|
|
................... |
|
................... |
“YA TERK EDİN
YA ÖLÜN!” DEDİLER |
24.02.2007 |
|
YEMUZ
Nevzat Tarakçı |
................... |
................... |
Ey deniz, Karadeniz! Sana baktıkça,
sesini duydukça, gözlerim doluyor, kalbim daralıyor, ufkum
kararıyor.
Karadeniz, çoğu insan için güzel çağrışımlara sahip.
Yemyeşil ormanı, tertemiz kumsalıyla, masmavi özgürlüktür kimileri
için.
Baktıkça huzur veren doyumsuz güzelliktir, tatildir, eğlencedir,
mutluluktur.
Kimilerine göre de geçim kaynağıdır, ekmek teknesidir.
Ya benim için? Ya Çerkes toplumu için?
Ne anlama gelir Karadeniz, bir düşün?
Benim gözümle bir baksana Karadeniz’e, tekneler çocuk mezarı.
Beyaz yelkenlileri mezar taşı olan kocaman bir kabristan değil mi?
Ölüm kokan azgın dalgalar, fırtınalar haykırmıyor mu bu yok oluşu?
İnsanlık tarihinin bu kara, kapkara tarihini haykırmıyor mu?
Dağ gibi ecdadı, emsalsiz hatıraları, fidan gibi kızları yutan o
değil mi?
Dalyan gibi delikanlıları, anne diyebilen bebekleri yok eden
ejderha!
Neredeyse bir neslin yarısını acımadan alıp götüren bir karabasan
o.
Neydi Allah aşkına bu masumların günahı?
Ne yapmışlardı ki vatanlarından sürülüyordu?
Güçlü devletlerse maalesef seyrediyordu.
Başkalarının topraklarına mı göz dikmişlerdi?
Başkasının malını, mülkünü mü gasp etmişlerdi?
Namus düşmanı mıydı bunlar? Bu yok oluşu hak edecek ne
yapmışlardı?
Bunlar, barış içinde, kültürleriyle yaşamaya çalışan belki
dünyanın en sosyal en zararsız insanlar değil miydi?
Atalarından kalma öz vatanlarında yaşamak mıydı suçları?
Çok gördüler vatanlarını, çok gördüler hayatı, çok gördüler
yaşamayı!
“Madem biz güçlüyüz, o güzel diyarlar da bizim olsun! “ dediler.
“Güçlü bizsek, haklı da biziz!” dediler.
Dediler ve tüm dünyanın gözü önünde bir nesli yok ettiler.
“Bu vatanda yaşayamazsınız artık!”
“Ya gidersiniz bu diyardan ya da hepiniz ölürsünüz!” diye
direttiler.
Sürüldüler!
Yolculuk, hastalık, açlık ve insan dışı muamelelerle yollarda
öldüler.
Kalanlarsa süründüler.
Kader, insanlık tarihinin en kara tablosundan birini oynuyordu.
Adeta her şey, bu masum insanların aleyhine dönmüştü.
Kararmıştı ufuklar, tükenmişti yürekler.
Ümit ışığı yoktu. Her taraf açlık, hastalık, gözyaşı ve ölüm
kokuyordu.
Yıkılmıştı dünya, kopmuştu kıyamet.
Neden kurtarıcı bir el uzanmıyordu, gerçekten hayret!
Göz göre göre yok oluyordu koca bir millet!
Perde kapanmış, bitmişti oyunun birinci sahnesi. Acı, yokluk, ölüm
kokuyordu her taraf. Öz vatanlarından farklı bir yerdeydi sağ
kalanlar.
Bu tarifi imkânsız acıları yaşayan ecdadın çocukları, ikinci
vatanlarında yeni bir hayata başladılar.
Sıkıntılar ve acılarla yıkılan Osmanlının yerine kurulacak devlete
büyük destek verdiler.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuna yüreklerini kattılar, kanlarını
akıttılar.
Çünkü çok iyi biliyordu onlar, vatandan, anadan, yardan ayrılığın
acısını!
İyi biliyorlardı güçlü, emperyalist devletlerin acımasızlığını.
Yeni devletin kurulması için gerekli teşkilatları kurdular, oluşan
teşkilatlarda görev aldılar. Zira yüzyıllar süren savaş
tecrübeleri vardı
Tecrübelerini yürekleriyle birleştirip bu devletin kurulmasında
ön ayak oldular.
Örnek oldular yeni vatanlarında. Yiğitlikleriyle,
çalışkanlıklarıyla, uyumlarıyla, dürüstlükleriyle.
Aman dostça, barış içinde yaşayalım, kültürümüz, kimliğimiz
kaybolmasın dediler.
Yaşadıkları her vatanda sevgidir, barıştır, hoşgörüdür, amaçları.
Ülkenin en zengini değillerdir, ama en çok asalete, zarafete önem
verenleridir.
Her şeye rağmen sağduyuyu seçti Kafkas toplumu. Uyumla, gayretle
ikinci vatanının ihyası için gece demedi gündüz demedi fedakârca
çalıştı çabaladı. Yalan söyleyenler hariç hiçbir tarih Çerkes’in
vatanı için toplumu için hainlik yaptığını yazmadı, yazamaz!
O, yaşadığı her ülkede asayişin, uyumun, sevgi ve dostluğun,
zarafet ve asaletin timsalidir.
Gururu, kişiliği ve kültürü her şeyidir onun!
Tarifsiz bir acıyla ardına bakamadan bilinmezlere giden her
Çerkes, dağını, ırmağını, sevdiklerini de alıp götürmüş yüreğinde.
Gün be gün hayalinde yaşatmış, Elbruz’u
Hayaliyle yaşamış Nart’ın, Setenay’ın, Kuban’ın.
“Kader adaletle tecelli etmiş, bir zamanlar vatanından edilen
Çerkeslere şimdi iki anavatan bağışlamıştır.
Boşuna dememişler mazlumun âhı ile Tanrı arasına perde olmaz
diye.“
Dünyanın pek çok ülkesine dağılmış bir durumda yaşayan
Çerkeslere bugün çok büyük iş düşüyor.
Ellerini tutuşturup, yüreklerini birleştirip, birbirinin
eksikliğini tamamlayarak, örnek yardımlaşmayla, ekonomik gücü de
kullanarak, akıllı politikalarla, tarihin kaydettiği bu en büyük
haksızlığın üstesinden gelebilmek.
Soğukkanlılıkla,
Bilinçle,
Kararlılıkla. |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|