CC yazarları İstanbul’da, güzel bir
günde, güzel bir mekânda bir aradaydı.
Daha iyiyi yakalamak, daha
mükemmele ulaşmak adına samimi bir beyin fırtınasıydı bu.
Bir bölümüne, çiseleyen yağmurun
eşlik ettiği toplantıda heyecan vardı, neşe vardı, samimiyet
vardı, daha da önemlisi toplumu, kültürü adına adanmışlık ruhu
vardı.
CC katılımcıları Adana Toplantısı
sonrası CC’nin ikinci önemli toplantısıydı bu.
Düşünen, üreten, toplumunu,
kültürünü ve gelecek nesli önemseyen değişik yerlerden gelen
samimi insanların gelecek adına duygularını, düşüncelerini
heceledikleri bir sohbetti bu.
Gayret ve samimiyette sınır
tanımayan sevgili Kuban’la birlikte, şen- şakrak, nazik ve
oldukça hoşsohbet sevgili Nurhan Fidan hanımın
gayretleriyle oluşan bu özel toplantının çok güzel şeylere vesile
olduğu ve olacağı kanaatindeyim.
Anavatandan gelen sayın Necdet
Hatam’ın usta, nazik ve esprili başkanlığında güzel dilek ve
temennilerle başladı toplantı.
Konu belli:
Bu kültürün yaşaması, yaşatılması
için biz neler yapabiliriz?
Bu konuda CC’ye düşen görev nedir?
CC‘nin çizgisi ne olmalı?
Konuşmacıların hazırda olmayan
kişiler hakkında ileri geri konuşmaması, kurum ve kuruluşlarımızın
olumsuz eleştirilerle gündeme taşınmaması, “Toplumumuz ve
kültürümüz konusunda biz ne yapabiliriz?” sorusuna cevap aranması,
toplantının en güzel taraflarından biriydi.
Evet, tek kelimeyle amaç üzüm
yemekti.
Bağcı asla gündemde değildi.
Sadece sanaldan tanışan, bu
toplantıyla yüz yüze gelenlerin heyecanı, hayreti izlenmeye
değerdi.
Samimi olmak değil mi bu tür
toplantılarda aranan en belirgin özellik.
İşte o vardı bu toplantıda.
Sıcacıktı ortam, sımsıcaktı.
Zamansa akıp gidiyordu.
Toplantı süresince sayın Cevdet
Yıldız Hoca’nın performansı, kendilerine çok da yakışan
ağırbaşlılığı, olaylara detay bakışı, birikimi
gözlerden kaçmadı.
Sayın Necdet Hatam’ın Kafkasya, üst
kurumlarımız ve örgütlenme hakkındaki düşünceleri, gelecek
hakkındaki ümitleriyle toplantıya kattığı hava kayda değerdi.
İlhan Aydemir Hoca’nın toplum -
kültür ve dil ilişkisi ile dil - alfabe bağlantısı konusundaki
çalışmaları, konuşmaları gayret ve samimiyeti ümit vericiydi.
Ya Süleyman Yavuz beyin tespitleri,
o tatlı esprili üslubu doyumsuz değil miydi?
CC’nin sıkı bir takipçisi olan
sevgili Ragıp Mete’nin CC okuyucularını temsilen yaptığı yapıcı
eleştiriler, üstün mizah gücü, ana dile hâkimiyeti dikkat
çekiciydi.
İlyas beyin bir CC okuyucusu
gözüyle yaptığı olumlu eleştirilerse birer kazanımdı.
Gençliği temsilen aramızda bulunan
sevgili Ömer’in haklı endişelerini, gençlerin ruh halini, yeni
neslin beklentilerini dillendirdiği konuşması alkışlanmaya
değerdi.
Bu azim ve gayret dolu sevgili genç
kardeşimizi zaten gönülden alkışladık da.
Görüşler belirginleştikçe sevgili
Kuban’ın “CC’nin misyonuna yakışan çizgisi ne olmalı?”
konusundaki hassasiyetinde ne kadar haklı olduğu anlaşılıyordu.
Toplantı süresince kimse saate
bakmamış olmalı ki thamadenin “Arkadaşlar, burası kapanmak üzere,
biz içerde kalmayalım ha!” esprisi kahkahalara neden oldu.
Buna rağmen dış mekânda, kapı
önündeki muhabbet dakikalarca sürdü.
Saatler geç vakti gösteriyordu
fakat yüzlerdeki ifade uzun süren toplantı sonrası yorgunluğu
değil de toplantı öncesi tatlı heyecanı gösteriyordu.
Bu uzun birliktelikle hasret
giderememenin neticesi olmalı ki sohbet, bir başka mekânda
sabaha kadar zevkle sürecek, zaman zaman oldukça faydalı
tartışmalar yaşanacak, ev sahibemiz Ebru hanım da bu ateşli
konuşmalara katılacak ve bizlere katlanacaktı.
Ha unutmadan söyleyeyim, her Adige
toplantısının vazgeçilmezi olan Kafkasya’yı kurtarma, Kafkasya’yı
birleştirmeyi (!) atladık sanmayın.
Sohbetin ilerleyen bölümünde ondan
da bahsettik.
Hatta balkon sohbetinde bir ara, 30
yıl önce konuştuğumuz, tartıştığımız şeyleri kelimesi kelimesine
yine konuştuk yine tartıştık gelenek bozulmasın, adet yerini
bulsun diye.
Bu toplantı, geleceği uzatılan
bir projektördü, bir gönül coşkusuydu.
Bu toplantı, ütopik düşüncelerin
tartışıldığı sıradan bir sohbet değil, somut önerilerin
dillendirildiği bir beyin fırtınasıydı.
Bu toplantı, yüreklerin konuştuğu,
kalp ve kafaların birleştiği, heyecan ve coşkunun mantıkla
buluştuğu bir toplantısıydı.
Özellikle sevgili Kuban ve sevgili
Nurhan’la birlikte emeği geçen herkesi gönülden kutluyor bu tür
birlikteliklerin devamını diyorum.
Oluşan bu sinerjinin kültürümüze
çok şey katacağına tereddütsüz inanıyorum.
Birileri CC’ yi, sevgili Kuban’ı,
CC’de yazanları tartışadursun.
Bir diğeri Müslümanlığı,
Hıristiyanlığı, sağcılığı, solculuğu hatta misyonerliği diline
pelesenk etsin.
CC; kültürü konuşuyor, geleceği
sorguluyor, kimsenin yüreğine bileğine basmadan samimiyetle ve
ciddiyetle toplumu değerlendiriyor, elleri tutuşturuyor, gönülleri
birleştiriyor.
Sen doğru yoldasın, yoluna devam et
CC.
Sana çok görev düşüyor yolun ve
bahtın açık olsun CC.
Not: Uzaktan gelen
misafirleri güzel evinde ağırlayan, samimiyeti, güler yüzü ve
leziz yemekleriyle bizleri onurlandıran, en az sevgili Kuban kadar
kültürel ve sosyal konulara ilgi duyan Ebru hanıma ayrıca teşekkür
ediyor ve Seauhmann ailesinin sevgili yavruları Kuban Jan’ın
gözlerinden öpüyorum. |