Bilgisayarımın ekranına yoğunlaşmış,
merak ve heyecanla CC’deki “Adige Kültür Derneğimiz Samsun'da
Doğuyor” yazısını okuyorum.
Odadaki televizyonun açık olduğunun
farkında bile değilim.
Bu akşam okunacak çok yazı,
yapılacak çok iş var.
Hani, “vakit nakittir” derler ya!
Hani, insan bazen saniyeleri böler
öyle harcar ya, işte öyle bir an!
CC’deki yazı, yoruyor beni.
Okuyorum, okuyorum ama çok karışık
duygularla doluyorum.
Karmakarışık duygulardan sıyrılma
çabasındayken, TV’deki haber ilişiyor gözüme.
Türkiye’de yapılan, 110 ülkenin
katıldığı “Türkçe Olimpiyatları” haberi.
Renkleri, dilleri, dinleri ayrı
yüzlerce çocuk, sevgi potasında buluşmuş, tek yürek olmuş adeta.
Afrikalı sevimli siyah kız,
bembeyaz dişleriyle yüreğinin sesini yansıtıyor ekrana:
Ben esmer bir çocuğum
Gülünce parlar dişim
Kutuplarda yaşayan
Eskimolar kardeşim.
Biz dünya çocuklarıyız
Bir ağacın dalıyız
Evreni kucaklayan
Sevgi ile barışız.
“Adige derneği kuruluş haberinden” adeta dünyayı bir araya
getiren, onları sevgi atmosferinde buluşturan rengârenk çocukların
dünyasına dalıyorum.
“Aranızda ‘Adige’ var mı? Ben de
‘Adige’yim!” diyorum.
Bu birliktelik, bu renklilik,
kelimenin tam anlamıyla ciddi bir kültür şöleni.
Dünya bir araya gelmiş sanki,
renkler farklı, dinler farklı, diller farklı. Bu çocuklar, adeta
Birleşmiş Milletleri İstanbul’a taşımış.
Dünya çocuklarının
oluşturduğu dünya korosu, "Biz dünya çocuklarıyız, bir ağacın
dalıyız, evreni kucaklayan, sevgi ile barışız!" diyordu.
Dünya birleşiyor, renkler ve diller
aşılıyor, dinler uzlaşıyor!
Ya biz?
Biz neyle meşgulüz?
Kıtalar birleşirken, insanlık
ortak paydalarda buluşurken biz neyi konuşuyor, nelerle
uğraşıyoruz?
Yoksa biz küçük mü düşünüyoruz?
Birlikteliğin gücüne mi
inanmıyoruz?
Oyuna mı geliyoruz?
Ayrılıyor muyuz, bölünüyor
muyuz?
Ben, “Adige Derneği” konusunda işin başındaki güzel insanların
samimiyetine inanmıyor değilim.
Onların iyi niyetlerinden de şüphe
etmiyorum.
Ancak bizim, iyi niyetten
fazlasına ihtiyacımız var!
Takıldım kaldım TV ekranına.
Rengârenk çocuklar, biz büyüklere
adeta "Siz anlamak istemeseniz de bizim hedefimiz dünya
kardeşliği ve dünya barışı!” diyordu.
Terlemiş, bunalmış bir halde,
karmakarışık bir ruh haliyle asıl konuma dönüyorum.
Yine CC’deyim, yine Adige
derneğinde.
“Adige derneği kurulacak. Güneş
Samsun'dan doğacak!”
Güneş, ayrılıklara doğmasın,
birlikteliğe, kardeşliğe doğsun!
Aramızdaki sevgiyi büyütsün her
yeni doğan güneş!
Yeni doğan her güneş, bu güzel
topluma birliktelik şuuru getirsin.
Kafkas kültür derneği mi, Adige
kültür derneği mi?
Düşünüyorum, gerek var mıydı bu
yeni isimlere?
Rahatsız etmez mi bazı
kardeşlerimizi?
Daraltmaz mı alanımızı?
İsimlerin gücü, sanıldığından çok
mu daha önemli yoksa?
Bugüne kadar yapmak istediğimiz
hangi faaliyete derneklerimizin ismi mani oldu?
Yeni isim hangi noktada işimizi
kolaylaştıracak, hangi meselemizi halledecek?
İnanmak istemiyorum fakat galiba
ciddi şekilde küçülüyoruz.
Ne yazık ki ayrılıyoruz,
ayrışıyoruz.
Evet, yanlış yapıyoruz?
Herhalde bu işe bizden çok
başkaları sevinecek.
Ah şu sözcüklere takılanlar!
Biz, sözcüklere takılmadan, büyük
düşünmek zorundayız.
Biz, tarihten gerekli dersi almak
durumundayız.
Biz, bu mantıkla nasıl engelleri
aşacağız, rakiplerimizle nasıl yarışacağız?
İnanın bizim daha yapacak çok
işimiz var!
CC’ deki yazı ve TV’deki haber,
karmakarış etti aklımı.
“Ben oynamıyorum!” diyorum ve
bilgisayarımla birlikte televizyonu da kapatıyorum.
Masamda yarım kalmış çayım gibi ben
de buz gibi oluyorum.
Konulardan ve kendimden kopuyorum.
Gecenin ilerlemiş bu saatinde,
medet umduğum uykunun sevimli, sıcak ve şefkatli kucağına
bırakıyorum kendimi.
Uyumak üzereyim ama kulağımda
çınlıyor çikolata renkli sevimli küçük kızın sesi:
Bir şarkı söylemek istedim
Senin tenin siyah dediler
Ben bir Afrikalıyım dedim
Seni yesin timsah dediler.
İnsanım ben de olsam da kara
Kalbim vicdanım aktır benim
.....
Beni de alın aranıza
Duymuyor musunuz sesimi
Ortak olayım yaranıza
Üfleyeyim nefesimi.
Ben bir Afrikalı çocuğum
Sizlerden hiç farkı olmayan
Göğsünüzde mavi boncuğum
Ve siyah bir gülüm solmayan. |