(Şarkısı
ümitsizlik, bestesi çaresizlik olanlara ithaf olunur.)
Sevgili güzel
kardeşim, söyler misin, senin hiç mi pozitif zihni meşguliyetin,
yapıcı değerlendirmen, olumlu yaklaşımın yok?
Neden hep
olumsuz, niçin hep ümitsizsin?
Yoksa sen
“iyi Çerkeslik” sözünden, “Hiçbir şey beğenmeme, yakma, yıkma,
yüreklere basma”mı anlıyorsun?
Can dostum,
topluma çok şey katabilecekken, ne kadar zarar verdiğinin farkında
mısın sen?
Farkında mısın
“Biz yapamayız!” korosunun çoğu zaman güçlü bir solisti, bazen
de koro şefi” olduğunun?
Yakışıyor mu
sana, ümitsizlik şarkıları bestelemek, tükenmişlik türküleri
seslendirmek, böylesi bir koroyu yönetmek?
Sen, seni
dinleyen, konserlerini (!) izleyen, senin etki alanında olan mert,
bıçkın delikanlıları, neşeli, pozitif gençleri, nasıl olumsuz
etkilediğinin farkında mısın?
Sen farkında
mısın, her tavrın, her konuşmanla ideali hançerlediğinin?
Kültürüne,
kimliğine verdiğin zararın farkında mısın?
Allah aşkına,
hayatında “pozitif davranışa” hiç yer yok mu senin?
Bir düşün, bu
güzel toplumumuzdaki negatif eleştiri yoğunluğunu!
Bir düşün, bu
yıkıcılığın güzel toplumumuza verdiği zararları!
“Olumsuz
eleştiriyi, hayat tarzı yapmış zavallıları” bir düşün!
Bir düşün,
bestesi çaresizlik, şarkısı ümitsizlik olanları!
Bir düşün, uzun
yıllar aşkla, şevkle görev aldığın “Biz yapamayız!” korosundaki
güzel (!) hizmetlerini?
Çok güzel
yeteneklerin varken, benlik ve enaniyet tuzağına takılarak kabukta
ve biçimde kalmış halini bir düşün!
Düşün, ne olur,
ezberciliğini, tekrarcılığını, taşıyıcılığını, istismarcılığını,
kaba saba tavırlarını, akıl ve mantığı nasıl dışladığını!
Bu olumsuzluk
girdabında çırpınıp durdukça, hakikati göremeyeceğini, bu
girdaptan kurtulamayacağını düşün!
Hepimiz,
sıklıkla rastlamışızdır, “her sohbete giriş cümlesi negatif olan”
bu tiplere.
İnsan, bunları
gördükçe “Yahu hiç mi pozitif bir şey bilmez, hiç mi olumlu
düşünemezsin sen!” diyesi geliyor.
Kalın bir
sis perdesi gibi üstümüze çöken bu negatif eleştiri bulutları,
toplumumuzu nefes alamaz hale getirmiş, karga sesleri bülbül
seslerini bastırmıştır.
Bu durum,
moralleri bozmuş, pozitif enerjiyi yok etmiş, sinerjiyi
bitirmiştir.
Tabii ki
eleştirel akıl, güzel bir şey.
Ama önce,
öğrenmesini ve düşünmesini bilen akıl.
Önce akıl ve
sağduyu lazım.
Üslup ve metot
yanlışlarıyla dolu eleştiriler, sadece zihinleri bulandırmaya
yarar.
Dolayısıyla
ne sevince ne heyecana ne de ideal düşünmeye mecali kalır
toplumun.
Etrafımızı
dinlediğimizde sıklıkla duyarız:
“Yanlışların,
eksiklerin, olumsuzlukların anlatılmasından bıktım inanın,
doğruların, güzelliklerin söylenmesine hasret kaldım !” diyenleri.
Ne olurdu
yani, hep yanlışları, yanlış anlaşılmanın örneklerini
konuşacağımıza artık doğru örnekleri, güzel emekleri ve harika
eserleri konuşsaydık.
Hem bu sayede
onlardan faydalanmış, hem de kafamız ve gönlümüzün gücü nispetinde
kendimizi ve toplumumuzu ileriye götürmüş olurduk.
Ne iyi olurdu,
“ Biz yapamayız! ” korosu sussa artık!
“Biz neden
yapamayalım ki!“
“Ne güzel
yapıyoruz işte!“
“Biz, çok daha
güzeline layığız!“ korosu başlasa.
O zaman
toplum olarak enerjimiz artacak, sinerjimiz çoğalacak, moralimiz
düzelecektir.
Yeter,
artık, ümide, birlikteliğe dair besteler yapılsın!
Güzel geleceği
seslendiren şarkılar söylensin.
Sevgiyi,
hoşgörüyü, birlikteliği anlatan türküler dinlensin.
Buna muhtacız!
Biz çok daha
güzel şeyleri hak ediyoruz!
Ümitsizliğe,
moralsizliğe, sataşmaya, saldırmaya, karalamaya, karartmaya gerek
var mı?
Toplum olarak
bizim, “kayma ve çürüme noktamız” ümitsizliğimiz ve olumsuz
eleştirilerimizdir.
“Biz yapamayız
korosu”
“Ümitsizler
grubu”
“Negatifçiler
ekibi”
“Hiçbir şeyi
beğenmeyenler ekolü” susarsa görün siz şahlanışı.
Nedir bunların
amaçları?
Şüphesiz,
onların çoğu da iyi niyetlidir.
Ama bilmezler
ki tavırları ideali hançerliyor.
Bilmezler
ki; sislere, karabulutlara, girdaplara onlar vesiledir.
Anlaşılan,
ilmi, fikri, ruhi olgunluğa sahip kardeşlerimize çok görev
düşüyor.
Bilinçle,
sabırla, sevgiyle, hoşgörüyle yapılacak çok görev.
İnsanları bu
kadar olumsuz, halsiz, idealsiz, yapan duygu, düşünce ne acaba?
Geçim derdi mi?
Alım ve çalımla
toplum karşısına çıkma düşüncesi mi?
Makam, mevki,
statü, şöhret arzusu mu?
Başkaları
tarafından kabul görme isteği mi?
Ne demişler:
“Düşünceyi de düşüneni de, ilgisizlik susturur, soluksuz bırakır!
”
Unutmayalım,
yanlışları anlatmaktan ibaret bir gayretten doğruların izahı
çıkmaz.
Doğrular, doğru
şekilde açıklanırsa zaten yanlışlar kendiliğinden ortaya çıkmaz
mı? |