...................
...................
DERNEKLERİMİZ, BAŞKANLARIMIZ VE BİZ
29.09.2008
YEMUZ Nevzat Tarakçı
...................
...................
Gülen yüzü, üstlendiği misyonu, yoğun sosyal ve sanatsal etkinlikleriyle güzel toplumumuzun her kesimini şefkatle kucaklayan derneklerimiz.  

Bilgisi, birikimi, sevgisi ve hoşgörüsüyle her daim atak ve tetik başkanlarımız. 

Bu oluşuma samimiyetle destek olan, toplum bilinciyle yoğrulmuş biz. 

İşin aslı böyle mi sizce?

Yoksa…

Yoksa statükocu başkanların konutu haline gelmiş dernekler mi? 

Her konuşması ideali hançerleyen, yorgun, argın, tükenmiş başkanlar mı? 

Hiçbir icraatı beğenmeyen, her şeyi eleştiren, yapıcı olmayı unutmuş yıkıcılıkla ün salmış bizler mi?

Hangisi doğru? 

Toplumumuz için derneklerimizin önemi tartışılabilir mi?

Olabilir miyiz, derneksiz?

Derneksiz yaşayabilir mi bu kültür?

Toplumumuzun vitrini değil mi derneklerimiz?

Toplumun yüreği bu mekânlarda atmıyor mu, atmalı değil mi?

Kültürel, ekonomik problemlerimizin çözüleceği adres değil mi derneklerimiz? 

Hal böyleyken, bu kocaman kültür “akordeon” eşliğinde eriyor, tükeniyorsa?

“Kâfe” ve “yunafe”  kar etmiyor, kötü gidişe dur diyemiyorsa.

Dernek seçimleri düzenli yapılıyor olmasına rağmen yeni gelenler sorunlara çözüm olmuyorsa.

Başkanlar hatır için görev yapıyorsa. 

“Geleceğim“, “gençliğim” derneklerde tartışılmıyorsa.  

Dernek başkanlarım samimiyet, bilgi,  görgü testinden geçmiyorsa, otur ağla, kalk ağla. 
 

Bu gidiş doğruysa hayal edebiliyoruz sonumuzu değil mi?

Yoksa her şeye rağmen “kafe”ye devam mı? 

Dernek başkanlarımızın artık liyakatin yanında mümkünse yüksek okul mezunu olması gerektiğini kim ne zaman söyleyecek? 

Başkanın, liderlik, hitabet ve farklı sosyal ve kişisel özelliklere sahip olması gerektiğini kim anlatacak? 

Bu işin hatır, gönül işi olmadığını kim dillendirecek? 

Başkanlığın hayati önem taşıdığını maddi ve manevi birikim gerektirdiğini kim ifade edecek? 

Kral çıplaksa kim “kral çıplak!” diye haykıracak? 

Her şeye rağmen bu kültür eriyorsa,

Bir medeniyet yok oluyorsa,

Bir toplum, bu yok oluş sürecinde “akordeon” eşliğinde uyuyor, “kafe”yle uyanıyorsa; parayı tanımıyor, zamanı kavrayamıyorsa kimin ne yapması gerektiği gayet açık değil mi? 

Gayet açık değil mi derneklerimizin ne yapması gerektiği?

Gayet net değil mi başkanda bulunması gereken vasıflar. 

Sabır, sevgi, hoşgörü varken, kin, nefret, haset elbette yakışmaz başkanlarımıza. 

Düşünen, hisseden, çağı anlamış, pratik, koşmayı, yorulmayı hizmet saymış, bilgi ve sabırla yoğrulmuş güzel başkanlara ne kadar da çok ihtiyacımız var. 

Küsmeyi, sesini kesmeyi, içine kapanmayı marifet saymayıp, bileklere ve yüreklere basmadan duygularını ve düşüncelerini uygun zamanda ve uygun zeminde aktaran, sabırla düşüncelerinin takipçisi olması gereken bizlere ne kadar önemli görevler düşüyor. 

Dernek kongreleri mevsimine girdiğimiz şu günlerde, toplumların hayatında kültürün önemini kavrayan bireylerin her birinin ne denli büyük vebal altında olduğunun bilmem bilincinde miyiz? 

Düşünceler güzel, teşhis doğru olabilir ama zaman tükeniyor, zaman tükeniyor dostlar! 

Bizler, ne yapıp ne edip, kenarda bekleyen liyakati, birikimi, ufku olan kişileri arayıp bulup, ekibiyle, projeleriyle göreve davet etmek zorundayız.  

Başkanlarımız, sevgi ve hoşgörüyle toplumunu kucaklayan derneklerimizin başkanı olmalı. 

Başkanlarımız, derneklerimizi güdükleştiren amansız statükoyu yıkan kişiler olarak bilinmeli. 

Başkanlarımız, çevresi, bilgisi, birikimi, kişiliği ve cesaretiyle tanınmalı. 

Ancak o zaman derneklerimiz misyonuyla, sosyal, sanatsal etkinlikleriyle, üye sayısıyla, toplumun gülen yüzü olacaktır. 

Değilse son pişmanlık fayda verir mi dersiniz? 

Bayramın, sevgi ve kardeşlik duygularımızı ateşlemesi, dayanışmamızı geliştirmesi temennisiyle başta CC camiası olmak üzere toplumumuzun bayramını tebrik ediyor, güzelliklere vesile olmasını diliyorum.