Hissin önünde akla, heyecanın önünde
tecrübeye değer vermeliyiz.
Mutlaka dinî ve millî karakterimizi korumalıyız.
Mantığı, muhakemeyi, disiplini ve
temkini esas almalıyız.
Gençliği kendi ruh ve mana
kökleriyle beslemeliyiz.
Nefretten sevgiye, ayrılıktan
beraberliğe uzanmalıyız.
Gençliğin olmadığı yerde
geleceği konuşmanın gereksizliğine inanmalı, gençliğin,
geleceğimiz olduğu fikrine ulaşmalıyız.
Birbirimizi sevmeden, eksiklerimizi
gidermeden ideal bir toplum olamayacağımıza inanmalı, birbirimize
güvenmeli, kibir ve kıskançlığı aşmalıyız.
Çerkesliği, hayatın gayesi
bilmemeli, mükemmel Çerkes olmanın ötesinde de ciddi görevlerin,
sorumlulukların olduğunu kavramalı, milliyeti, mensubiyeti kör
düğüm haline getirmeden bunları aşmalıyız.
Xhabzelerin tabu olmadığını,
eskiyeni, çağa uymayanı bırakmayı, yerine yenisini koymayı
bilmeli, buna gönülden inanmalı, bu takıntıyı aşmalıyız.
Ama asla eskimeyen eskilere de
“eski” damgasını vurup reddetmemeliyiz!
Dünya değiştiği için
sürdürülemeyecek xhabzelerimizin olduğunu anlamalıyız.
Bu çağda yaşatılması imkânsız bazı
örf ve âdetleri yaşatma inadının bizleri çağdaş dünyadan
kopartacağına inanmalıyız.
Duygusallıktan uzak çağdaş
yorumlarla geleneklerin özünü kavrayabilmeli, kabuğu
aşabilmeliyiz.
Zaman değiştikçe, bilgiler
yenilendikçe törelerin de değişebileceğine,
Değişen çağa, ancak kendimizi
yenilenerek uyum sağlayabileceğimize,
Değişmeyen tek şeyin değişimin
kendisi olduğuna, inanabilmeliyiz.
Çağa uyanabilmeli, çağı
yaşayabilmeli, çağı aşabilmeliyiz.
Her daim göç, sürgün
söylemleriyle gençleri ümitsizlik, vatansızlık, idealsizlik,
ufuksuzluk girdabına sokmamalı, onlara Anavatan, Ata vatan,
kavramlarını kavratmalıyız.
Gençliği bu noktada tutmak
kanaatimce ideale değil idealsizliğe teşviktir. Ümitsizlikle yok
etmektir bu güçlü enerjiyi.
Perişaniyeti perçinlemektir.
Ufukları kararsızlıkla,
ümitsizlikle karartmaktır.
Bizim gençlerimize verdiğimiz her
mesaj, ümit olmalı, güven olmalı, ham hayal olmamalı.
Hayal ve hakikat ayrımı yapılarak
143 yıldır tartışılan konular aklın, mantığın, sağduyunun
yörüngesine oturtulmalı, gençlik, yarınını iyi görerek ayağını
yere sağlam basarak güvenle yetişmeli..
Gençlik, göçü – sürgünü çok iyi
anlamalı, kavramalı fakat sürekli bu psikolojinin baskısıyla
buruk, ümitsiz daha da önemlisi idealsiz, istikrarsız yaşamamalı.
İyi bir Çerkes olmanın ilk
şartının, iri laflarla, sert ve uyuşmaz tavırlarla Kafkasları ve
dahi dünyayı kurtarmak yerine, kendini, nefsini, iyiye, güzele,
sevgiye, kültüre, bilince, medeniyete, zarafete akortlamak
olduğunu kavratmalı, gösterişi, riyayı aşmalıyız.
Birbirimizi sevmeli, birbirimize
inanmalı, güvenmeli, ümitsizlikle şaşmamalı, bunları aşmalıyız.
Yaralarımızı kaşıyıp durmamalı,
acılarımızı depreştirmemeliyiz.
Aynı şeyleri konuşmamalı, artık
güzel şeyleri konuşan bir toplum yerine, güzel şeyler yapan toplum
olmalıyız.
Kısır döngüyü mutlaka aşmalıyız.
Olumsuz eleştirileri,
Gereksiz takıntıları,
Ben demeyi, benlikle yoğrulmayı,
Hırs, kibir ve bencilliği
aşabilmeliyiz.
Aşabilmeliyiz bizi küçülten,
bizi sefilleştiren basitlikleri, hastalıkları.
Kaynaşmalıyız tarih bilinciyle,
gelecek şuuruyla, ecdat sevgisiyle.
Ben diyen benliğimizi aşmalı
Biz diyen şuura ulaşmalıyız.
Yerinde düşüncelerimizi kahramanca
haykırmaya karşılık, yeri geldikçe akla, hayale gelmeyen
tahriklere katlanıp, his ve heyecanımızı yüreklerimize gömmesini
bilmeliyiz.
Korkularımızı yutkunarak,
sevinçlerimizi mırıldanarak ifade etmeyi öğrenmeliyiz.
Hislerimize asla takılıp
kalmamalıyız!
Bu güzel eşsiz kültürümüzün,
bizlerin duygu birlikteliğiyle, duyarlılığımızın derinliğiyle,
samimiyetimiz ve heyecanımızla yaşayabileceği hakikatine gönülden
inanmalı. Sözde milliyetçilik mutlaka aşılmalı.
Kaderin çoğu zaman önce ağlatıp
sonra güldürdüğünü unutmamalıyız.
Her dönem gecelerin gündüzlere
yenik düştüğünü hatırdan çıkartmamalıyız.
İnanmalıyız ki “Uçurtmalar, rüzgâr
kuvvetiyle değil, o kuvvete karşı uçtukları için yükselirler.” |