Birileri, Afrikalı zenciye,
kutuplardaki beyaza davasını anlatırken,
Bir diğeri, çok uzak diyarlarda, yeni
bir dil, farklı bir kültür öğretme gayretiyle çırpınıp dururken,
Kıtalar ötesinde açtığı kurumlarla
bütün insanlığı kardeş olmaya, evrensel düşünmeye, insanlık
değerlerini yansıtmaya çağırırken,
“Evim gök kubbe, ailemse bütün
insanlık!” derken,
Dilini, şarkısını, dansını
öğretirken,
Ben, kendi öz çocuğuma ana
dilini öğretemiyorsam,
Şarkımı dinletemiyorsam,
Kimliğini benimsetemiyorsam, başımı
kollarımın arasına alıp düşünmeli değil miyim?
Birilerini suçlamadan önce suçu
kendimde aramalı değil miyim?
Benim yapmak istediğimi benden daha
iyi yapanlardan ders almam gerekmiyor mu?
Yapamıyorum işte ben,
beceremiyorum!
Lamı cimi yok bunun, olmuyor!
Geleceğimiz olan gençlerin her biri
bir tarafa savruluyor.
Zaman hızla daralıyor, güzellikler
yok oluyor!
Neden peki?
Bir araya gelemediğim için.
Somut projeler üretemediğim için.
Ellerimi tutuşturamadığım,
gönüllerimi birleştiremediğim için.
Dava adamı olamadığım için.
Çoğu zaman samimiyeti bırakıp
vitrine oynadığım için.
Hiç kimseyi beğenmeyip daima
kasılıp durduğum için.
Ama birtakım şeyleri çok iyi
yapıyorum.
Mesela yıkıcı eleştiriyi,
Mesela küçük, minnacık düşüncelerde
boğulmayı,
Sanal alemde devletler kurmayı,
Klavye başında yakıp yıkmayı, kırıp
dökmeyi.
Peki, benim yerden yere vurduğum,
kınadığım, aşağıladığım bu insanlardan almam gereken ders var mı
acaba?
Ben, neden beğenmediğim bu
insanların yetiştirdiği kadar fedakar gençler yetiştiremiyorum?
Neden kucağımı daha geniş
açamıyorum, ufkumu daha geniş tutamıyorum?
Neden aynı samimiyeti
gösteremiyorum?
Eleştirdiğim oluşumların,
sevmediğim kişilerin eksiği, yanlışı, beğenmediğim tarafı olabilir
ama ders almam gereken tarafı varsa bırakmalıyım önyargıyı,
terk etmeliyim kıskançlığı, yok etmeliyim nefreti, kompleksi, kin
ve hasedi.
Kendi davasını dünya ekseninde
ayağa kaldırmış kişileri hedef göstermek, çerden çöpten
laflarla ileri geri konuşmak, yüreklere ve bileklere basmayı
marifet saymak bize bir şey kazandırmaz ki!
Bu tarz alaycı, aşağılayıcı
eleştiriler hiçbir kardeşimize, hiçbir büyüğümüze yakışmaz ki!
Zihniyetini beğenmiyor olabilirim,
tarzı tarzıma uymuyor olabilir, ama ya ortaya çıkan eser?
Ya mevcut samimiyet?
Ya ortadaki icraat?
Bizim yapmamız gereken, dünyanın
diğer ucundaki gençlere yeni bir dil öğreten, onlara evrensel
değerleri taşıyan oluşumu çok iyi incelemek, alınması gereken
ders varsa onu almak olmalı.
Ben niçin öğretemiyorum ana dilimi?
Niçin yaşayamıyor gençlerimiz öz
kültürünü?
Neden etrafa savrulup gidiyor
gençlerim?
Önce kendimi eleştirmek
durumunda değil miyim?
Bu ağır faturayı kim ödeyecek?
“Kafe” yetecek mi, “yunafe”yle
bitecek mi?
Büyük işler inanç ister, yürek
ister, emek ister, zaman ister!
Toplumumuzu yönlendirme
pozisyonunda olanlar yazarken, konuşurken, eleştirirken çok
dikkatli olmalı, derin düşünmeli, iyi hesaplamalı.
Sıradan kişiler gibi piyasa
laflarıyla hareket etmemeli aydınımız.
Özünü bilmediği konuları
konuşmamalı, yazmamalı.
Sadece kendini doğruluk abidesi
sanmamalı.
Bir toplumun sanatçısı, yazarı,
çizeri toplumunu zora sokacak eleştirilerden, kitleleri hedef
göstermekten şiddetle kaçınmalı. Ortak paydalar aramalı hep.
Kollarını alabildiğine geniş açmalı, kendisi gibi düşünmeyenleri
de sımsıcak kucaklamasını bilmeli.
Ben Kemalist’im,
Ben ateistim,
Ben komünistim, deme hakkına herkes
sahiptir.
Ama hiç kimse, inanca duyarlı
kesimle dalga geçme, dini değerleri hiçe sayma hakkına sahip
değildir.
Ham sözler Çerkes aydınına hiç
yakışmaz, bu yanlışları gönül huzuruyla asla yapamaz!
Peki, nedendir bu hiddet, niçindir
bu şiddet!
Varsa anlayan beri gelsin!
Vitrininde dini motif var diye,
iktidar partileriyle ortak paydası mevcut diye bir zihniyeti
karalamak, çok basite kaçmak anlamına gelmez mi?
Bunu da, sözüm ona, Çerkeslik adına
yapmak bir garabet değil mi?
Şahsi kızgınlıklarımızı, mevcut
hazımsızlıklarımızı, Çerkeslik adına dillendirirsek toplumumuza
büyük haksızlık yapmış olmaz mıyız?
Bizim gibi düşünmeyenleri,
duygularımızı paylaşmayanları üzmez miyiz?
İten, dışlayan, herkesi kendisi
gibi düşünüyor sanan dar görüşlü kişiler toplumunun sesi olabilir
mi?
Beğensek de beğenmesek de, kabul
etsek de etmesek de, diyalog, hoşgörü ve barış mesajları ile bütün
dünyada ilgi ile izlenen bir oluşumu,
İnsanlığı kucaklayan bu sevgi ve
hoşgörü anlayışını dünya anlamaya çalışırken bizim alaycı
yaklaşımımız bilgisizliğimizden değilse önyargımızdandır.
Dünya, bu kadar ilgiye mazhar olmuş
bir aydın hareketini, insanlığın ufkunu açan bir zihniyeti
anlamaya çalışırken bazılarının bunu görmemezlikten gelmesini
anlamak mümkün olmuyor.
Acaba, bizim dışımızda oluşan
hareketleri hafife almadan anlamaya çalışsak öz çocuklarımıza
ana dillerini öğretme konusunda onlardan faydalanabileceğimiz
noktalar bulabilir miydik?
“Yoksa bir Çerkes'in Çerkes
olmayan birinden alabileceği güzellik asla olamaz!” mı
diyoruz.
Korkum şu:
Acaba çok mu ön yargılıyız?
Acaba, dünya görüşüne
katılmadığımız, fikrini benimsemediğimiz bazı oluşumlardan
çıkartmamız gereken dersleri atlıyor muyuz?
Acaba hırs ve haset, yeni metotlar
öğrenmemize, ilerlememize mani mi oluyor?
Acaba çok iyi tanımadığımız veya
tanımak istemediğimiz için bize itici gelen bir düşünceyi, bir
felsefeyi, eski alışkanlıklarımızla, refleks veya
komplekslerimizle, eksik yanlış veya karartılmış bilgilerle mi
sorguluyoruz?
Ya insafsızca eleştirdiğimiz
kişiler başkaları için yaşamanın destanı yazmakla meşgulse?
Ya bunlar, yüzyılımızın en büyük
sivil toplum harekâtını yürütüyorsa?
Benliklerini, kişisel
hedeflerini ve günlük hislerini başkalarının mutluluğunda eriten
eğitim gönüllüleriyse bunlar?
Ya yanlış bilgilerle yerden yere
vurduğumuz kişiler, kişisel ihtiraslarını, insani emelleri uğruna
yok etmesini bilen fedakâr insanlarsa?
Ya eksik veya yanlış bilgilerle
yanılttığımız toplumumuz bizi sorgularsa?
Ya bu dalgınlığımızdan,
dağınıklığımızdan dolayı tarih bizi yargılarsa... |