Duyguların kabardığı bir anda,
soğukkanlı olabilmek, dengeli hareket edebilmek savaşmaktan daha
mı kolay sanki? Saç saça baş
başa tartıştığımız şu gündemlere bakın, yakışıyor mu bize?
Öfkemizi frenleyememek zarar
veriyor bize.
Önüne geçemediğiniz duygular
mahvediyor bizi.
Hani Kafkas kardeşliği, hani gerçek
sevgi, hani hakiki dostluk?
Bu kadar olmamalıydı dayanışma
şuurumuz.
Abahazlık, Osetlik, Çeçenlik,
Kabartaylık… İnsanlığın önüne geçmemeli bu güzellikler.
Bu konuda Kafkaslılık ortak
paydası yetmeli bize.
Mensubiyet duygusuyla kimlikler
kılıç olup çekilmemeli.
Ne yazık ki milliyetçiliği doğru
anlayamayanlar, mensubiyet duygusunu abartanlar, kimliklerini
gereğinden fazla ön plana çıkarıp, kişiliklerini kaybederler.
Bireyler, ırkı, milliyetçiliği doğru anlamazsa kimliklerinin
içerisinde kişiliksizleşirler.
İşte o zaman kimlikler kılıç olup çekilir.
Bu olmamalı dostluğun, kardeşliğin
gereği?
Tam da tek yürek olunması gereken
yer ve zamanda, suni kavgalarla, haddini aşan beyanlarla bu
acemice davranışlara, bu anlamsız telaşlara da ne demeli?
Yoksa birlikten, uyumdan rahatsız
olup bu güzel toplumun içine cehennem inşa etme telaşında olanlar,
yeni krizlerden medet umanlar mı var?
Bu sevimsiz, sevgisiz, hoşgörüsüz
insanlar için bilmiyorum ne söylenebilir.
Bu insanlar güzel toplumuma ne
katabilir ki?
TOPLUMCA BÜYÜK SINAVIN
EŞİĞİNDEYİZ.
Son günlerde, Kafkas toplumu olarak
büyük bir sınavın içindeyiz.
Bizim dışımızda gelişen olaylar,
kendi irademizle şekillenen hadiseler…
“Sen”, ”ben”, “öteki” söylemleri.
Adige, Abhaz, Çeçen muhabbetleri.
Tam zamanı işte sülalelere kadar
indirelim Kafkaslılık şablonunu.
Küçülttükçe küçültelim ufkumuzu.
Ne kadar da çok sevinir bazıları.
Ne olur yapmayalım, açı daraldıkça
daralıyor yüreğimiz de!
Ne olur sanki kollarımızla birlikte
yüreğimizi de açsak açabildiğimizce!
Ne olur sevsek birbirimizi
olabildiğince!
Hem kalp, sevmekten yorulmaz ki!
Ayrılık sebebi olmasın küçücük
meseleler.
Birliği yudumlasın gönüller.
Sen, ben deme zamanı değil ki
zaman.
Zaman, kucaklaşma zamanı.
Zaman, birlik potasında erime
zamanı.
Zaman, büyük düşünme zamanı.
Bugünlerde, duygularıyla hareket
eden, mikro düşünenler veriyor en büyük zararı.
Sakın ha sakın!
BUNLARI AŞABİLMELİYİZ!
Umarım bu asil millet, küçücük
şeylere takılmadan bu sıkıntıları da aşar, zor günlerde
kenetlenmeyi de başarır, elleri tutuşturur, gönülleri
birleştirir tek yürek, tek bilek olur.
Bunu umuyor, buna inanıyorum.
Her şeye rağmen “Arkadaş, ben
Abhaz’ım, ben Oset’im, ben Çeçen’im anlamam gayrisini!”
söylemleriyle ukalalık yapan birkaç kişi çıkarsa (yönetici de
olsa) onlar da bu asil toplumdan gerekli cevabı alır,
bunda da hiç şüphe yok.
Unutmayalım, çözüm “ötekinin”
hatalarını arayıp bulmakta değil, kendi hatalarımız için yanıp
tutuşmaktan geçiyor.
Bize yakışmıyor “sevinç
sarhoşluğu” veya “şaşkınlık çığlıkları!”
Yakışmıyor bize dostlukları
unutmak, vefasızlık, duygusuzluk…
DOSTLUĞUN VE KARDEŞLİĞİN GEREĞİ…
Umuda el salladık, ufuk
yanarken
Diyemedik birbirimize
Dememiz gerekeni…
Diyor şair.
Diğer bir şair de:
Dost, acılarda, çilelerde
gerekli
Dost, zor günlerde gerekli
Yakınlığı, sevgisi yürekte gerekli
Kötü günlerde olmamışsa eğer
İyi günde de olmasın, ne gerekli
Sevmek gerekli, sevilmek gerekli
Dostla dost kalmak gerekli
Dost hüzünlüyse bu gün
Varıp yaren olmak gerekli
Dostumun yokluğuna alışmam için
Yaşamam değil ölmem gerekli
Dost çıkmışsa dost yüreğinden
Yelkovanı, akrebi durdurmak gerekli…
Diyor.
İnsani değerleri unutup çok
yoruyoruz birbirimizi.
İnanın lüzumsuz şeylerle
uğraşmaktan tükeniyoruz.
Hakkımız yok böyle bir şeye.
Dur bakalım “yar olan o güzel
diyarlar” için bize daha çok enerji lazım!
Bahtımız, bilincimiz ve yolumuz
açık olsun!
Daha gidilecek çok yol, yapacak çok
iş var. |