Din, neden bazı zihinlerde olumsuz,
ürkütücü bir imaja sahip?
Neden Çerkes toplumunun bir
kesiminde, konu “din” olunca “Eyvah, kültür elden
gidiyor!” feryadı kopar?
Neden, kültür ve dinin her
dönemde, her devirde birlikte olduğunu, olması gerektiğini
bilemezlikten geliriz?
Neden dine ve dinlere saygı
duymayız?
Bu toplumun ekseriyetinin inanç
değerlerinin korunması, yeni nesle aktarılmasının kime ne zararı
var?
Dinsiz veya dine lâkayt bir
neslin kime ne faydası olacak?
Dini, ( hangi din olursa olsun)
hem de İlahi dinleri küçümsemenin, basite almanın mantığını
anlamak mümkün değil.
Yoksa din aleyhtarlığını
çağdaşlık mı sanıyoruz?
Yani daha demokrat, daha
özgürlükçü, daha aydın…
Sahi, daha mı Avrupaî oluyoruz
böyle?
Dinsizlik veya din düşmanlığı
kime ne katmış?
Peki bugün. Rusya'da Ortodoks
kilisesi yeniden ve belki eskisinden daha büyük bir itibar
kazanmadı mı?
Din, hâlâ Yahudilerin tarihsel
var oluşunu mümkün kılmıyor mu?
Avrupa’da din, bir dönemde tanrı
İsa'ya indirgenmedi mi?
İsa, Kilise'de bedenlenmedi mi?
Ve modern Avrupa, tanrının bedeni
olan kuruma karşı mücadele vermedi mi?
Din, her toplumun vazgeçilmezi
değil mi?
Değişmeyen, insanlığın hayat
pusulası olması gereken İlahi kanunlarla, zamana göre değişen,
sonuçta insanın oluşturduğu değerler, yani kültür kıyaslanmalı
mı?
Yüce yaratıcı tarafından,
insanların doğru yaşamaları, mutlu olmaları için ikame edilen
İlahi kanunlar hiç mi önemli değil?
Herkes inancında serbesttir tabiî
ki.
Hiçbir dine inanmayanlara
sözümüz yok.
Olsa olsa saygımız olabilir.
Sözümüz, “Ben inanıyorum!” diyen,
hem de “İlahi en son model dine inanıyorum.” diyen, fakat
inancın gereğini yerine getirmeyenlere.
İnancı, kültürün alt birimi
sananlara.
Dini, bir aksesuar gibi
kullanma niyetindeki talihsizlere.
Bu davranış, olsa olsa bir
şaşkınlık, daha da ağır ifadeyle ikiyüzlülüktür!
Bu, yaratılışa inanmamak, vahyi
kavrayamamak, inanan inananları hafife almaktır.
İnsanın doğasında olan en doğal
düşünceyle dalga geçmektir.
O halde Çerkes’im diyen, “kafe”yi
iyi oynayan, “yunafe”yi iyi dinleyen herkes, inanmak zorunda
değil ama inanıyorsa inancına saygı duymak, inancın gereğini
yapmak, inancının ağırlığını taşımak durumundadır.
Bu konu şakaya gelmez!
Unutulmamalı;
Uç örneklere takılmalar,
Şüpheciliğe sığınmalar,
Küçük görmeler,
Ahkâm kesmeler,
Cehalet ufkunda gezinmeler,
Hakikatten kaçışlar… Hiçbir zaman
hiçbir şeye çözüm olmamıştır!
Allah varsa, din vardır!
Dine inanıyorsak kültürü bu
kapsamda değerlendirmek durumundayız.
Bu işin “ fakat”ı “ancak” ı
olmaz!
Bu işte “bana göreler”
bulunmaz!
Bu iş, araştırma işidir, bilme
işidir.
Bu konuda yeterli bilgiye sahip
olmayanların konuşamayacağı bir işidir.
Ya inanır inancın gereğini
yaparız; ya da inanmaz, her istediğimizi yaparız.
Ya inanır inandığımız gibi
yaşarız; ya da yaşadığımız gibi inanırız!
Galiba günümüzde “yaşadığımız
gibi inanmak” daha kolay!
Nedendir, ne hikmettir bilinmez
ama bizde bazen “dini hafife alma, kültürü kutsallaştırma”
düşüncesi hâkimdir.
Sanki İlahi son din ”İslam”ı
tanımama erdemmiş gibi veya din tanınamazlık marifetmiş gibi
davranılır.
Güya “önyargılı değiliz havası”
veya “şüphecilik ve bilimsellik” bağlantısı.
Allah aşkına söyleyin, İlahi son
dinin hangi noktası, hangi boyutu çağdaş değil?
Hangi tarafı bilime aykırı?
Hangi boyutu şiddeti önerir?
İlahi dinler, baştan sona insan
merkezli değil mi?
Gönül kırmayı yasaklama, dünya ve
ahiret dengesini kurma, dayanışmayı teşvik etme, mutluluğu
arttırma amaçlı değil mi?
Galiba tabiat boşluk kabul
etmediği için, dinin yerini sahteleri dolduruyor:
Kültür,
Şöhret,
Kazanma hırsı,
Madde,
Gurur,
Falcılar,
Şarlatan medyumlar,
Burçlar ve astrolojik hurafeler,
Tüketim coşkusu ve bedensel
hazlar,
Popüler kültürün idol haline
getirdiği medya yıldızları…
İşte hayat, dinden
arındırıldıkça bu sahte dinler insanın ufkunu istila eder.
Ancak din bu ufku
anlamlandırabilir, biçimlendirebilir, dengeleyebilir.
Demek ki insan, inandığı gibi
yaşayamazsa, yaşadığı gibi inanmak zorunda kalır!
Din, vazgeçilmezdir.
Din, saygıya değerdir.
Din, günümüzün yükselen
değeridir.
Çerkes toplumu için de!