Yüzler gülüyor. Çaylar içiliyor,
tatlılar yeniliyor. Bayram neşesi olabildiğince sinmiş ortama.
Sohbet koyulaşıyor. Konuşmalarda konu yavaş yavaş toplumsal
övünmeye geliyor. Çerkeslerin asaleti, zarafeti, dürüstlüğü,
giyim ve kuşamı, birliktelikleri…
Odadaki herkes memnun gibi ortamdan. Sadece bir kişi isteksizce
katılıyor sohbete ve Çerkeslerin olması gerektiği yerde olmadığını
vurguluyor. “Esnaflıkta, siyasette… Olmamız gereken yerde
değiliz!” diyor. Gerekçesini de toplumumuzun, paranın ve
zamanın önemini yeteri kadar kavrayamamış olmasıyla açıklıyor.
Kafasını sallayarak bu görüşü onaylayanlar var, tepkisiz kalanlar
da reddedenler de…
Ve görüşler derinleşiyor yavaş yavaş:
- Ben uzun yıllar köylerde kasabalarda görev yaptım. Çerkes’i ve
Çerkesliği hiç duymamışlardır dediğim bu uzak köy ve kasabalarda
hayretle hep şunu duydum. Ailece birlikte olduğumuz ortamda
köydekiler çocuklarına şöyle derlerdi:
“Bak yavrum, bunlar Çerkes, bunlar bağırıp çağırmadan
konuşurlar, anlaşırlar, küfür bilmezler. Büyüklerinin yanında
oturup kalkmaları çok farklıdır bunların. Siz de bunlara benzemeye
çalışın, bunlar gibi olun ha!”
- Yıllar önce köyümüze siyasiler gelmişti. Şöyle bir dolaştılar
köyü. Gezdiler bahçeleri. Sokak arasından geçip çay içeceğimiz eve
doğru ilerlerken milletvekillerinden biri heyecanla şöyle dedi:
“Yahu kardeşim hayret ediyorum ben, köyde affedersiniz hiç koyun,
keçi, sığır yok mu? Bu sokaklar bu yerler nasıl bu kadar temiz.
Bunun nedenini bana bir açıklar mısınız?“
“Bitişiğinizdeki diğer köylere gidiyoruz durum çok farklı. Bu
Çerkez köyleri niye bu kadar temiz ve bakımlı? Siz ne kadar farklı
bir topumsunuz!”
- Ben de uzun yıllar önce bir dağ köyüne düğüne gitmiştim. Çerkes
olduğumu bildikleri için laf döndü dolaştı bana geldi. Sohbete
katılanlardan biri:
“Arkadaşlar, bilir misiniz
Çerkesler hep ata biner. Şu ana kadar ben eşeğe binen bir Çerkes
görmedim. Eğer bu Çerkes arkadaşımız şu eşeğe binip şu yoldan
köyün ortasından geçerse, şu sürüdeki en büyük koçu hediye olarak
vereceğim ona.”
Şaşırmıştım, ne yapmamı, ne dememi bekliyorlardı acaba? Cidden ne
yapmalıydım? Nasıl davranmak doğru olurdu? Farkına varmadan şu
sözü söylemişim:
“İnanın koçu değil o sürüyü verseniz binmem ben o eşeğe. At varsa
getirin!”
- Çerkes damadıyım ben. Yıllar önce şehir merkezinin kalabalık
caddesinde amcamın mağazasında oturuyoruz. Sohbet ortamı var,
çaylar yudumlanıyor. Amcam, caddeden geçen, yaşlı ama dimdik
yürüyen, tiril tiril giyimli, günlük tıraşlı birini göstererek:
“Bunu tanıyor musun?” dedi.
Yanındaki beyefendi:
“İlk defa görüyorum, ama mutlaka Çerkes’tir o!” yanıtını verdi.
Nasıl, niçin derken amcam, yoldan geçen beyefendinin yanında buldu
kendini ve davet etti mağazaya beyefendiyi.
Sordu yaşlıya:
“Merek ettim bağışlayın beni. Her gün aynı saatlerde buradan
geçiyorsunuz, her gün ütülü pantolonlu ve günlük tıraşlısınız bu
yaşta bu titizlik ilgimizi çekti, siz kimsiniz, sizinle
tanışabilir miyiz?”
Yaşlı beyefendi, asil duruşu ve sempatik tavırlarıyla sıcacık
çayını yudumlarken hayran bakışlar arasında konuşmasını sürdürdü:
“Ben emekliyim, uzun yıllar oldu görevden ayrılalı. Fakat şükürler
olsun sağlıklıyım. Çocuklarımın hepsi görevleri başında, bana
ihtiyaçları kalmadı. Biraz ilerdeki sokakta bizim Kafkas Kültür
Derneği'miz var. Benim gibi zamanı bol, sağlığı yerinde olan
üç beş arkadaş dernekte bir araya geliyor, kahvelerimizi içiyor,
sohbete, muhabbete dalıyoruz. Çocuklarımızın bize ihtiyacı
kalmadı ama aç, susuz, odunsuz, kömürsüz, harçlıksız çok zor
şartlarda okumaya çalışan gençler var etrafımızda. Birileri el
uzatmalı onlara. Onlara yardımcı olmak zorundayız.
“Müsait olduğumuzda bir araya geliyor, ana babalarından uzak,
gurbette sıkıntılarla yaşamaya çalışan bu kişiler için ne
yapabiliriz, onlara nasıl maddi manevi destek verebiliriz,
konularını konuşuyoruz. Fikirler üretiyoruz. Az da olsa elimizden
gelen desteği sürdürmeye çalışıyoruz, karınca kararınca.”
Ve konuşmasını titrek sesiyle, yutkunarak, nefesi sıkışarak
sürdürdü:
“Ne dersiniz, emeklinin de esnafın de yaşlının da gencin de
zenginin de fakirin de insanlık adına toplumu, kültürü için
yapacağı bir şeyler vardır mutlaka değil mi?” |