...................
...................
NELERE İNANMALI, NELERİ AŞMALIYIZ?
09.06.2007
YEMUZ Nevzat Tarakçı
...................
...................
Hissin önünde akla, heyecanın önünde tecrübeye değer vermeliyiz.

Mutlaka dinî ve millî karakterimizi korumalıyız.

Mantığı, muhakemeyi, disiplini ve temkini esas almalıyız.

Gençliği kendi ruh ve mana kökleriyle beslemeliyiz.

Nefretten sevgiye, ayrılıktan beraberliğe uzanmalıyız. 

Gençliğin olmadığı yerde geleceği konuşmanın gereksizliğine inanmalı, gençliğin, geleceğimiz olduğu fikrine ulaşmalıyız. 

Birbirimizi sevmeden, eksiklerimizi gidermeden ideal bir toplum olamayacağımıza inanmalı, birbirimize güvenmeli, kibir ve kıskançlığı aşmalıyız. 

Çerkesliği, hayatın gayesi bilmemeli, mükemmel Çerkes olmanın ötesinde de ciddi görevlerin, sorumlulukların olduğunu kavramalı, milliyeti, mensubiyeti kör düğüm haline getirmeden bunları aşmalıyız. 

Xhabzelerin tabu olmadığını, eskiyeni, çağa uymayanı bırakmayı, yerine yenisini koymayı bilmeli, buna gönülden inanmalı, bu takıntıyı aşmalıyız. 

Ama asla eskimeyen eskilere de “eski” damgasını vurup reddetmemeliyiz! 

Dünya değiştiği için sürdürülemeyecek xhabzelerimizin olduğunu anlamalıyız.

Bu çağda yaşatılması imkânsız bazı örf ve âdetleri yaşatma inadının bizleri çağdaş dünyadan kopartacağına inanmalıyız. 

Duygusallıktan uzak çağdaş yorumlarla geleneklerin özünü kavrayabilmeli, kabuğu aşabilmeliyiz.  

Zaman değiştikçe, bilgiler yenilendikçe törelerin de değişebileceğine,

Değişen çağa, ancak  kendimizi yenilenerek uyum sağlayabileceğimize,

Değişmeyen tek şeyin değişimin kendisi olduğuna, inanabilmeliyiz.

Çağa uyanabilmeli, çağı yaşayabilmeli, çağı aşabilmeliyiz. 

Her daim göç, sürgün söylemleriyle gençleri ümitsizlik, vatansızlık, idealsizlik, ufuksuzluk girdabına sokmamalı, onlara Anavatan, Ata vatan, kavramlarını kavratmalıyız. 

Gençliği bu noktada tutmak kanaatimce ideale değil idealsizliğe teşviktir. Ümitsizlikle yok etmektir bu güçlü enerjiyi.  

Perişaniyeti perçinlemektir.

Ufukları kararsızlıkla, ümitsizlikle karartmaktır.  

Bizim gençlerimize verdiğimiz her mesaj, ümit olmalı, güven olmalı, ham hayal olmamalı.  

Hayal ve hakikat ayrımı yapılarak 143 yıldır tartışılan konular aklın, mantığın, sağduyunun yörüngesine oturtulmalı, gençlik, yarınını iyi görerek ayağını yere sağlam basarak güvenle  yetişmeli..  

Gençlik, göçü – sürgünü çok iyi anlamalı, kavramalı fakat sürekli bu psikolojinin baskısıyla buruk, ümitsiz daha da önemlisi idealsiz, istikrarsız yaşamamalı. 

İyi bir Çerkes olmanın ilk şartının, iri laflarla, sert ve uyuşmaz tavırlarla Kafkasları ve dahi dünyayı kurtarmak yerine, kendini, nefsini, iyiye, güzele, sevgiye, kültüre, bilince, medeniyete, zarafete akortlamak olduğunu kavratmalı, gösterişi, riyayı aşmalıyız. 

Birbirimizi sevmeli, birbirimize inanmalı, güvenmeli, ümitsizlikle şaşmamalı, bunları aşmalıyız. 

Yaralarımızı kaşıyıp durmamalı, acılarımızı depreştirmemeliyiz.

Aynı şeyleri konuşmamalı, artık güzel şeyleri konuşan bir toplum yerine, güzel şeyler yapan toplum olmalıyız.

Kısır döngüyü mutlaka aşmalıyız. 

Olumsuz eleştirileri,

Gereksiz takıntıları,

Ben demeyi, benlikle yoğrulmayı,

Hırs, kibir ve bencilliği aşabilmeliyiz.

Aşabilmeliyiz bizi küçülten, bizi sefilleştiren basitlikleri, hastalıkları.

Kaynaşmalıyız tarih bilinciyle, gelecek şuuruyla, ecdat sevgisiyle. 

Ben diyen benliğimizi aşmalı

Biz diyen şuura ulaşmalıyız. 

Yerinde düşüncelerimizi kahramanca haykırmaya karşılık, yeri geldikçe akla, hayale gelmeyen tahriklere katlanıp, his ve heyecanımızı yüreklerimize gömmesini bilmeliyiz. 

Korkularımızı yutkunarak, sevinçlerimizi mırıldanarak ifade etmeyi öğrenmeliyiz.

Hislerimize asla takılıp kalmamalıyız! 

Bu güzel eşsiz kültürümüzün, bizlerin duygu birlikteliğiyle, duyarlılığımızın derinliğiyle, samimiyetimiz ve heyecanımızla yaşayabileceği hakikatine gönülden inanmalı. Sözde milliyetçilik mutlaka aşılmalı. 

Kaderin çoğu zaman önce ağlatıp sonra güldürdüğünü unutmamalıyız. 

Her dönem gecelerin gündüzlere yenik düştüğünü hatırdan çıkartmamalıyız. 

İnanmalıyız ki “Uçurtmalar, rüzgâr kuvvetiyle değil, o kuvvete karşı uçtukları için yükselirler.”