|
|
................... |
|
................... |
ATALARIMIZIN
BAŞARISI BAŞARISIZLIĞIMIZI ÖRTEBİLİR Mİ? |
03.02.2007 |
|
YEMUZ
Nevzat Tarakçı |
................... |
................... |
Ne kadar muhtacız, atasına saygıda
kusur etmeyen, milletini, ırkını seven kültürel değerlerini
yaşayan, yücelten, farklı ırklar ve farklı medeniyetlerle birlikte
kardeşçe yaşama kültürüne sahip bir gençliğe.
“Milletini sevmeyen zavallıdır fakat yaratılıştan üstün olduğunu
düşünen veya kendi ırkının tümüyle başka ırklardan üstün olduğunu
iddia eden daha zavallıdır!”
Nedir milliyetçilik? Nasıl olmalı kültür değerlerine saygı?
Kendi ırkını sevmenin ölçüsü nedir? Çerkes şovenist olabilir mi?
İnsanı üstünlüğe taşıyan atasının başarıları mı?
Kan bağı mı?
Yaradılıştan kendisine verilen değerler mi?
Çabalarla, sonradan kazanılan meziyetler mi?
Bu konulardaki ölçüsüzlüğün sancısını acı deneyimlerle yaşadı
insanlık. Yaşamaya devam ediyor, devam edecek gibi de.
Yaradılışa bakıldığında çeşitlilik var, renklilik var.
Farklılıklar aşikâr. Bu farklı yaradılışın nedeni, niçini de
biliniyor elbette. İlahi kitaplarda da belirtilmiş. "Biz sizi
bir erkekle bir dişiden yarattık. Övünesiniz diye değil,
kolaylıkla tanışasınız diye, sizi milletlere ve kabilelere
ayırdık.” ifadelerinde olduğu gibi.
Ne yazık ki bu evrensel hakikatler gün gibi ortadayken mensubiyet
duygusunun kontrolsüz gelişmesi, aşırılıklarla beslenmesi
fanatizmi ve taassubu doğuruyor.
Bu duyguların istilasından kurtulamayanlar ise tek doğrunun, tek
güzelin kendisi, kendi atası, kendi kültürü ve kendi değerleri
olduğu yanlışında boğulup gider.
Açısı ve nefesi daraldıkça kedisine ait olmayan güzelliklere
düşmanlık başlar.
Bütün çabası, kendi başarısızlığını örtme çabasıdır.
Bir başkasının yanlışlarını yorumlayarak kendi yanlışsızlığını
ispatlamaya kalkar. Daha da garibi, bunu bir hayat tarzına
dönüştürür.
Tarih gezintileriyle mutlu olur. Dünya gerçeklerine kapatır
gözünü, gönlünü.
Bu tür insanlar, atasını, tarihini sevmede aşırı gidip onları
tabulaştırırken, kendisinin de doğal olarak yüceldiğini,
kıymetinin arttığını sanır.
İşte şimdi ırkını, atsını, kültürünü ama en önemlisi de kendisini
dünyanın merkezi sanan biriyle karşı karşıyayız!
Hadi bakalım anlat şimdi buna ne anlatacaksan?
Farklılığı anlat!
Kardeşliği anlat!
Ölçüyü anlat!
Barışı anlat!
Sevgiyi anlat!
Farklı diller, farklı renkler ve farklı kültürlerle kardeşçe bir
arada yaşamayı anlat!
Taassup ve fanatizm insanı yiyip bitiren birer kanserdir.
Ne yazık ki yaşantısında, düşüncesinde mantık olmayan, atalarını
anlamaya, onlara layık olmaya çalışmak yerine, her şeyleri lafta,
tamtakır kuru bakır insanlarla karşılaşmıyor muyuz?
Onlar, anlamaya çalışmak yerine, mahkûm etmek, reddetmek, yok
etmek için vardır.
Taassup sahibi insanların değişmeme ısrarları, bir inadın ya da
inanışın çok ötesinde kendisini ispatlama anlayışıdır.
Günümüzün sosyal gerçekleri, ailevi durumlar, mevcut kanaatsizlik
ne yazık ki insanları patlamaya hazır bir bomba haline
getirmiştir.
Bunun sonucu insanlar, kendilerini ispat etmek, var olduklarını ve
ayrıcalıklı bir konumda bulunduklarını göstermenin, deşarj olup
rahatlamanın yollarını aramaktadır.
Bunlar, olayları, kişileri, inanışları objektif
değerlendiremezler.
Bu sebeple, reisler, liderler, efendiler, hocalar, takımlar,
besler, doyurur bu fanatikleri. Çünkü onlar yorumsuz,
eleştirisiz inanırlar, tetikçidir onlar. Bağnazlıkla kendi
güzelinin, iyisinin dışındaki her güzeli her iyiyi mahkûm ederler.
“Cehalet, bilgisizlik demek değildir. Cehalet, bile bile
gerçeklere gözlerini kapamak, hakikati inkâr etmek, vicdanın
sesini kısıp onu susturmaya çalışmak demektir.”
Herkesin kendi ırkının üstünlüklerini savunmaya hakkı vardır. Ama
bu yüzden başkalarına zarar verme hakkı kesinlikle yoktur.
İnsan milletini sever, mensubu olduğu halkı, vatanını sever.
Sevmeli iftihar da etmeli. Fakat kafatasçılık son derece gülünç ve
çağdışlılıktır.
Ne kadar muhtacız, atasına saygıda kusur etmeyen, milletini,
ırkını seven kültürel değerlerini yaşayan, yücelten, farklı ırklar
ve farklı medeniyetlerle birlikte kardeşçe yaşama kültürüne sahip
bir gençliğe.
“Milletini sevmeyen zavallıdır fakat yaratılıştan üstün olduğunu
düşünen veya kendi ırkının tümüyle başka ırklardan üstün olduğunu
iddia eden daha zavallıdır...”
Aynı coğrafyada olmasa da, duygu ve düşünce birliği içinde,
geleceği planlayan, birbirinin eksikliğini tamamlayan, birlikte
yaşama arzusu ve heyecanı taşıyan toplumlar daima büyük millet
olmaya adaydır.
Hepimiz önce insanız! |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|