“Sen, yalnızca
Biri gör; seni yoldan saptıran ikincidir.”
Kebir
Evrilmekte olduğumuz insan-insan bilincinin “Ruh hali”,
barıştır.
Barış; şimdi evrimleştirmeye çalıştığımız, hayvan-insan
bilincine ait bir olgu değildir. Çünkü barış, savaşın karşıtı
değildir.
Hayvan-insan bilincimizde, her ne kadar barışı dilersek ve bu
yolda iyileştirmelere de gitsek, barışı sağlama adına her
zaman savaş, barışın arkasında olacak ve her an sahneye çıkmak
için fırsat kollayacaktır. Hayvan-insan bilincinde barış bir
taraftır, savaş ise diğer taraf. Ya iyisinizdir ya kötüsünüz.
Ya kaybedensinizdir ya da kazanan.
Hayvan-insan bilincimizin ekonomiye yansımış izdüşümlerinde;
açlığı, yoksulluğu, fakirliği, zenginliği, güçsüzü ve güçlüyü
görmekteyiz. Vahşi kapitalizmin söylemlerinden olan, “kıyasıya
rekabet”in günümüzde yol açtığı acıyı, yok olan tabiatı,
tükenmek üzere olan dünya kaynaklarını ve gezegen kirliliğini
görebilirsiniz.
Gerçek ihtiyaçlarımızın dışında, yaratılmış yapay ihtiyaçlar,
dünya laboratuarlarından kaçırılmış ve dünyanın başına dert
olan hastalıklar, bunların ilaçlarını üreten, çokuluslu zengin
ilaç firmalarının zenginliğine zenginlik katan, fakir, hasta
ve çaresiz insanlar, dünyanın gelirinin yüzde doksanına yakın
kesiminin, bir avuç insan ve geri kalanının da o büyük kitle
tarafından paylaşılması, dünya ülkeleri ve sınırlarında
yaşanan ölümüne mücadeleler… (nedenleri her ne olursa olsun,
sonuçta cephede yüz yüze gelen iki insandır. Ve insan
olduklarını, yüz yüze geldiklerinde fark ederler. Çünkü, insan
insanı öldüremez.)
Çünkü yüz yüze geldiğinizde, savaştığınız ve düşman olduğunuz
tarafın, insan olduğunu görürsünüz. Yüzeye çıkmakta olan
insan-insan bilincinizdir. “İnsan insanı tanır. İnsan insanın
aynısıdır. İnsan insanın aynasıdır.” Hepimizin hissedişleri,
sevinçleri, kederleri, acıları, hayattan beklentileri,
mutlulukları aynıdır. Hepimizin içinde aynı fırtınalar
kopmakta, hepimizin dışında aynı senaryo oynanmaktadır.
Gerçek “Biz” neredeyiz? Gerçek “Biz” kimiz?
Gerçek biz; içimizde, yüreğimizde, insan-insan bilincimizde,
koşulsuz sevgimizde, aşkımızda, yüksek insani değerlerimizde,
merhametimizde, şefkatimizde, kendimize ve diğerlerine
gösterdiğimiz sabrımızda, kendimiz olma cesaretimizde,
kendimizi ve diğerlerini bağışlayabilme gücümüz de, kısacası
kendimizi keşfetme ve yüksek insani değerlerden, yeni bir
“kendimizi”, yani “insan-insanı”, herkese ve her şeye rağmen
yaratabilme ve cesurca yaşayabilme yolculuğumuzdadır.
“İnsan-insan bilinci”nde, barış bir ruh halidir.
Barış insanın kendisinin kendisiyle (çatışma ve mücadele
olmaksızın) dengede olmasıdır. Dengeli bir “var” oluştur.
Ruhun, “Barış” içinde durması, yüksek insanı değerlerin içsel
olarak kabullenilmesinden, onlarla hemhal olunmasından ve
aşılmasından kaynaklanır. Ruh, yani “yeni insan-insan
bilincini taşıyan siz”, barışı sağlamaya çalışmazsınız. Siz
zaten barışsınızdır. “Barış Ruh hali”nde, “insan-insan
bilinci”nde taraflar yoktur. Siz, “zihnin her şeyi bölen
yapısı”nı fark ettiğiniz için, ona yeni bir model
oluşturmuşsunuzdur. Zihin, gerektiği zaman devreye girer ve
neyi düşünüyorsunuz, onu bölmez, sadece bilgiyi dünyaya tatbik
etmeye ve kullanışlı kılmaya yarar.
İnsan kardeşlerinizle, nihayet insan tadında, huzur içinde bu
dünyada yaşayabilirsiniz. Yaşadığınız gezegenin, gezegen
üzerinde var olan her bir canlının, cansızın değerini
bilirsiniz. Çünkü, siz her şey ile dengedesinizdir. Her şey,
siz olan bütünün eksiksiz bir parçasıdır.
Herkesi ve her şeyi kabul edebilecek ve bağışlayabilecek,
evren kadar geniş bir yüreğe sahip olursunuz. Mevlana’nın
dediği gibi; hiç bir zaman geç kalmadınız, kaç kere yoldan
dönmüşte olsanız, kaç kere döndürülmüş te olsanız, dünyanın
bütün günahını taşıyor da olsanız, hayatınızdaki her şeyden
kendinizi suçlu hissediyor da olsanız, kendinizin “Yüreğiniz”
tarafından kabul edileceğine inanmıyor olsanız da siz yine de
“kendinize-Yüreğinize” yürüyünüz. Hiç kimse size inanmasa da
siz kendinize inanınız. |