İlk defa bu kadar yoğun, bu kadar
coşkulu bir bayram yaşıyordu Nart.
Sevinçliydi, huzurluydu, kıpır
kıpırdı, içi içine sığmıyordu.
Dolu dolu bir ay geçirmişti.
Bu günlerde yaşadıkları, hayatının
dönüm noktası olabilecek kadar anlamlıydı.
Dernek salonunda, çoğu kendi
fakültesinden olan birçok gençle iftar sofralarında birlikte
olmuş, bu doyumsuz manevi atmosferin hazzını doyasıya tatmıştı.
Ya yemek sonrası çay sohbetleri?
Ne güzel sohbetlerdi bunlar!
Kafa kafaya verip güzel projeler
üretmek, insanlık adına Kafkaslık adına planlar yapmak.
Derneğin yemekhane gibi kullanılan
geniş terası, bu günlerde her zamankinden daha kalabalık, daha
sıcaktı, kollarını daha geniş açılmış, misafirlerini şefkatle
bağrına basıyordu.
Otuz gün boyunca her akşam,
güzel bir gönül insanının verdiği iftar yemeği, az görüşen bu
üniversite gençlerini buluşturmuş, onları sevgi potasında
eritmişti adeta.
Bu program, derneğim yolunu bile
bilmeyen bu kızlı erkekli sevimli gençleri birlikteliğin zirvesine
taşımıştı.
Dernek şimdilerde daha bir
anlamlı, daha kapsamlıydı.
Artık gençler “kafe”yi aşmış,
gönüllere taşmışmıştı.
Kendilerini daha güçlü hissediyor,
gittikçe öz güvenleri artıyordu. Bu feyizle kalp ve kafaları,
inanç, ahlak, kültür ve coşkuyla doluyordu.
Gençler, artık derneğin, sadece
akordeon çalınan, bol sigara içilen, geç saatlere kadar okey ve
tavla oynanan bir mekândan öte, hayata dair her şeyin ölçüsünce
konuşulduğu, tartışıldığı, planlandığı nezih bir okul olduğunun
bilincindeydi.
Kültür bilincini, yardımlaşma
duygusunu, doğru yaşamayı dernekteki bu sohbetler öğretmişti
onlara.
Gençler için oluşturulan bu
demokratik ortam, beyin fırtınası yapmanın, yeni şeyler
hecelemenin zeminini oluşturmuştu.
Gençler, derneklerin, basit
birliktelikler için değil, yeri geldikçe evrensel değerler, genel
ahlak ve inanç değerleri için de kullanılabilecek mükemmel birer
mekân olduğunun farkına varmıştı.
Her gün programa yeni gençler
katılıyor, her katılımla heyecan artıyordu.
Bu üniversitede bu kadar Çerkes
kızı ve delikanlısı var mıydı?
Dernek ortamında bu kadar mı güzel
olurmuş dostluklar?
Sohbetler bu kadar mı doyumsuz ve
sıcacıkmış?
Çay sonrası büyüklerin katkısıyla
yapılan, sorulu cevaplı, buram buram tarih kokan, sadakat kokan,
vefa kokan unutulmaz diyaloglar, gençlerin kalp ve kafalarını
doyuruyor, onları, inançları, kültürleri adına son derece mutlu
ediyordu.
Bu güzel buluşmalar, farklı
projeleri de beraberinde getiriyordu:
Kitap okuma saatleri belirleme,
gençlik seminerleri düzenleme, fakir aileler için yardım
kampanyası…
Hemen gruplar oluşuyor, maddi
imkânı yerinde olan büyükler ziyaret ediliyor, imkânlar ölçüsünde
paketler hazırlanıp fakir ailelere “Derneğimizin ikramıdır,
lütfen kabul buyurun!” deniliyordu.
Gecenin bir saatinde kapısı çalınan
yoksul, bakıma muhtaç, perişan ailelerin durumu yürekler
parçalıyordu.
Ya paketin verilmesi sırasında
yüzlere sinen doyumsuz tebessüm?
Ya sözlerin tükendiği,
gözyaşlarının konuştuğu duygusal anlar!
Bir kez daha derinden
hissetmişlerdi Kafkaslının, ne kadar muhtaç olursa olsun, kimseden
yardım isteyemeyecek kadar gururlu duruşunu!
Nart, gördükleri ve yaşadıkları
karşısında hayretler içerisindeydi:
“Sahi yeryüzünde dilenci bir tek
Çerkes var mı?”
“Tarih, böyle bir şey yazmış mı
acaba?”
“Yoksa biz, zengini de dilencisi de
olmayan, paraya değer vermeyen ama alabildiğine gurur düşkünü bir
millet miyiz? diye geçiriyordu içinden.
Ev ziyaretleri arttıkça gönüller
yumuşuyor hayatın hakikati zihinlerde berraklaşıyordu.
“Aman Allah’ım, ne kadar büyük
zevkmiş muhtaçlara yardım etmek!”
“Ne doyumsuz hazmış fakiri
sevindirmek!”
“Meğer yemekten güzelmiş yedirmek!”
“Giymekten güzelmiş giydirmek!”
“Ne büyük mutluluk, geç de olsa
bunları hissetmek!”
Ve işte bayram sabahı, saygının,
sevginin, dostluk ve kardeşliğin tavan yaptığı, sevenlerin
sevdayla, aşkla buluştuğu, hasretle kucaklaştığı o an!
Yüzlerin güldüğü, dargınlıkların
unutulduğu, öfkenin kaybolduğu, o güzel zaman.
Birinci gün, büyükleri ziyaretle
geçiyor. İkinci günü bayramlaşma için herkes dernekte.
Özlemle kucaklaşmalar, yeni
gelenlerle tanışmalar, ikramlar…
Ve kabir ziyareti. Çileli ecdadın
ebedi istirahatgahı kabristan.
Bir tarafta vatanı için canını
veren şehitler, diğer tarafta ata vatanından uzakta can veren
büyük ruhlar.
Nart, adeta kendinden geçmiş, duygu
fırtınası yaşıyor:
“Ecdada saygı için 21 Mayıs’ları
beklemek gerekmiyormuş!”
“Daha sık ziyaret edilmeli
buralar!”
“Yeri geldikçe geçmiş hatırlanmalı,
avuçlar ecdadın sevgisiyle açılmalı, yükselmeli yürekten yansıyan
dualar.”
“Unutulmamalı bu güzel insanlar,
unutulmamalı bıraktıkları miras!”
“Yaşamalı ecdat sevgisi,
yaşamalı bu kültür!”
Bayramın üçüncü günü başlıyor.
Büyük düşünmenin,
Beyin fırtınasıyla çok şeyi daha
iyi anlamanın,
Önyargılardan kurtulmanın,
Kuru milliyetçiliği aşmanın,
“Kafe”nin ilerisine taşmanın,
Barış ve mutluluğu yaşamanın,
İnsan sevgisiyle coşmanın
İnanç ve kültürle bütünleşmenin
doyumsuz hazzıyla. |