...................
...................
KENDİLERİNİ DOĞRULUK ABİDESİ SANANLAR
12.07.2008
YEMUZ Nevzat Tarakçı
...................
...................

Sorunlarımızın tam yüreğine giden yolu mutlaka bulmalıyız.

Bu uğurda acılara katlanmayı, gerektiği zaman gerektiği kadar bedel ödemeyi de bilmeliyiz.

Yeri geldikçe başkaları için de yaşamak, kalite insanların harcıdır.

Ancak hayatı doğru yaşayanların tadabileceği bir duygudur topluma hizmet etmenin doyumsuz tadı.

Ya kantara gelmez egosu olanlar?

Ya çerden çöpten lafları ipe dizip, dedikodu bataklığında boğulanlar?

Ya yorgun argın, tükenmiş halleriyle topluma ayar vermeye kalkanlar?

Zihnini, kin, haset ve nefretin esaretinden kurtaramayanlar,

Zamanlarını, komplo teorileri üreterek harcayanlar,

Her yanlış hareketinde, her hastalıklı düşüncesinde,  bir hikmet arayarak refleks ve kompleksle savunmaya geçenler,

Haset, gurur ve kıskançlıkla, duvarlarını ördükleri kapalı sistemin içinde boğulanlar, düşünme melekelerini kaybedenler, nasıl görsün toplumumuzun geniş ufkunu?

Nasıl kavrasın fedakârlığı, aşkı, sevdayı?

Sabrı, sevgiyi, hoşgörüyü nasıl anlasınlar?

Nerden bilsinler başkaları için de yaşamanın doyumsuz hazzını?

İnanın bu tip insanları toplumumuz, hayret ve ibretle seyrediyor.

Diğer taraftan milletimiz, kültürü, toplumu için ümitle ve samimiyetle elinden geleni yapan, herkesin başarısını kendi başarısı sayarak başarılı kardeşleriyle iftihar eden, hizmet aşkıyla dolu güzel insanları da merakla seyrediyor, onların üzerinde titriyor. “Bu toplumun kurtuluşu sizinle olacak!” diyor.

Büyük heveslerle ön saflara geçen, toplumumuzun vitrininde yer alan fakat ne yazık ki kendileri gibi düşünmeyen herkesi yargısız infaza kalkan, kendilerini doğruluk abidesi sanan kişileri de merakla takip ediyor toplumumuz.

Bu sessiz çoğunluk, toplumunun değer yargılarını, inancını hiçe sayanları,

Milletini iyi tanımayan, yetiştiği aileyi toplum sanan sığ düşüncelileri, önyargılıları hayretle seyrediyor.

Deneyime, kültürel birikime, sosyal statüye sahip olmadan, geniş ufukları tanımadan, insanlık değerlerini gereği gibi hazmedemeden, doğduğu köyün düğünlerinde oynamış olmaktan, meşhur “pşinavua”yı dinlemiş olmaktan başka hiçbir birikimi, becerisi olmayanların her halini dikkatle takip ediyor, ibretle seyrediyor bu toplum.

Hırs, öfke, kin ve nefret değil bize yakışan.

Bize yakışan sevgidir, hoşgörüdür, samimiyettir, dostluk ve kardeşliktir.

Zaman, birliktelik şuurunu geliştirme zamanıdır.

Zaman, kültürel ve sosyal sorunları aşmak için istişarelerle, uyumla genel aklı oluşturma zamanıdır.

Zaman, kucaklaşma zamanıdır.

Küskünlükleri unutma kırgınlıkları giderme zamanıdır.

Bizler, his ve duygularımızı akıl ve mantıkla bastırmak durumundayız.

Dedikodulardan, önyargılardan, birilerini ipe çekme girişimlerinden şiddetle kaçınmalıyız.

Sorunlarımızı, sıkıntılarımızı samimiyetle, hoşgörüyle konuşmak lazım.

Konuşmak lazım, hazımsızları, kıskançları, yorgunları, fişlenmişleri, önyargılıları…

Yapay gündemlerle, beceriksizliklerle gerilen toplumumuzun, buna şiddetle ihtiyacı var.

Birbirimizin başarısını çekemeyeceksek yazık ki binler yazık bize.

Hepimizin gayreti, güzel toplumumuz, eşsiz kültürümüz, geleceğimiz için olmalı değil mi?

Yoksa Ziya Paşa’yı haklı çıkarmaz mıyız?

Dilim varmıyor söylemeye:

Erbab-ı kâmili çekemez nakıs olanlar.

Rencide olur dide-i huffaş ziyadan.

(Dide-i huffaş: Yarasanın gözleri)

Ne yazık ki insanları günah keçisi sanıp daima suçlu arayan kişiler de vardır çevremizde.

Bu kişiler, bulundukları ruh halinin gereği olarak sığ, kolaycı, en alt perdeden değerlendirmeler yaparlar.

Hemencecik birilerini vatan haini ilan ederken,

Kendileri de en ucuz yoldan vatansever oluverirler.

Kinle nefretle kim nereye varmış ki, biz varalım!

Kısır düşünceler daraltır ufkumuzu.

Daraltır fikir özgürlüğümüzün alanını.

Psikolojide bir hastalık tarif edilir.

Bu tip hastalar, yaptığı hataları başkalarına yıkarak rahatlamaya çalışır.

Bu kişiler, sorgulamadan, anlamaya çalışmadan başkalarının bakış açısını önemsemeden hemen etrafını suçlamaya başlar.

Başkalarının kendisine haksız ve düşmanca davrandığı duygusuna kapılır.

Sorumluluk alamaz, sorumluluktan kaçmak için bin türlü bahane uydurur.

Sorumlulukları hatırlatıldığında öfkelenirler ve etrafını suçlamaya başlarlar.

Bu kişiler, başarılı insanlara asla tahammül edemezler.

Onlar zarar vericidir, ötekidir. 

Tek doğru kendileridir.

Kişi sürekli bir savunma içindedir ve kendisini doğru algılamaz ve değerlendirmez.

Kendisini ve fikirlerini asla değiştiremez.

Kendi doğruları adeta evrensel doğrulardır.

Duyguları hep hastalıklıdır bu kişilerin.

Kin, haset, nefret duygularından kurtulamazlar.

Oysa kin, insanı öldürür.

Öfke, yıkıma sebep olur.

Hırs, felaketlerin habercisidir.

Haset ise bu üç kötü duygunun anahtarı durumundadır.

Bize yakışan konuşanı susturmak, düşünceyi boğmak değil.

Düşünen, üreten, yol gösterenleri yok etmek değil.

Doğruları konuşarak, yer yer tartışarak iyiyi, güzeli ortaya koymaktır.

Doğrularla buluşmak, tanışmak ve güzelliklerle kucaklaşmaktır.

Bu çok mu zor sizce?

Bize birlik yakışır.

Bize uyum yakışır.

Bize dürüst olmak yakışır.

Bize elleri tutuşturmak, gönülleri birleştirmek yakışır.