Gelin, “Yandık, bittik, göçtük,
sürüldük, öldük!” edebiyatına bir ara vererek, “ İşte biz, işte
bizim güzelliklerimiz, işte bizim farklılığımız, işte biz bu kadar
zarif güzel insanlarız, bu kadar yürekli, bu kadar sevimliyiz!”
diyelim, bunu dedirtelim.
Dostluğun, kardeşliğin yürekleri sardığı, sevgi ve samimiyetin
dalga dalda yayıldığı şenliklerimizin tarihi çok yakın.
Yurdun dört bir yanını şenlik heyecanı saracak.
Kucaklaşmalar, doya doya hasret
gidermeler, ikramlar, çevreyi kaplayan sevgi ve samimiyet
atmosferi, görülmeye değer doğrusu.
Bu şenliklerle, asalet, zarafet
vücut buluyor adeta.
Halka halka yayılıyor sıcacık
gönüllerin güzelliği.
Çoluk, çocuk, yaşlı, genç,
yudumluyor doyasıya sevgiyi, dostluğu, kardeşliği.
Bakalım etrafımıza, bu kadar
insanı bir araya getirip kavgasız gürültüsüz, polissiz,
jandarmasız gece yarılarına kadar güle oynaya güzellikleri
paylaşabilen kaç toplum var.
Veya dünyada benzeri var mı?
Kırmayan, kırılmayan, seven,
sevilen, kolları açık, kucaklamaktan yorulmayan bir toplum bu.
İşte gençlerimiz için,
çocuklarımız için gerçek bir okul.
Uyumun, birlikteliğin, paylaşmanın
uygulandığı, dolu dolu yaşandığı, harika ortamlar, güzel mekânlar.
İşte yaşayan dilimiz, yaşatılması
gereken şivemiz!
İşte mahalli düğünler, muhteşem
figürler!
İşte yöresel kıyafetler, cıvıl
cıvıl minikler!
İşte kaynaşma, sevgi, saygı,
samimiyet, hoşgörü!
İşte gençlik!
Çocuğumuzun elinden tutup,
yeğenleri de alıp ailece güle oynaya saatler öncesinden koşarak
gitmemiz gerekmez mi?
Eleştirmek, eksik bulmak için
değil, asla değil, bu güzelliğe güzellik katabilmek için.
Katkı sağlayabilmek için, bu güzel
gönüllere katılabilmek için.
Bu kokuyu duyabilmek, bu sevgiyi
yudumlayabilmek için.
Kültürümüzün ayrıntılarını
çocuklarımıza, eşimize dostumuza bu laboratuarda uygulayarak
göstermek gerekmez mi?
Çocuğumuz bu güzellikleri
heyecanla, coşkuyla seyretmez mi?
Daha da önemlisi, bu
güzelliklerle kültürüyle tanışmaz mı, kültürünü benimsemez mi,
kültürünü sevmez mi?
Şehir merkezindeki derneklerimizin
tempolarının kısmen düştüğü, kırsal kesimlerin coştuğu bu yaz
dönemlerinde binlerce insanımızı bir araya getiren bu şenliklerin
programını da bu mantıkla, bu hassasiyetle yapmak gerekmez mi?
Gençlerin, çocukların bam telini
titretecek etkinlikler…
Sahnedeki o güzelim oyunların da
ötesine geçerek, dilin önemini, kültürün değerini, mensubiyet
duygusunu, ölçüsüyle, üslubuyla verebilen etkinlikler…
Öğretici, eğitici, eğlendirici kısa
kısa dramalar, temsiller, çocuk oyunları, çocuk şarkıları,
tekerlemeler, heyecan verici yarışmalar…
Kitap, dergi, gazete ve süs
eşyalarının, yöresel yemeklerin sergilendiği, paylaşıldığı
rengârenk bir panayır.
Yaşlısı, genci, kadını, erkeği
binlerce insanı bir araya getiren, adeta koca bir toplumu tek
yürek, tek bilek yapan bu ortamları ne kadar ciddiye alsak azdır.
Değil mi ki bu programlar hayalini
kurduğumuz uygulamalı eğitim ortamlarıdır.
Ne olur, “Yandık, bittik, göçtük,
sürüldük, öldük!” edebiyatına bir ara vererek, “İşte biz, işte
bizim güzelliklerimiz, işte bizim farklılığımız, işte biz bu kadar
zarif, insanlarız, bu kadar yürekli, bu kadar sevimliyiz!”
diyelim, bunu dedirtelim.
Ta ki gençler kompleks ve kapristen
uzak kalsınlar. “ Biz bir hiçiz, bizler hiçbir şey olamayız,
biz, bir araya gelemeyiz, idealleri paylaşamayız, ferdiyetçiyiz!”
söylemleriyle oluşan kompleksin yerini “Biz ne kadar asil ve
uyumluyuz, işte bir aradayız, aynı halkadayız, güçlüyüz!” özgüveni
alsın.
Vatansız, dilsiz, kültürsüz,
olduğunu veya olacağını sananlar varsa vaz geçsin bu diriliş, bu
uyanış karşısında.
Ümitle dolsun, sevgiyle coşsun
yürekler.
İyiye, güzele koşsun; moralle
yelken açsın geleceğe!
Sadece yöneticiler değil, hepimiz
ama hepimiz bu etkinlikleri daha da güzelleştirebilmek, programın
içini daha anlamlı şeylerle doldurabilmek, coşkuyu arttırabilmek,
bu ruhu canlandırabilmek için bir şeyler yapabilmeliyiz.
Yapılanları beğenmeyen, daima
olağanüstü şeyler bekleyen tavırlar içinde asla olmamalıyız.
Bardağın dolu tarafını dolu dolu
yaşamalı, bu güzellikleri yaşatmalıyız.
Bu, “yaz okullarımızın” kıymetini
bilmeliyiz.
Ne güzel bir toplum bu.
O kadar kalabalığa rağmen kimsenin,
kimsenin ayağına basmadığı, yüksek sesle kimsenin kimseyi rahatsız
etmediği bir güzel program, bir güzel toplum!
Piknik sepetinden çıkarttıklarını,
bir fazla kişiyle nasıl paylaşabilirim, bir kişiyle daha nasıl
kucaklaşabilirim çabasında bir toplum.
Eşini dostunu kucaklamaktan
yemeği, içmeyi unutan bir toplum.
Halka halka oluşan mahalli
düğünlerde belki ilk defa tanışan binlerce zarif, güzel bayanın,
yakışıklı delikanlının bu güzel ortamlarını seyretmeye doymayan
bir toplum.
Ne olur sahip çıkalım
değerlerimize!
Sahip çıkalım gençlerimize,
çocuklarımıza!
Şimdiden, bu yaz, çocuklarımızı kaç
güzel insanla tanıştırabileceğimizin programını yapalım.
Yapalım da bu kez eskisinden
daha güçlü tutuşsun ellerimiz, birleşsin yüreklerimiz!
Çünkü gücümüz kültürümüz,
kültürümüzse gücümüzdür!
Bu gücü iyi kullanalım! |