bu ait olmak bilinçli seçimle gelen bir
aidiyettir. Bir ırka, millete ve aileye ait olmak ise doğumla
gelen bir seçimdir.
İnsanoğlu kendini tamamlama ve hep bir “şey” olma ihtiyacı
içindedir. Bu ihtiyacın altındaki duygu; eksiklik, acizlik,
zavallılık, yetersizlik, değersizliktir. Doğuştan veya seçimle
gelen aidiyetler; “şeylerin-yerlerin” değerleriyle kendini
tamamlamaya çalışır. Fakat ne yaparsa yapsın nereye ait olursa
olsun bir türlü tamamlanamaz. Tamamlanma eylemi “Kendisinin”
dışında arandığından her girişim, eksikliğin yarattığı
gittikçe derinleşen hayal kırıklığı ile sonuçlanır. Dışarıda
dış dünya vardır. Bazen her ne kadar tinsel içerikli
guruplarda “içe ait olanlar” konuşuluyormuş veya oluyormuş
gibi olsa da bütün her şey dışsal şekillerde – dışarıda
gerçekleşmektedir.
Bu aidiyetlerde ne kadar uzun süre oyalanılıyorsa, içsel hayal
kırıklığının, acının, eksikliğin boyutları ve varlığın
tükenişi de o oranda artar.
İnsanoğlunun; tarihin başlangıcından beri süren uzun
yolculuğunda öyle bir can alıcı noktaya gelinmiştir ki, bu
dünyada; kendisi ve diğerleriyle barış içinde huzur
bulabilmesi için binlerce yıldır ait olduğu kimlikleri
sorgulaması gerekmektedir.
Yeryüzünde olan savaşların, zulümlerin, sefaletin, acının ve
ayrılığın nedeni üzerimize yapıştırdığımız ve biz olduğunu
düşündüğümüz ve inandığımız kimliklerimizdir.
Şu millettenim, şu dindenim, bu ırktanım, şuna inanırım, şu
guruba üyeyim, bu mürşide giderim, bu muhterem zatın
dediklerini yaparım v.s gibi söylemlerin ve “kendini”
oldurmaya çalışmaların bir sonu yoktur.
Öncelikle şunun anlaşılması gerekir ki; tüm ait olma
uğraşıları, insanı insandan ayıran ve bizlerin insanlığını
kaybettiği dipsiz birer kuyudan başka bir şey değildir.
Bütün bu ait Ol’ma uğraşıları; dünyada hep enleri ve çokları
isteyen bir türlü doymayan, hatta Öte Alemde veya Yüksek
Boyutlarda Cenneti, payeleri imkanları bilgileri almak ve
Ol’mak için can hıraş bir mücadelenin içine girerek, kendini
her vesile ile insan kardeşlerinden ve dünyadan ayıran egodan
başkası değildir.
Binlerce yıldır insanoğlunu, yaşamını, geleceğini, malını
canını, umutlarını sömüren sistemler ve bu sisteme ait olan
kişiler, insanın bu kimlik arayışından, kurdukları kurumlarla,
partilerle, tarikatlarla, örgütlerle, ideolojilerle, uydurma
dinlerle kendi egolarını tatmin etmektedirler.
İnsanoğlunun gücünden beslenmektedirler.
İyi veya hayrımıza hizmet ediyor görünse bile eğer bir sistem,
ideoloji, düzen; bizim içimizde acizlik, yetersizlik,
değersizlik, bağımlılık, korku, tükeniş yaratıyorsa ve bu
aidiyeti yitirmeyle kaybedeceklerimiz (maddi manevi) bizi bu
oluşumlarda hala tutmaya devam ediyorsa, biliniz ki gücünüzü
sizden alıyorlar. Sizden besleniyorlar.
İnsanın çaresizliği, gücünüzü sizden alanların çaresi oluyor.
Bu nedenle; insanoğlu, Maslow’un Kuramı olan ihtiyaçlar
hiyerarşisindeki “Bir yere ait olma ve sevgi ihtiyacını” tüm
insanlık olarak önce Tek bir yere ait olduğunu görerek ve
idrak ederek, yeryüzündeki tüm ayrılıkları, savaşları
çatışmaları, sefilliği bitirebilir.
Çünkü İnsan yeryüzünde kendini diğerlerinden ayrı gördüğü için
yeteri kadar acı ve keder yaşamıştır. Yapılması gereken
kimlikler sıralamasında insanın ilk kimliğine yerleşmesidir.
İnsan Dünya gezegeninde yaşayan canlılar arasında bir Tür’dür.
Ve sadece bir Tek İnsan türü vardır.
İnsanın kimliği; İNSAN Ol’masıdır.
Diğer bütün kimlikler “İnsan Olma” kimliğinin üzerine gelerek
oturan kimliklerdir.
İnsanoğlunun bundan sonra hayrına hizmet edebilecek yeğane
kimlik “İnsan Kimliğidir”.
Ve bu da aslında İnsanın ilk değeri ve ilk kimliğidir.
İnsan Kimliğinizi gerçek kılmadan, hiçbir kimliğimizi gerçek
kılamayız.
Gezegenin geldiği son noktada kaosların arasında bütün
kimlikler de boştur.
İnsanoğlunun; artık “Evrensel İnsan” olabilmesi için, şimdiye
kadar ki bütün kimliklerini terk etmesi ve sadece “İnsan
Kimliğinin” içine yerleşmesi gerekmektedir.
Ve bunun için insanın tek ihtiyacı olan “Kendisi” olmaktır.
İnsan Ol’maktır.
21yy da; dünyamıza ve insanlığa yüzlerce sen önce gelmiş
öğretiler, dinler, insanoğlunun kendi eliyle yaratılan
ideolojiler, örgütler, partiler, kuruluşlar, dernekler her ne
kadar bizim hayrımıza hizmet ediyor görünürse görünsün ve
gerekçesi ne olursa olsun, İnsanlık kendisine “sunulan” hiçbir
şeye ait değildir. Hiçbir sisteme, öğretiye, ideolojiye,
bütünlüğe ve “Kadere” ait değildir.
Her insan tek tek, önce “Kendisine” sonra İnsanlık Bütünlüğüne
sonrada Dünyaya aittir. Ve bunların “oluşunun” bütün
bilgisiyle kendi yaratacağı “Kadere” aittir.
Dünya ve İnsan bir Bütündür.
İnsanlık bir Bütünlüktür.
Biz insanlık olarak hepimiz dünya gezegeninde, diğer dünya
üzerinde olan canlı türleri ile birlikte bir Bütünü
oluşturuyoruz.
Tıpkı bir organizmanın unsurları gibi.
İnsanoğlu her ne kadar dünya üzerindeki diğer canlı
türlerinden zeki bir varlık olsa da, dünya sisteminin dışında
her şeyden soyutlanmış olarak yaşayabilen bir varlık değildir.
İnsanoğlu Dünya Ekolojik Sistemine aittir.
İnsanoğlunun üzerinde yaşadığı gezegenden ayrı bir varlığı
yoktur.
İnsan dünya gezegenin dışında var olamaz. Yaşayamaz.
Aynı şekilde insan için, diğer insan kardeşleri olmazsa da
yaşayamaz. Var Ol’masının bir amacı kalmaz.
Bu nedenle; Dünya ekolojik sisteminden tek bir unsur eksik
bile olsa sistem dengede kalamaz ve var olmaz.
Oysa İnsanoğlu; çevresini, doğal imkanlarını, kendi türü de
dahil diğer canlı türlerini; kısacası gezegene ait Ol’An her
şeyi babasından kalmış miras gibi harcamakta ve tüketmektedir.
Veya tüketilmesine acizliği, duyarsızlığı ile izin
vermektedir.
Yaşadığınız çevreye ile ilgili tahribatlara, yaşamınız canınız
ve geleceğiniz kısacası İnsanlığınız ile oynanan oyunlara,
olaylara duyarsız kalmak, seyirci kalmak acizlik sergilemek,
duyarsızlıktır.
Ve duyarsızlık kısaca izin vermektir.
Nereye kadar?
Binlerce yıldır doğayı, havayı, madeni dağı taşı toprağı, suyu
kendi malıymış gibi har vurup harman savuran insanları ve bu
olaylara ve insanlara duyarsız kalarak izin veren Biz
İnsanlığı, küresel ısınmayla tetiklenen gezegensel
aktivitelerden dolayı zor günler beklemektedir.
Dünyanın sabrı bitmiştir. Kaynakları tükenmek üzeredir.
Ama İnsanoğlunun hala sahiplenme arzusu, sahiplenme hırsının
tetiklediği diğerlerini ve riskleri yok etme dürtüsü
tükenmemiştir.
İnsan ve gezegen bir bütün olduğu için ve gezegen tükendiği
için aslında İnsanın geleceği ve kendi varlığı da tükenmiştir.
Ama insanlık bunu hala görememektedir.
Ne acıdır ki görmediği için olup biteni anlayamamakta,
anlayamadığı için de, gezegenini kurtarmak için hep birlikte
harekete geçip gidişata dur diyememektedir.
Çünkü insanlar, bloklara, oluşumlara, milletlere, dinlere,
tarikatlara, örgütlere ideolojilere bölünmüş bir durumdadır.
İnsan kendi içinde büyük bir kimlik bölünmesinden doğan
GAFLETİ yaşamaktadır.
Bölünmüş olduğu içinde birlikte hareket edememektedir.
Kimlik bölünmesi insanı her geçen gün güçsüzleştirir.
İnsan Ol’ma Gücünüzü, Özgür Ol’ma Gücünüzü, huzurlu ve barış
içinde insana yakışır bir yaşam sürme GÜCÜNÜZÜ elinizden
alırlar.
Ve insanoğlunun içinde ve dışında bütün haline geldiğinde,
kimliklerine bakmadan insan kardeşlerine güvendiğinde ve
inandığında, kendisine şimdiye kadar anlatılmış bütün
toplumsal bilincin kötü masallarını unuttuğunda; birlikte Tek
yürek, Tek el, Tek söz olarak iyiliğe güzelliğe barışa huzura
refaha kilitlendiğinde çözebileceği gezegensel bir durumu
vardır.
İnsanlık olarak yapmamız gereken Gezegenimize ve İnsanlık
Medeniyetimize ne olmakta olduğunu bir an önce görmek,
değişmek ve İnsan Kimliğimize yerleşerek kendimiz ve Dünyamız
için “VAKİT GEÇ OLMADAN” İnsan kardeşlerimize gezegenimize
yaşamamıza sevgimize ve yüreğimize sahip çıkarak hareket
geçmektir.
Acizlik, sefillik, atalet, bölünmüşlük, savaş, zülüm, tozlu
öğretiler, ritüeller zavallılık, sistemlere yem olmak,
dilencilik yapmak ve İnsan Bütünlüğüne ihanet ve delalet
içinde olmak İnsanoğluna yakışmaz.
İnsanoğluna; insan onuruna yakışan bir şekilde, ayağa kalkarak
kendine, insan kardeşlerine, gezegenine sahip çıkmak ve İnsan
Ruhunun asaletinde durarak Dünya ve Evrende fark yaratmak
yakışır.
Her şeyin tüm şiddetiyle etrafımızda döndüğü bir süreçte
sarılabileceğimiz ve iman edebileceğimiz sadece yüreğimiz ve
insan kardeşlerimiz ve gezegenimizdir.
Bütün kimliklerimizi terk ederek sadece İnsan kimliğine
yerleşmemiz, Dünya ve İnsanlık için, savaşın, zumlun, acının
ayrılığın sefaletin de bitmesi anlamına gelir.
Ve tarihin tozlu sayfaları sizlerin seçimiyle kapanır.
Ve böylece İnsanlık olarak Yeni Çağın şafağını hep birlikte
huşu içinde nihayet seyreyleyebiliriz.
Vakit Şimdidir
Mekan Dünya Gezegenidir
Bütünlük Dünya İnsanlık Ailesidir. |