...................
...................
DİNDARLIK, İYİ ÇERKES OLMAYA MANİ Mİ? 
14.09.2007
YEMUZ Nevzat Tarakçı
...................
...................
Dini hassasiyeti olanlar, bir zamanlar, Çerkeslik adına olan bitenleri hep geriden izledi.

Sosyal ve kültürel faaliyetlerde arka koltuklarda oturmayı yeğledi.

Çok sıcak değildi faaliyetlere.

Zaman zaman da vitrindeki söylemler sanki soğuk geldi onlara. 

Yoksa dini hassasiyetle Çerkesliği mi bağdaştıramadılar?

Kültüre gerek mi duymadılar? 

Yoksa “Din tek başına bize yeter!” mi dediler?

Bu kültürün, dinle çakışan boyutunun varlığına mı inandılar?  

Acaba bu mesafeli duruşun temelinde yatan gerçek faktör ne idi?

Yoksa 12 Eylül dönemi siyasi olayların etkisi mi?

O dönemin yer yer kullanılan uç söylemleri mi?

İçi çok da doldurulamayan, duygu ağırlıklı, dönüş senaryoları mı?

Dönelim “dayatmaları” mı?

Kuru, yavan, soyluluk tavırları mı?

Yoksa bazı etkili ve yetkililerin inanç konusundaki duyarsızlıkları mı?

Düğünler mi?

“Kaşen”lik mi?

“Fâde” (alkol) mi?

Dini anlayamama boyutu mu?

Bağnazlık durumu mu?

İşine gelmediği için dine sığınma psikolojisi mi?

Çerkesliği, tek başına etnik milliyetçilik sanma duygusu mu? 

Bu kesime göre din ve kültür nerede çatışıyordu?

Kültür, dinin gerisinde miydi?

Yoksa bu kültürün ekseriyetini yasaklayan dini bir emir mi vardı?

İyi bir Çerkes, aynı zamanda vasıflı bir dindar olamaz mıydı? 

Yoksa dini hassasiyete sahip olanlar, karşılarında “Din, ikinci planda olmalı hatta hiç olmasa da olur!” tavrını sergileyenler oldu da bunlara tepki olarak mı kültür ekseninden uzaklaştılar? 

Kültürel faaliyetleri, yetersiz mi, yoksa bu faaliyetleri gereksiz mi buldular?

Neden kendileri bu “yetersizliği” veya “eksikliği” gidermek için göreve talip olmadılar? 

Diğer taraftan, toplumun iyi Çerkes olarak bildiği kişiler, çoğu zaman inançlara ilgisiz mi kaldı?

“Çerkeslik başka, din başka şey!” mi denildi?

“İnançlar kültürümüze zarar verir, bize Çerkeslik yeter!” düşüncesi mi hâkimdi? 

Bu sorular iki taraflı uzar gider.

Kanaatimce, dindarlık asla mani değil Çerkesliğe!

Hele bu din,

Akıl diniyse,

Hoşgörü diniyse,

Saygı, sevgi ve estetik diniyse! 

Zaten biz inancımızın özünü anlayıp onu doğru yaşasaydık, kültürümüzün derinliğini kavrasaydık bu sorunları yaşamazdık. 

Dinin insan kişiliğine katkısını, moral değerlerini nasıl beslediğini, gönülleri nasıl coşturduğunu bir anlasaydık.

Bir anlasaydık, dinin gelişmeye ve modernliğe nasıl açık olduğunu. 

Evet, dinimiz ve dinler karşıdır;

Tembelliğe karşıdır.

Kin ve nefrete karşıdır.

Kıskançlığa karşıdır.

Gönül kırmaya karşıdır.

Bölmeye, ayrıştırmaya karşıdır.

Kabalığa, önyargıya karşıdır.

Güzelliklerden yanadır.

Olgunluklardan, içtenliklerden, sevgiden, samimiyetten, hoşgörü ve kardeşlikten yanadır.  

Biz, yerer ki bilgisizlik ve bağnazlıktan uzak kalalım.

Bu mükemmel din ve bu harika kültür asla birbirini reddetmez.

Birbirini kucaklar.

Bu birliktelik, kalp ve kafa bütünlüğüne sahip güçlü kişilikler oluşturur.

Bu birliktelik, sevgiyi, dostluğu, kardeşliği, yardımlaşmayı doğurur.

Kişiliği ve moral değerlerini besler.  
 

Şüphesiz, insan hayatının şekillenmesinde inancın hayati önemi vardır.

İnanç sosyal, kültürel, siyasi ve ekonomik alanlarda belirleyici bir unsurdur. 

Din, birçok sorunun çözülmesine yardımcı olduğu gibi, şiddetin ve toplumsal travmanın azaltılmasında önemli bir araçtır. 

Her toplumda din müessesesi olagelmiştir.

Bugün, “dini, halkın afyonu sayan görüş” çoktan yıkılmış, dini yok sayan rejimler yok olmuştur. Bugünlerde herkes, kendi dinine dönüş yolundadır.

Bu tecrübelerle bir kez daha toplumların dinsiz yaşayamayacağı çok iyi anlaşılmıştır.  

Din ve kültür, toplumlar için vazgeçilmez ikilidir. 

Çerkes toplumunda da bu ikilinin uyumu, kültürümüze zarar vermek yerine, fert bazında ve kültür boyutunda toplumumuza ciddi katkı sağlayacaktır. 

Yeter ki din ve kültür doğru anlaşılsın doğru yaşansın!