Bakar mısın halimize? Her gecemiz ve
gündüzümüz ne zehirli duygular, ne acımasız fiiller barındırıyor.
Hani insanca yaşamalar, saygılar,
sevgiler, hürmetler, incelikler… Hani nerde?
Acılar, sancılar, kaygılar… Kol
geziyor içimizde.
“Hayatı çürütenler, insanları
sömürenler, kara vicdanlarına göre bir dünya oluşturmak
isteyenler, dur durak bilmeden çalışırken” sen, idealinin sevgi
dolu bir hizmetkârı olmazsan misyonsuz kalırsan, ince bir plân
dâhilinde çalışmazsan olmaz.
Kuvvetin, para, şehvet ve şöhretin
ilke ve değerleri yerle bir ettiği bir dünyada sızlanıp durmakla,
olumsuzlukları sayıp dökmekle çözüm bulunmaz.
Huzura ermek, insanca yaşamak için,
ayrılıksa ayrılık, yanmaksa yanmak diyebiliyor muyuz?
Soylu toplumumuz için, güzel
kültürümüz, inancımız için yutkunmadan “eyvallah!” diyerek
gereğini yapabiliyor muyuz?
İyiye, güzele, ideale, sabır ve
cesarete soyunabiliyor, olumsuzlukları göğüsleyebiliyor muyuz?
Yılmadan, yıkılmadan,
asabîleşmeden, hırçınlaşmadan, inanarak, aşkı kuşanarak, aşk
ekseninde dosdoğru yaşayabiliyor muyuz?
Malın, mülkün her ne miktar olursa
olsun, makamın, şanın şöhretin, karizman buna eklensin, ille de
inceliği yakalamadan, inancını yaşamadan olmaz.
“Ne kadar âlim olursan ol, neleri
bilirsen bil, dört kitabı yüz suhufu yutmuş da olsan samimiyet
sularına ermeden olmaz.”
İnsan, ömrünün sonuna kadar
“bildiklerinin öğretmeni, bilmediklerinin öğrencisi” olmadan, bu
mantıkla bedenimiz, aklımız ve ruhumuz gıdasını almadan olmaz.
El yordamıyla fert bazında yaşanan
bir hayatın ne kadar değeri olur, bundan ne kadar hayır gelir?
Çalışmayı ibadet, ibadeti de
çalışma bilmezsen, görevini ibadet aşkıyla yapmazsan,
Çalışa çalışa yorulmaz, yorula
yorula yorgunluğa alışmazsan,
Yorgunluğun olabileceğini,
yılgınlığınsa asla kabul edilemeyeceğini anlayamazsan olmaz.
İşte bu sırra ermeden mutlu
olunmaz!
İnanacaksın sevgili dostum,
inanmadan olmaz.
İnanacaksın, inancının gereğini
yaşayacaksın!
Büyükler öyle diyor: “ Ya inandığın
gibi yaşarsın ya da yaşadığın gibi inanırsın.”
Ne olur gelin biz inanalım ve
inandığımız gibi yaşayalım!
İnanmadan olmaz, asla olmaz!
Bakıyorum da “ben farklıyım!”
diyorsun.
Yüksek sesle: “Ben Çerkes’im!”,
“ben dürüst bir insanım!” diyorsun ama eğer bu söz, inanarak
yürekten gelmiyorsa ve gereği yapılmıyorsa bu övünmeler bir anlam
ifade etmez.
İnanacaksın, inancını yaşayacaksın.
Ruhunu güzelliklerle
dolduracaksın.
Seveceksin, sevileceksin, bu işin
önemini sen de anlayacaksın.
Ağlayacaksın, güleceksin, bu
gerçeği sen de kavrayacaksın.
İnsan, inanmak zorunda, inanmadan
doğru yaşayamayacaksın.
İnanınca huzuru tadacaksın,
mutluluğa koşacaksın.
İnanmadan olmaz, inanacaksın!
“İnanmadan olmaz!” diyorum ben.
Sence olur mu bilmem ama olsa da huzuru tadamazsın.
Aklını, ruhunu, duygularını
doyuramaz, anlamsızlıktan kurtulamazsın.
Gönül, inanmadan yapamaz.
Akıl, inançsız duramaz.
Arayacaksın,
Soracaksın,
Yorulacaksın,
Üzüleceksin,
Ağlayacaksın,
Güleceksin,
Sonunda bulacak sen de
anlayacaksın.
Anlayınca sen de huzur ve
mutlulukla dolacaksın.
Sen de doğru yerde duracaksın.
Aşksız, zahmetsiz muhabbetsiz
olmaz.
Şükretmeden, hazmetmeden durulmaz.
Akıl, inanmadan doğru yolu bulamaz.
Kalp, inanmadan aşkı tadamaz.
Aşksız hayat olmaz, aşksız
yaşanmaz.
Gönlünü açacaksın, gerçek sevgiliyi
yüreğine alacaksın, onunla bütünleşecek, onunla yaşayacaksın.
Bütün duyuların doyacak huzur
dolacaksın, sen de inanmanın, inancın gereğini yapmanın eşsiz
tadına varacaksın.
O zaman her şey farklı anlam
kazanacak, hayat renklenecek, ufuklar aydınlanacak,
gayretler artacak, insanı coşku, hoşgörü, aşk ve ideal
saracak.
İnanacaksın, inanmadan sevgi olmaz,
hoşgörü olmaz.
İnanmadan ideal olmaz, hedefe
varılmaz.
Sen her ne yaparsan yap, ne
söylersen söyle, her ne okursan oku, inanmadan inancını
yaşamadan olmaz.
Zor bir mücadeleye soyunup maddeyi
aşıp aşka ulaşmadan, aşkla kucaklaşmadan, aynı yerde buluşmadan,
elleri tutuşmadan, yürekleri birleştirmeden olmaz.
“Bildiklerinin öğretmeni,
bilmediklerinin öğrencisi” olmadan olmaz.
Gönülde parlayan nur aşktır. Aşk-u
meşk olmadan, “Aşk, imiş her ne var âlemde.” demeden,
bir lekesiz sevdaya ermeden olmaz.
Kendi içinde, derinliğine yolculuğa
çıkmadan olmaz.
Çocuğa, çiçeğe, saf gönüle
gülümsemeden, iyi niyeti, iradeli hareketi, ilkeli faaliyeti
kavramadan olmaz.
Aşkın içini boşaltarak,
güzellikleri erteleyerek olmaz.
Şimdilerde daha sık görüyor daha
iyi anlıyoruz, insan, insana ne kadar değer veriyor, hürmet
duyuyor?
Pek çok insan görünmek ve
kendini ispatlamak sevdasında değil mi?
Böylesi bir dünyada, madde eksenini
geçip ruhla bütünleşmeden, ötelerden gelen esintileri duymadan
olmaz.
Gerçeğe ermeden, gönüller
yeşermeden olmaz.
Bin bir problemle boğuşan sen ve
bende bilgi birikimi, ideal, cesaret… olmadan olmaz.
Olmaz, gönülde aşk, akılda
istikrar, yürekte ideal, yüzlerde tebessüm olmadan olmaz!
“Dünyada hedefin, sahnede rolün,
var oluş gayen nedir?” hayatın amacını doğru tahlil etmeden olmaz!
“Adaletin ve faziletin
hükümranlığı” olmadan olmaz.
Şöyle etrafa bir bak, akan
kanlar, yok olan canlar, kahrolan insanlar, gözü yaşlı analar,
şaşkına dönen çocuklar, sağdan soldan duyulan çığlıklar… bunları
birlikte düşünmeden olmaz!
Milletimizin büyük evlâtlarına,
soylu ecdadımızın yaşadıklarına daha yakından bakmadan, büyük
gönülleri anlamadan, olaylardan gerekli dersi çıkarmadan
olmaz.
Biz, kendi doğrularımızı yaşayalım,
incitmeden, incinmeden hakkıyla görevimizi yapalım.
Başkalarının yanlışlarını anlata
anlata yol almak mümkün olmaz.
“Esip köpürmekle, taşıp dökülmekle
gönüller alınmış olmaz.”
İnançla dalga geçerek hedefe
varılmaz.
İnanmadan olmaz! |