...................
...................
RESSAM

29.02.2014

Nilgün Nart
...................
...................

(Not: Yazı Tasavvuf ve Ezoterik Öğreti ve ile ilgilidir. Tasavvufun ve ezoterizmin sembolik dili ve anlatımı kullanılmıştır. Tasavvuf "Varlığın ve Varoluşun" sevgi ve aşkla yorumlanması, varlığın ve yaşam biçiminin -düşüncede-duyguda-eylemde Bir eylenmesidir. Ezoterik anlatım semboller ile aktarılabilir. Bu aktaracakların gizli olmasından değil, aktarılacak bilgilerin veya yorumların katlı (çok boyutlu) ve anlatılan bilinçlerde serbest çağrışıma vesile olması içindir. Serbest çağrışım ise; Evrenin ilk yasası olan; Özgür İrade Yasası’nın gereğidir. Tasavvuf –Ezoterik Öğreti ile yeni tanışan ve ilk defa okuyacak arkadaşlar için bilgilendirmedir.)

Varoluş, sonsuz olasılıkların bulunduğu potansiyel okyanusudur.

Potansiyel Ol’An, henüz An’da, sonsuz olasılıklardan seçilip An’daki mevcudiyeti, eylem haline geçmemiş, Ol’uşmamış Ol’Andır

Henüz olmaması geçmiş ve gelecek olarak adlandırılabilir.

Kısaca Yok’tur.

Rahimdir. Tohumu içinde saklayan ve potansiyelden varlığına, -Varlığı- doğurandır.

Şimdi Burada her An’da mevcut Ol’mak yaradılıştır.

Yaradılış her dem tazelik ve canlılıktır.

An’da mevcut değilsek, geçmişte ve gelecekteysek, var olduğumuz illüzyonundayızdır.

Var Ol’mak, varlıkta Ol’maktır.

Varlıkta Ol’mak yaşamaktır.

Yaşamak canlılıktır.

Tıpkı bir ressam gibi hayalimizi tuvalin üstüne, renklerle ve fırça darbeleriyle O An’da canlandırmak ve resimle birlikte başka başka canlanmak gibidir.

Canlanmak, canlı Ol’mak, şimdi burada Ol’makla, An’da mevcut Ol’makla ilgilidir.

En büyük eserimiz Ol’An tablo, yaşamımızdır.

Üstat-ressam olduğumuzun bilgisinde -yaşam- çalışmamızı gerçek eylerken ekipmanlarımız, resim atölyemiz, tuvalimiz, boyalarımız, fırçamız ve  --kendimiz-- gereklidir. Resim atölyesini, üzerinde çalıştığımız  (sanrısında veya gerçekliğinde olduğu) dünyaya benzetirsek, her atölyeye inişimizde;  tuvalin üzerine hayalimizde bize has olan, bir -esintiyi- fırça darbelerindeki boyalarla işlemekteyizdir. Varlığımızın tamamı, Ben Ben’imdir. Resim atölyesine inişlerimiz dünya hayatımızdır. Tuvalin üzerindeki resmimizi ister bir inişimizde isterse birkaç seferde ki inişlerimizde bitirebiliriz. Yada atölyeye inişimizde birkaç resme başlar ve daha sonraki inişlerimizde tamamlayabiliriz. Veya hiçbirisini bitirmeyebiliriz. Her resmin mutlaka bir karalaması vardır ve bu bizlerin illüzyon yaşantımızdır. Daha -resim-; BİZ doğmamışızdır. Gerçeklikte doğmak için (kendiliğimize varabilmek için, kabataslak resim olan illüzyon boyutunda deney-imler yapmaktayızdır.)

Hangi yaşamdaki hayatımız, RESİM olacaktır, bu bizim şimdi buradaki yaşantımızda; hayatta kendimizi nasıl ifade ettiğimize bağlıdır.

Ve her zaman Yaşam; Şimdi Burada’dır.

Fakat biz, hayatta mıyızdır. Orası meçhuldur.

Bin bir rengin içinde, hayalimizi tuvale resmederken; kendimizi bazen resmettiğimiz ne ise -o- (ifademiz) sanabiliriz. Resmin içinde boyamakta olduğum bir ev bir insan, bir çalı veya bir karaltı olduğum sanrısına da kapılabilirim. Kendimi, o an için yarattığım ne ise ona kaptırabilirim. Fakat ne ise O Ol’duğum Ben Ben’ime asla hiçbir şeycikler olmaz.  Tüm o sanrılarla yaşadığım Anlar boyunca, aslında ne resimim ne çalıyım ne de resimdeki insanımdır.

Hatta atölyeden çıktığımda,  yuvam dostlarım başka başka uğraşlarım ve sonsuz gecelerdeki uzaya asılmış yıldızlar seyreylemem için oradadır. Ressamlık mesleğim bile olsa bırakabilir her An değişebilir, sonsuz potansiyellerden  sonsuz yaşamımı -yeniden- yaratabilirim.

Yeter ki Ben Ben Ol’ayım.

Resim, Ben’im yaratıcılığımın dışa vurumudur. Hem sezgisel ve tüm potansiyellerimin birikimi hem de her seferde yaptığım resimlerimin birikiminden türeyendir.

Ben Ben’imin resim çalışması için atölyeye indiğimde, hayalimdeki resmi tuvalin üzerine işlemediğim zaman, boyamak üzere hayal ettiğim veya hayal ettiğimi boyayacağım ne ise -O- gerçekleşmemiş olur. Ressam için resim atölyesine her indiğinde hayalindeki resmi boyamak ne kadar önemli ise, Ben Ben’im için de dünyaya indiği yaşamı gerçekleştirmek -ki bu yaşam her insanın kalbinde kendi adına yaşam istedikleridir- o kadar önem taşımaktadır…

Tuvalin üzerine, ressamın fırçasından damlayan resim, ressamın bir ifadesidir, yansımasıdır, bir şekilde kendisidir.

Atölye çalışması boyunca yaptığımız tüm resimlerin hepsi bizim ifadelerimizdir.

Bütün varlığımızı içine alan Ben Ben’im ressamdır. Resim ve ressam Bir’dir.

Ressam, resimle varlık kazanmaktadır, ressamlıkta üstatlığını alemlere sunmakta; aslı Ol’An iyiye güzelliğe ve büyük tabloya hizmet etmektedir.

Velhasıl zihnimizin geçmiş ve gelecek algısı, ressam tarafından hayal edilmiş ama hiç tuvale dökülmemiş resimler gibidir. Vardır. Ressamın zihninde vardır. Ben Ben’im varlığımın potansiyelinde ve tasarrufundadır. 

Aslında yoktur.

Zihnim şimdi burada boyamakta olduğum tuvalimdir.

Dünyam şimdi burada resmettiğimdir.

Resmeden Ben Ben’imdir.

Renkler kendime sunduğum inançlarım, sınırlarımdır.

Renklere ve neyin ne kadar olacağı seçimimdir.

Her şey  -ne yaptığıma- odaklanmama bağlıdır.

Her resim; -ne yaptığımı-,  -nasıl yaptığımdan- şekillenecektir.

Şekillenen ne ise; Dünyam olacaktır.

Kendime şimdi burada Bir -YUVA- yapmaktayım. Elbise dikmekteyim.

Renkleri (inançları)  kalbimi iyi hissettiren renklerden de seçebilirim ve bu renklerle binbir çiçekleri ve engin okyanusları da boyayabilirim veya çalakalem karalamalarda yaratabilirim.

Yaptığım Resim -kendim- Ol’An sorumluluktur.

Bütün resimler ve üstatlar pekaladır.

Büyük tabloda, resmettiğiyle -Nokta- Ol’arak yerini alırken, düşleyen, seyreyleyen, resmeden, canlandıran ressam, varlığın -kendisidir-.

Düşündeki -Resim-,

Resmettiğindeki -Düş- olabilene

Açılır içerden Bir Kapı

Kapı ki

Ne kulpu var

Ne ayarı

Bir eylediğinde içi-dışı

Resim düşün içine

Düş de resmin içine sarılır

Sarılan

Sırrı -simyasıyla- damıtır

O, Üstat Ressam ki;

Sırrı damıtırken sırlanır.

Sır’lanan Can’lanır.   (İstanbul, Haziran 2010)