Gençlik uyumsuzsa, sorumsuzsa,
kültürel ve moral değerleri eksikse,
Dili yetersizse, büyükler ilgisizse,
ümitsizse,
Çevre elverişsizse, hayat
acımasızsa,
Sorumlular kendi halindeyse,
Anne babalar çözümsüzse,
söyleyin kim suçlu?
Hayallerimizin gerçekleşmesi iyi
bir neslin yetişmesine bağlıysa,
Gençliğimizin durumu belliyse,
acilen bir şeyler yapmak gerekliyse,
Kim yapmalı, nerden
başlamalı, nasıl yapmalı?
Abartıyor muyum yoksa gençliğimizin
durumunu?
İki derede bir arada sıkışan
gençlerimizi,
Biz büyüklerin, (iyi niyetle de
olsa) 21 Mayıslarla oluşturduğu anavatan, ata vatan, ara vatan
kavram karmaşasıyla şaşkına dönen gençliğimizi,
Gurbet hikayeleri ve sürgün
sendromuyla ümitsizleşen evlatlarımızı,
“Bu diyarlar bizim değil, hadi
evimize dönelim!” söylemleriyle kafası karmakarışık olan
neslimizi.
Anavatanı bilmeyen, tanımayan veya
yanlış, eksik bilen gençlerimizi,
Atalarının diyarını tanımadığından,
oralara dönemediğinden, yaşadığı diyarları benimseyemediğinden,
kök salamayan, cılız kalan, boşlukta ham hayaller peşinde
koşan çocuklarımızın durumunu abartıyor muyum acaba?
Fırtınalı dönemi yaşayan gencin
duyguları aklının önünde gitmez mi?
Sinirlilik, isyankarlık,
uyumsuzluk, otoriteye karşı gelme, riski sevme, macera heveslisi
olma, tatlı hayaller kurma bu dönemin özellikleri değil mi?
Ahlaki ve kültürel değerlerle
birlikte duygusal desteği birinci derecede verecek olan biz
aileler değil mi?
Ne yazık ki evlatlarını sürekli
aşağılayan, ilgisiz, baskıcı ailede parasal destek yeterli
de olsa, duygusal ve sosyal destek kafi değilse, ailelerde
sağlıklı gençler yetişmiyor, kültürel eğitim verilemiyor.
Bu durumda:
“Gençlik sorunları yaşayan aileler
suçlu aramak yerine kendilerini sorgulamalılar.”
“Suçlu aramak yerine sorunu çözmek
için sorumluluk almaya çalışmalılar.”
“Suçlu aramak yerine çocuklarla
ifade kanalları açmaya çalışmalılar.”
“Gencin omzuna el atıp ona değer
verildiği hissettirilmeli.”
“Bunalımdaki gence iki hediye
veriniz. “
“Birincisi, sevginizi”
“İkincisi, esnekliğinizi.“
“Çünkü gencin de hata yapma hakkı
vardır.”
“Fakat sonunda sığınacağı sıcak
ailesi de olmalı!“
İnsanın kültüründe suçlu
aramak hakim hale gelmişse, başka davranış ve düşünce biçimine
yer kalmaz.
O zaman herkes bir suçlu arar durur:
- Çocuklar suçludur.
- Yok, anne babalar suçludur.
- Hayır dernek yöneticileri
suçludur.
- Aslında yurtlarını terk eden
dedelerimiz suçludur!
Suçluluk, durum ve zamana göre
değişir durur.
Suçlayan değişmez ama...
Bizler kabile milliyetçiliğiyle
uğraşırken, derneklerin yeni adlarından medet beklerken, ya
gençlik elden gidiyorsa?
Ezberi bozmanın zamanı gelmedi
mi?
Zamanı gelmedi mi gençliğimizin bu
vahim durumunu görmenin ve acil çözüm bulmanın?
Bu ifadelerle amacım mı ne?
Amacım, mazeret üretmek veya suçlu
aramak değil!
Amacım, daha iyi bir gençlik için,
kültürü ve kimliğiyle barışık bir nesil için, neyi, nerede, nasıl,
kimlerle ve ne şekilde yapmalıyız, bunun arayışıdır.
Bu hayati konu için beyin fırtınası
oluşturmaktır.
Peki, ümitsiz miyim?
Asla!
Suçlu aramak yerine suça dur
diyebilirsek,
Ufuklar kararsa, ümitler solsa
bile,
Suçlu aramaktan, suçlu yaratmaktan vazgeçebilirsek,
Herkes kendi eksikliğini bilip, kendisini kontrol edebilirse,
Çile ve ıstıraplar
paylaşılabilirse,
Fedakar insanlar omuz omuza
verebilirse,
Güzel günler neden ufukta olmasın?
"Yollar gidip köprüye dayansa,
Köprü lavlara teslim olup yansa,
Ye'se kapılma, kalk yeni yollar bul.
Azminle, ümidinle yeni köprüler kur ve kurtul!"
Toplumsal, kültürel her sorunumuzun çözümü ancak yetişecek vasıflı
bir nesille mümkün olduğuna göre,
Biz bu nesli yetiştirmek için
gereğini yapmak durumunda değil miyiz?
Somut önerilerle gündem oluşturmak
gerekmez mi?
Bu acil konu ailelerimizin, dernek
ve üst kurullarımızın en öncelikli gündemi olmalı değil mi?
Bu hayati konuda, küçük hesapları
bırakıp bir eylem planı yapılmalı değil mi?
İstişarelerle genel aklı
oluşturup buna uyulması gerekmez mi?
Yoksa hala “yunafe”
aşamasında mıyız?
Ya gençliğimizle birlikte
geleceğimiz de elden giderse?
Ya yarın çok geç olursa?
Geliniz, vakit varken hepimiz bu
taşın altına elimizi koyalım! |