450 ve1864 bir aradaydı ama konuşacak,
tartışacak ortak noktaları yok gibiydi.
Çok farklı boyutlardan bakıyorlardı
maziye ve istikbale.
Niye bir araya gelmişti, neyi
konuşacak ne paylaşacaktı bu iki düşman kardeş!
“Neden beni anlamaya
çalışmıyorsun?” diye söze başladı 450
Yorgundu, bitkindi, anlaşılamamanın
sıkıntısı okunuyordu yüzünden.
1864 başını kaldırdı, son
derece sinirliydi, duygusaldı.
Geçmişteki o acı günlerin derin
çizgileri vardı yüzünde.
Acıları tazeydi, konuşmak,
tartışmak istemiyordu muhatabıyla.
Memnun değildi aynı mekânda
bulunmaktan, aynı ortamı paylaşmaktan.
En sert ses tonuyla:
“Asıl sen beni neden anlamıyorsun?
“Ne de çabuk unutuyorsun yaşadığım
trajediyi, insanlık dışı muameleyi, acıyı, gözyaşını…”
“Sen neyin davasını güdüyorsun?”
“Tarihi unutuyor, acıları yok
sayıyorsun!”
“Bu tavrın sızlatıyor ecdadının
kemiklerini!”
“Yazık sana, yazık! Kandırmışlar,
aldatmışlar seni!”
“Sen bu tavrınla gaflet, dalalet
hatta hıyanet içindesin”
“Daha da kötüsü asıl düşmandan da
tehlikelisin!”
“Sen, kan düşmanımla nasıl
birleşirsin!”
“İnanamıyorum, sen bu halinle,
gerçek düşmanın bir erisin!”
“Allah aşkına sen bu hale nasıl
gelirsin! “
“Senin varlığın başlı başına
tarihimize, şehitlerimize, bize bir hakarettir.”
“Büyük düşmanın her hamlesini kabul
etmektir.”
“Bu da güzel toplumumuza
hıyanettir!”
“Yazık sana yazık!”
“Sen, savaşlar ve sürgünlerle
sinesi kavrulmuş, ümitleri tükenmiş, nakaratı çile, melodisi
ıstırap olan insanları, hasreti gözyaşına karışmışları
tanımıyorsun bile!”
450 derin bir nefes alarak cevap
verdi:
“Canım kardeşim söylesene Allah
aşkına, tarihte kim fayda sağlamış ezeli düşmanlıktan?”
“Kim, yarar görmüş, kinden,
nefretten?”
“İnsanların ve insanlığın menfaati,
yakınlaşmada, barışta değil mi?”
“Barışsız dünyamıza huzur gelir
mi?”
“Kavgayla, kinle, nefretle, kan
davalarıyla kim yaşatabilmiş kültürünü?”
“Bak tarihe, kim ince hesaplar
yapmamış toplumunun menfaati için.”
“Ama senin gözünü düşmanlık
bürümüş, duyguların aklını susturmuş.”
“Unutma, zor olan, düşmanlıkları
sürdürmek, kaybetmeye devam etmek değil,
düşmanlıkları, kin ve nefretle
birlikte akıl potasında eritebilmektir!”
“Güzel gelecek için acıları
yüreklere gömebilmektir.”
“Kan kusup, kızılcık şerbeti içtim,
diyebilmektir!”
“ Ben senin acını, ıstırabını
anlamıyor değilim. Ama neden olaylara hep tek yönlü bakıyorsun?”
“Neden sen siyah ve beyazdan
başka renk tanımıyorsun?”
“Neden duygu yüklüsün, niçin
akıl eksenini terk ediyorsun?”
“Benim varlığım ve ifadelerim senin
acını, uğradığın insanlık dışı muameleleri, çektiğin tarifi
imkânsız çileyi hafife almak anlamına gelmiyor ki!”
“O günleri unutmaya, unutturmaya
değil benim gücüm, kimsenin gücü yetmez!”
“Hem şartlar, tarih içerisinde
sürekli değişmez mi?
“Dünü, dünün şartlarında
değerlendirmeden bugünün menfaatlerini kaçırmak, siyaset mi
sence?”
“Bu mu ataya saygı, bu mu
vatanperverlik, bu mu istikrar!”
“Bu biraz da yok oluşu
seyretmek, kadere küsmek gibi bir karar!”
“Bir şey yapmamak, düşmanlık
edebiyatıyla yaşamak başarı mı?
“Türk veya Rus düşmanlığının,
Osmanlı pişmanlığının kime ne katkısı olmuş düşünelim!
“Şartlar sürekli değişmiyor mu,
dünün şartlarının değiştiğini fark etmeden dünün gerçeğine takılıp
kalmak kimin yararına ki?”
“Neden beni, ‘sonun başlangıcı’
olarak görüyorsun?”
“Sen galiba özel şartları da
bilmiyorsun?”
“Unutma, ileride kazançlı çıkma
pahasına ne sıkıntılara katlanılır!”
“Toplumun çıkarı için, nice
acılar gömülür yüreklere! “
“Nice canlarsa toprağa!”
“Sen, uzaktan, önyargıyla
bakıyorsun bana!”
“Sen, duygu gözlüğüyle, istediğin
pencereden istediğin yere akıyorsun.”
“Senin çektiğin acıların elbette
farkındayım ben!”
“Fakat merek ediyorum, bu acıları
dindirmek için ne kadar çaba harcadığını, neler yaptığını?
“Neler ürettiğini, ne kadar
bedel ödediğini?”
“Gel, elerimizi tutuşalım,
gönüllerimizi birleştirelim, tek yürek olalım, güvenelim
birbirimize, güvenelim güzel geleceğimize. Zira aklın yolu
birdir!”
“Benim yapmaya çalıştıklarım asla
tarihi yok etmek değil, bilakis barış ortamı oluşturup yeniden
tarih yazmaktır.”
“Anlamaya çalış beni, ne olur gel
birlikte hareket edelim!”
“Senin 143 yıldır
yaşadıklarını, yok oluşa direniş destanını biliyorum.”
“Bak tarihe, hep zayıflar kendi
çıkarlarını korumak, ayakta kalabilmek için güçlülerle diyalog
arayışında olmadı mı? Akılcı siyasetler uygulamadı mı?
“1557’de Büyük Kabardey Beyi
Temrıkho’ nun kızı Guaşewnay’ı Çar İvan Groznı ile evlendirmesi
diyalog için devletlerarası ince bir siyasetse.”
“Bu evlilik ulusunun geleceği
içinse takdir-i şayan değil mi?”
“Şu an da bizim yapmamız gereken
diyalog ve barış ortamında yargılamak yerine ‘geleceği kurgulamak’
değil mi?”
“Hem gel geçmişteki kinlerin
nefretlerin getirisini de sorgulayalım.”
“Öfkeyi, nefreti sürdürmenin
varsa faydası sürdürelim hatta arttıralım.”
“Ama bu güne kadar bir faydası
olmadıysa, bizi geriye götürdüyse, tavşan dağa küsmüş dağın haberi
yoksa, gelin değişelim, değişerek değiştirelim kara talihimizi.”
“Tarihe bakalım, kim zarar görmüş
akıllıca yapılan diyalogdan, barıştan, kim zararlı çıkmış ortak
paydalarda buluşmaktan menfaatleri paylaşmaktan.”
1864 söze girdi:
“Peki, ben nasıl izah edeceğim? Her
şey yerli yerindeyken, mutlu ve mesut yaşarken atalarımı sefil ve
perişan hale getirip onlara kan kusturan, onları kökünden koparıp
dünyaya savuran bu trajediyi?”
“Sen söyler misin ben niye başka
yerlerdeyim şimdi? “
“Niçin çil yavrusu gibi
dağıldım?”
“Koca yeryüzünde vatanından
sürülmüş, bir ulus olamamış devletini kuramamış kaç millet var? “
“Sen bu acıyı bilir misin?”
“Bu büyük yok oluşa sebep olanların
günahı temizlendi gel el sıkışalım mı diyorsun?”
“Bu kara tablonun yok sayılmasını
mı istiyorsun? “
“Mızrağın çuvala sığacağını mı
umuyorsun?”
“Yok, kan kardeşi olalım
istersen, bir de özür dileyelim güzelce, bitsin bu iş!”
“Yok öğle yağma arkadaş, dedemin
kanı yerde kalmayacak!”
“Bu acıyı unutmadık,
unutturmayacağız!”
“Hem, ne zamandan beri askeri
anlaşmalar, kız vermeler, kız almalar, ‘ gönüllü katılım’ olarak
adlandırılıyor?”
“Şu an Kafkasya’da hassas
dengelerin olması gayet doğaldır. Ama doğal olmayan Kafkasya
dışında yaşayan milyonlarca Çerkes’in duygularını yok saymaktır?
“Dayatmalarda bulunmak,
oldubittilere getirmektir.”
“Bunu hangi tarih bilinciyle, hangi
akılla, hangi izanla izah edebilirsin?
“Sakın unutma, acının üzerinden
143 yıl geçmesine rağmen hala ağıt yakanımız var!”
“Unutmadık bu acıyı,
unutturmayacağız!”
450:
“Dün yaşadığın gerçektir, bunu
inkâr eden alçaktır, ama gel ne olur düne takılıp kalmayalım.”
“Bu çok sevdiğimiz toplumun, bu
harika kültürün geleceğini kin, nefret ve kaprislerle
karartmayalım.”
“Çözüm, diyalogdur, çözüm yeni
şartları zorlamaktır, çözüm çağa uyanmaktır.”
“Çözüm, geleceği iyi okumaktır.”
“Çözüm, yeni dengeleri iyi
anlamaktır.”
“Kim istemez yaşlı dünyamızda
barışın egemen olmasını?”
“Kim ister, tarihin sadece bir
kesiti ele alınarak, durmadan bu acının hatırlatılmasını?
“Kim umabilir, sürgünün, acıların,
gözyaşının göz ardı edilerek, kalıcı barışın sağlanabileceğini?”
“Kalıcı barış için atılacak çok
adım olmalı sırada, atalım, attıralım bu adımları.”
“Ata vatanda, ana vatanda, ara
vatanda atılan bu adımlar, gelecek için hayati önem arz
edecektir.”
“Bu adımlar akıllıca atılırsa
tarihte yaşanan tarifi mümkün olmayan acıların telafisi de mümkün
olabilecektir.”
“Unutma, Çerkes toplumu, bu
adımları atabilecek kadar akıllıdır.“
“Buna inanmayan güçsüzdür,
gariptir, zavallıdır.”
“Çerkes toplumunun menfaati,
dostluktadır, diyalogdadır.”
“Kültürel, ekonomik ilişkilerin
gelişmesindedir.“
“Savaşların, acıların, gözyaşının,
vahşetin, soykırımın üzerine kimse sünger çekemez, buna kimsenin
gücü de yetmez!”
“Ama sevgi, dostluk ve barış
hepimize lazım.”
Konuşmaları can kulağıyla dinleyen
143, 1557 ve 1561 söylenenleri
birlikte değerlendirdiler ve şu karara vardılar:
“Politikalarımızın temeli,
karşıtlık değil, dostluk olmalı.”
“Elbette yerel veya özel olan vardır; fakat bazen evrenselin hükmü
geçer!”
“Evrensel olan da barıştır, akıllı
siyasettir, ileri görüşlülüktür.”
“Biliyoruz, bu işin temelinde kan
vardır, can vardır, gözyaşı vardır!”
“Fakat akıllı politikalarla dinmeli
bu acı, kurumalı gözyaşı”.
“Mutlaka fertler toplumsal bilince
ulaşmalı.”
“Toplum, tarih bilinciyle
bilinçlenmeli, gelecek bu bilinçle şekillenmeli!”
“Yiğitliğin yanında edep ve nezaket
medeniyeti kurmuş atalarımıza saygı, korkarak, tarihe gömülerek,
yargılayarak olmaz!”
“Ecdada karşı vefa borcunu ifa,
mazide kaybolmakla asla sağlanmaz!”
“Değişen dünyada birleştirici
fikirler öne çıkmakta, ayrımcı, bölücü düşünceler kaybetmekte,
elenmekte.”
“Biz biliyoruz, sönmeyen
yıldızların sadece gökte değil yerde de parladığını.”
“Biz biliyoruz, ümidini, aşkını
kaybedenin kaybedecek başka bir şeyi kalmadığını.”
“Biliyoruz, aşkın gölde, çölde,
yolda, dağda, dilde, gülde değil, gönülde olduğunu.”
“Görmesek de biliyoruz, en koyu
karanlıkların alnında şafak yakındır yazdığını!”
“Ey karanlık, karar kararabildiğin
kadar; çünkü karanlığın en koyu anı aydınlığın başlangıcıdır!”
“Haydin şafak yakındır yeşersin
umutlar.”
“Haydi, uyan, gerçek olsun rüyalar”.
“Her şeye rağmen bu kültür
yaşamalı, dostlukla, diyalogla.”
Bakınız şair, ayrı düşmeyi, uzak
kalmayı ‘en uzak mesafeyi’ nasıl güzel anlatmış:
“En uzak mesafe;
Ne Afrika'dır,
Ne Çin,
Ne Hindistan,
Ne seyyareler,
Ne de yıldızlar geceleri ışıldayan...
En uzak mesafe iki kafa arasındaki mesafedir,
birbirini anlamayan.”
“Biz, birbirimizi anladıkça,
samimiyeti kavradıkça toplumumuz, hak ettiği yere daha kolay
ulaşacaktır. “
“Bırakalım, dostluklar yok etsin
düşmanlıkları!”
“Selam olsun, ümitle bakabilenlere,
sevgiyle gönüllere akabilenlere!”
“Selam olsun, dostluğa ve barışa
inananlara, çözümde diyalog arayanlara!”
“Selam olsun, bir şeyler yapabilenlere!” |