(Not:
Yazı Tasavvuf ve
Ezoterik Öğreti ve ile ilgilidir. Tasavvufun ve ezoterizmin
sembolik dili ve anlatımı kullanılmıştır. Tasavvuf "Varlığın
ve Varoluşun" sevgi ve aşkla yorumlanması, varlığın ve yaşam
biçiminin -düşüncede-duyguda-eylemde Bir eylenmesidir.
Ezoterik anlatım semboller ile aktarılabilir. Bu
aktaracakların gizli olmasından değil, aktarılacak bilgilerin
veya yorumların katlı (çok boyutlu) ve anlatılan bilinçlerde
serbest çağrışıma vesile olması içindir. Serbest çağrışım ise;
Evrenin ilk yasası olan; Özgür İrade Yasası’nın gereğidir.
Tasavvuf –Ezoterik Öğreti ile yeni tanışan ve ilk defa
okuyacak arkadaşlar için bilgilendirmedir.)
Varoluş, sonsuz olasılıkların
bulunduğu potansiyel okyanusudur.
Potansiyel Ol’An, henüz An’da, sonsuz
olasılıklardan seçilip An’daki mevcudiyeti, eylem haline
geçmemiş, Ol’uşmamış Ol’Andır
Henüz olmaması geçmiş ve gelecek
olarak adlandırılabilir.
Kısaca Yok’tur.
Rahimdir. Tohumu içinde saklayan ve
potansiyelden varlığına, -Varlığı- doğurandır.
Şimdi Burada her An’da mevcut Ol’mak
yaradılıştır.
Yaradılış her dem tazelik ve
canlılıktır.
An’da mevcut değilsek, geçmişte ve
gelecekteysek, var olduğumuz illüzyonundayızdır.
Var Ol’mak, varlıkta Ol’maktır.
Varlıkta Ol’mak yaşamaktır.
Yaşamak canlılıktır.
Tıpkı bir ressam gibi hayalimizi
tuvalin üstüne, renklerle ve fırça darbeleriyle O An’da
canlandırmak ve resimle birlikte başka başka canlanmak
gibidir.
Canlanmak, canlı Ol’mak, şimdi burada
Ol’makla, An’da mevcut Ol’makla ilgilidir.
En büyük eserimiz Ol’An tablo,
yaşamımızdır.
Üstat-ressam olduğumuzun bilgisinde
-yaşam- çalışmamızı gerçek eylerken ekipmanlarımız, resim
atölyemiz, tuvalimiz, boyalarımız, fırçamız ve
--kendimiz-- gereklidir. Resim atölyesini, üzerinde
çalıştığımız (sanrısında
veya gerçekliğinde olduğu) dünyaya benzetirsek, her atölyeye
inişimizde;
tuvalin üzerine hayalimizde bize has olan, bir -esintiyi-
fırça darbelerindeki boyalarla işlemekteyizdir. Varlığımızın
tamamı, Ben Ben’imdir. Resim atölyesine inişlerimiz dünya
hayatımızdır. Tuvalin üzerindeki resmimizi ister bir
inişimizde isterse birkaç seferde ki inişlerimizde
bitirebiliriz. Yada atölyeye inişimizde birkaç resme başlar ve
daha sonraki inişlerimizde tamamlayabiliriz. Veya hiçbirisini
bitirmeyebiliriz. Her resmin mutlaka bir karalaması vardır ve
bu bizlerin illüzyon yaşantımızdır. Daha -resim-; BİZ
doğmamışızdır. Gerçeklikte doğmak için (kendiliğimize
varabilmek için, kabataslak resim olan illüzyon boyutunda
deney-imler yapmaktayızdır.)
Hangi yaşamdaki hayatımız, RESİM
olacaktır, bu bizim şimdi buradaki yaşantımızda; hayatta
kendimizi nasıl ifade ettiğimize bağlıdır.
Ve her zaman Yaşam; Şimdi Burada’dır.
Fakat biz, hayatta mıyızdır. Orası
meçhuldur.
Bin bir rengin içinde, hayalimizi
tuvale resmederken; kendimizi bazen resmettiğimiz ne ise -o-
(ifademiz) sanabiliriz. Resmin içinde boyamakta olduğum bir ev
bir insan, bir çalı veya bir karaltı olduğum sanrısına da
kapılabilirim. Kendimi, o an için yarattığım ne ise ona
kaptırabilirim. Fakat ne ise O Ol’duğum Ben Ben’ime asla
hiçbir şeycikler olmaz.
Tüm o sanrılarla yaşadığım Anlar boyunca, aslında ne
resimim ne çalıyım ne de resimdeki insanımdır.
Hatta atölyeden çıktığımda,
yuvam dostlarım başka başka uğraşlarım ve sonsuz
gecelerdeki uzaya asılmış yıldızlar seyreylemem için oradadır.
Ressamlık mesleğim bile olsa bırakabilir her An değişebilir,
sonsuz potansiyellerden
sonsuz yaşamımı -yeniden- yaratabilirim.
Yeter ki Ben Ben Ol’ayım.
Resim, Ben’im yaratıcılığımın dışa
vurumudur. Hem sezgisel ve tüm potansiyellerimin birikimi hem
de her seferde yaptığım resimlerimin birikiminden türeyendir.
Ben Ben’imin resim çalışması için
atölyeye indiğimde, hayalimdeki resmi tuvalin üzerine
işlemediğim zaman, boyamak üzere hayal ettiğim veya hayal
ettiğimi boyayacağım ne ise -O- gerçekleşmemiş olur. Ressam
için resim atölyesine her indiğinde hayalindeki resmi boyamak
ne kadar önemli ise, Ben Ben’im için de dünyaya indiği yaşamı
gerçekleştirmek -ki bu yaşam her insanın kalbinde kendi adına
yaşam istedikleridir- o kadar önem taşımaktadır…
Tuvalin üzerine, ressamın fırçasından
damlayan resim, ressamın bir ifadesidir, yansımasıdır, bir
şekilde kendisidir.
Atölye çalışması boyunca yaptığımız
tüm resimlerin hepsi bizim ifadelerimizdir.
Bütün varlığımızı içine alan Ben
Ben’im ressamdır. Resim ve ressam Bir’dir.
Ressam, resimle varlık kazanmaktadır,
ressamlıkta üstatlığını alemlere sunmakta; aslı Ol’An iyiye
güzelliğe ve büyük tabloya hizmet etmektedir.
Velhasıl zihnimizin geçmiş ve gelecek
algısı, ressam tarafından hayal edilmiş ama hiç tuvale
dökülmemiş resimler gibidir. Vardır. Ressamın zihninde vardır.
Ben Ben’im varlığımın potansiyelinde ve tasarrufundadır.
Aslında yoktur.
Zihnim şimdi burada boyamakta olduğum
tuvalimdir.
Dünyam şimdi burada resmettiğimdir.
Resmeden Ben Ben’imdir.
Renkler kendime sunduğum inançlarım,
sınırlarımdır.
Renklere ve neyin ne kadar olacağı
seçimimdir.
Her şey
-ne yaptığıma- odaklanmama bağlıdır.
Her resim; -ne yaptığımı-,
-nasıl yaptığımdan- şekillenecektir.
Şekillenen ne ise; Dünyam olacaktır.
Kendime şimdi burada Bir -YUVA-
yapmaktayım. Elbise dikmekteyim.
Renkleri (inançları)
kalbimi iyi hissettiren renklerden de seçebilirim ve bu
renklerle binbir çiçekleri ve engin okyanusları da
boyayabilirim veya çalakalem karalamalarda yaratabilirim.
Yaptığım Resim -kendim- Ol’An
sorumluluktur.
Bütün resimler ve üstatlar pekaladır.
Büyük tabloda, resmettiğiyle -Nokta-
Ol’arak yerini alırken, düşleyen, seyreyleyen, resmeden,
canlandıran ressam, varlığın -kendisidir-.
Düşündeki -Resim-,
Resmettiğindeki -Düş- olabilene
Açılır içerden Bir Kapı
Kapı ki
Ne kulpu var
Ne ayarı
Bir eylediğinde içi-dışı
Resim düşün içine
Düş de resmin içine sarılır
Sarılan
Sırrı -simyasıyla- damıtır
O, Üstat Ressam ki;
Sırrı damıtırken sırlanır.
Sır’lanan
Can’lanır.
(İstanbul, Haziran 2010)
|