Sevdalarını çaldık, susuz, ışıksız, aşksız bıraktık
onları.
“Seni seviyorum!” dedik çoğu zaman ama sevginin
gereğini yapamadık.
Çocuklarımızın önüne oyuncakları yığdık fakat
oturup onlarla birlikte oynayamadık.
Bu sıcacık paylaşımı ciddiye almadık, aşka
inanmadık, aşkla yaşayamadık.
Karnını doyurup harçlığını verince iş bitiyor
sandık.
Onları, maalesef “Seni seviyoruz! ” sözüyle
aldattık.
Bu sevgi açlığı onları, ruhsuz, umutsuz, sevgisiz,
kimsesiz, bencil, kötü çocuk haline getirdi.
Sevemedi
hiç kimseyi onlar.
Sevmeye
değer bulmadı hiçbir şeyi.
Gençleri, aşkın üstatlarıyla tanıştıramadık.
Aşkı anlatamadık.
Sevginin, aşkın içini boşalttık
Sevgilerini aldık, sevdalarını çaldık.
Onları, susuz, ışıksız, aşksız bıraktık
Hey gidi
büyük ecdat, sen sevgiyi bilir, aşka inanır, ince ruhunla
mertliği, yiğitliği doyasıya yaşardın!
Bizse sevgisiz bıraktık koca bir dünyayı.
Bunun sonucu olarak da bugün, gözyaşı ve barut
kokuyor her yanımız.
Kana ve gözyaşına boğuldu sağımız, solumuz!
Nerdesiniz ey aşk çağlayanları
Aşkınıza, sevginize, hoşgörünüze ne kadar muhtacız!
“Ask iğnesiyle dikilince bir dikiş, kıyamete kadar
sökülmez imiş. “
Hayatı aşka böl, hayat çoğalır
Hayatı aşkla çarp, zaman zor alır
Bütün hayatları topla, aşk eder;
Hayattan aşk çıksa, elde ne kalır?
( A.V. Akbaş
İşitin ey yarenler aşk bir güneşe benzer
Aşkı olmayan gönül mesel-i taşa benzer
( Y.Emre )
İşte gerçek aşkı anlayanlar:
“Bu
dünyaya, ayırmaya, bölmeye, parçalamaya gelmedik biz. Biz,
kırıkları onarmaya, ayrılanları birleştirmeye, insanlar arasında
köprü olmaya geldik.”
diyor.
“Bu gün insanların birbirini anlaması, sevmesi,
işbirliği yapması bir fantezi değil, tam anlamıyla bir zarurettir.
“
Hakiki
aşkın gereğidir farklılıkları da sevmek, ayırt etmeden sevmek,
senden olanı da olmayanı da sevmek,
“yaratılanı, Yaratan’dan dolayı” sevmek.
Sevgilinin otağını gökkuşağına boyayıp gece-gündüz,
Hüznün safran sarısıyla boyanmaktır aşk.
Yaratmaktır ya da sevgilinin toprağından
yaratılmak,
Her nefes alıp verişte yanmaktır aşk.
İsrafil'in Sur'unu ruhunda duymaktır aşk,
Suyu suyla yumak gibi aşka inanmaktır aşk.
( B. Karakoç )
Aşk, her
durum ve hâliyle kişiyi hakikate erdirir.
Sevmenin
ne olduğunu öğretir.
“Aşk,
öyle bir kimyadır ki o ancak can madeninde bulunur.“
“Aşk,
varlığın en esaslı, en sırlı sebebidir.
“
”Aşk nerdedir?”
“Nerde istersen ordadır. “
“Hem gönülde, hem candadır.”
“Siz nerdeyseniz aşk da ordadır. “
“Yeter ki onu gören gözleriniz,”
“Yeter ki onu hissedebilen yüreğiniz olsun!”
Keşke bizler, çocuklarımızın karnını doyurduğumuz
kadar ruhlarını da doyurabilseydik.
Onları gerçek aşkla, sevgiyle, merhametle,
zarafetle, tanıştırabilseydik!
“Ceplerinden eksik etmediğimiz harçlık kadar beyinlerine de bir
şeyler koyabilseydik.”
Aşkın, merhametin, sevmenin, insanlığı saymanın
değerini kavratabilseydik.
Ne zaman
anlattık onlara gönül zenginliğini, mana derinliğini.
Ne zaman kavrattık, sevginin gücünü, aşkla
yaşamanın önemini.
Yalnız
bıraktık onları, madde tek başına yeter,“kâfe” yle “kaşenlik”le
biter sandık.
Yanlış yaptık, aldandık.
Artık, gençlerimizin baktığı pencere hep sevgiye, şefkate,
hoşgörüye açık olsun.
Çünkü
oradan kavga gürültü, kan, kin görünmez asla!
Gençlerimiz kendileriyle barışık herkesle barışık
yaşasın!
“Kanın, kinin ve kavganın yaşanmaz hale getirdiği
günümüz dünyasında sevgiye, aşka, muhabbete ne kadar muhtacız!” |