Önemli bir kurumda, sorumluluğu ağır
bir görevin başındasınız. Bu
anlamlı ve zor görevde başarılar diliyor, selâm ve sevgilerimi
sunuyorum.
Bedeli hiçbir maddi karşılıkla
ölçülemeyecek kadar saygın, mayası, sevgi ve fedakârlık
olan bir görevdir dernek başkanlığı.
Toplumunun her ferdinde, geçmişte
ve gelecekte iz bırakabilecek, sınırları dernek ve lokal
duvarlarıyla çizilemeyecek, “kâfe” ile başlayıp “yunafe” ile
bitmeyecek kadar ağır sorumluluk gerektiren kutsal bir
görevdir başkanlık.
Kafkas toplumu adına özveriyle
yaptığınız güzel hizmetlerden dolayı sizleri gönülden
kutluyorum.
Affınıza sığınarak soruyorum:
Toplumunu layıkıyla tanımayan, tarihini gereği gibi bilmeyen,
geleneklere vakıf olmayan bir kardeşimiz bu güzel toplumda
dernek başkanı olmalı mı?
Başkanlarımızın, toplumuyla gönül
ve fikir birliği içinde uyumlu bir ekiple projelerini uygulaması
gerekmez mi?
Her sabah açılan dernek
kapısının sevgiye, birlikteliğe, kültüre, doğruluğa,
dayanışmaya açıldığını size birilerinin hatırlatmasına gerek var
mı başkanım?
GÜÇLÜSÜNÜZ, ŞANSLISINIZ AMA…
Sayın başkanım, güçlüsünüz;
çünkü seçimle iş başına geldiniz, toplumun desteğini aldınız.
Şanslısınız; çünkü bu güzel
topluma hizmet etme imkânına sahipsiniz.
Peki, görevinizden memnun musunuz,
içiniz rahat mı sayın başkanım?
İyi bir çalışma ekibi kurup
toplumunuzda güzel bir sinerji oluşturabildiniz mi?
Size inananlar, size gönül
verenler, ekibinizden, icraatınızdan memnun mu?
Sayın başkanım, siz, statükoya
takılmayan, yeniliklere açık, kendi üslubunu geliştirmiş bir
başkan mısınız?
Düşünme, üretme sorgulama zahmetine
katlanamayan, başkalarının aklıyla hareket eden başkanlarımız da
var mı sizce?
Dernekte dedikodu yapar mısınız?
Sözlerinize hep “Ben!”diyerek
mi başlarsınız?
Aidat toplamanın, bu kültürü
yaşatmak için maddî katkı sağlamanın değişik güzel yolları var
mıdır sizce?
Siz, her toplantıda: “Hâlâ
aidatını ödemeyenler var!“ sözünü çok sık kullanarak üyelerini
kızdıran, onları üzen başkanlardan değilsiniz değil mi?
İNANIYOR MUSUNUZ?
Dernekte, “günü kurtarma çabasını”
fedakârlık sanan, yeniliklere kapalı, düğün ve cenazeyle yetinen
dernek başkanlarımızın varlığına inanıyor musunuz?
Çerkes toplumunun geleceği
konusundaki ümidiniz ne kadar?
“Kahveye gideceğime derneğe
gider otururum, ne de olsa boş adamım, başkanlık sıfatı da yakışır
bana.” düşüncesiyle dernek başkanı olanlar var, deseler bu söze
inanır mısınız?
Gerçekten var mıdır böylesi dernek
başkanı?
Sadece sözle değil, yüreğinizle de
“Bu kültür mutlaka yaşamalı, yaşatılmalı!” diyor ve
gereğini de yapıyor musunuz?
GENÇLİK , AH GENÇLİK!
Gençliği öncelikli meseleniz kabul
edip yeni neslin sorunlarına layıkıyla eğilebiliyor
musunuz?
Gençlerin, doldurulması gereken boş
şişeler değil, yakılması gereken meşaleler olduğuna cidden
inanıyor musunuz?
Lise ve üniversite gençliği, bu
kültürün yaşatılması adına sizi çok heyecanlandırmıyor mu?
Her geçen gün derneğe gelen genç
sayısı artıyor değil mi?
Programlara, bayanların
gürül gürül katıldığını içtenlikle söyleyebilir misiniz?
“Gençlik toplantılarınız”, “kültür
ve sanat etkinlikleriniz”, “müzik gruplarınız” ne alemde?
Derneğinizin okey masasında
oturanların sayısı artıyor mu, eksiliyor mu?
Her derneğin her yıl yaptığı birkaç
büyük programın dışında ne tür farklı çalışmalarınız var?
Sergiler, seminerler, sohbetler, tanışmalar, kaynaşmalar… ne
durumda?
AB projeleriyle yakından
ilgilisiniz sanırım.
Yılda kaç kermes, kaç gençlik
zirvesi yapabiliyorsunuz?
Dilini konuşamayan toplumun,
yok olmaya mahkum olduğunu hiç unutmuyorsunuz değil mi?
Derneğiniz, gençlerimizi
kucaklayan sıcacık bir okul konumunda değil mi hâlâ?
Bu kültürün yaşayabilmesi için
gençliğimizin, dernekle, yönetimle, rahat ve tatlı ilişkiler
içinde olması gerekmez mi?
Başkan olarak sorumluluğunuz
sanıldığından da ağır desem bana katılır mısınız? Yoksa
“Abartmayın canım!” diye kızar mısınız?
Kızmayın ne olur, yine de en
doğrusunu siz bilirsiniz değerli başkanım?
Lokali, okeyi, kağıdı
sormuyorum, umarım bu noktada sıkıntı yoktur.
Derneğimizin salonunda ,
dergilerimiz, kitaplarımız, harıl harıl okunuyor mu?
Dernek adına çıkartılan en az bir
yayınınız, (duvar gazetesi dahi olsa) var değil mi?
Gençlerinizden kaçı dergilerimize
abone?
Bu kültürün yaşaması adına
“Kafkas oyun ekibi”nin önemine inanıyor musunuz? Yoksa
“Bunlar fani şeyler!” mi diyorsunuz?
“Biz, birkaç gençle derneği
de bu kültürü de yaşatırız hatta vatan da kurtarırız!” tezini
savunmuyorsunuz değil mi?
GENÇLİĞİN FERYADI ODANIZDAN
DUYULUYOR MU?
“Ne olur kültürümüzü öğretin bize,
eğitin bizi!” diyen binlerce “Nart” binlerce “Setenay”
dururken, feryat edip ağlarken sizce lokalde huzur içinde
oturabilir mi bir başkan?
“Dernek bir şeyler yapsa ben görev
almaya hazırım!” diyen “Janberg”lerin sorumluluğu kime ait
sizce?
“Dilimi öğrenmek, kültürümü
yaşamak istiyorum, ne olur bana sahip çıkın, bana kültürümü
öğretin!” diye feryat eden gençlerin acı sesi başkanlık
odasından duyulmuyor mu?
“Babam Çerkes ama ben
Fenerbahçeliyim!” diyen gençlerle hiç konuştunuz mu?
Gençlerle daha sık çay içmeyi
onları daha çok dinlemeyi düşünüyor musunuz?
Yoksa, başkanlık odasında sadece
“kâfe”nin sesi mi yankılanıyor?
Başkanım, sizin yeriniz rahat,
odanız sıcak, sohbetiniz tatlı, çayınız da demli mi?
Dışarıdan gelip şehrinizde okuyan,
çeşitli imkânsızlıklarla boğuşan, anne-baba özlemiyle tutuşan
sıkıntılı öğrencilerle hem-dem olmak gibi bir derdiniz yok mu?
Başkanlar, cenaze ve düğünlere
katılmanın dışında da bir şeyler yapmalı değil mi?
Yoksa siz, tatlı sohbetler, demli
çaylarla emekliliğin tadını mı çıkarıyorsunuz sıcak dernek
binasında?
Oğlunuz doktor, kızınız da mühendis
olup kurtardılar mı hayatlarını?
“Çocuklarım ne yapsınlar artık
Çerkesliği?” mi diyorsunuz?
Ya diğer “Nart”lar, “Setenay”lar, “Jankat”lar…
Ya yok olan kültür…
Ya kaybolan gençlik…
ODANIZ SICAK, ÇAYINIZ DEMLİ Mİ
SİZİN DE?
Sizce, dernek kapısını açıp
kapamayı dernek başkanlığı sanıp, “Ben toplumum için fedakârlık
yapıyorum!” diyen başkanlarımız var mı?
En büyük icraatı “dedikodularla
toplumu bölmek” olan bir dernek başkanın varlığını farz etsek bu
başkan göreve kalmalı mı?
Veya yeniden başkanlığa aday
olmalı mı?
Yaşlılarımıza canımız feda fakat,
ümitsiz, yorgun-argın, enerjisi tükenmiş, eli ayağı titreyen,
iki cümleyi bir araya getiremeyen yaşlı güzel bir kardeşimiz
varsa bu kardeşimiz, dernek başkanlığı için ısrar etmeli mi?
Israr ederse toplumun cevabı ne
olmalı?
BİRLİKTELİĞİN GÜCÜNE İNANIYOR
MUSUNUZ?
Değerli başkanım, Türkiye
genelindeki derneklerin bir çatı altında güç oluşturmasının
önemine inanıyor musunuz?
Bir düşünün başkanım, bir düşünün,
Türkiye’deki Kafkas derneklerinin gönül ve fikir birliğiyle bir
araya gelerek sinerji oluşturduğunu bir düşünün.
Gençliği, gündemin en başına
aldıklarını bir hâyâl edin!
Gençliğin geleceği için elden
gelenin yapıldığını farz edin.
Bu uğurda ellerin tutuştuğunu,
gönüllerin birleştiğin bir tasavvur edin.
Neler, neler olmazdı ki?
Değerli başkanım, toplumunuzu,
kültürünüzü, insanlığı ilgilendiren konularda duyarlı mısınız, bu
noktada atak ve tetik misiniz?
Kafkasya'daki gelişmeleri iletişim
araçlarını kullanarak sıcağı sıcağına takip edebiliyor musunuz?
Diğer dernek başkanlarıyla
ilişkileriniz hangi düzeyde?
Şehrinizdeki protokolle,
yetkililerle, daire amirleriyle diğer STK ile diyalogunuz güzel
bir seviyede mi?
Bu eşsiz kültürü, Kafkas toplumunun
dışındaki kesimlere de gereği gibi tanıtabiliyor musunuz?
“Biz bize yeteriz,
başkalarından bize ne!” diyen bir başkan olursa bu düşünceye ve
düşüncenin sahibine karşı çıkar mısınız?
İYİ BAŞKAN NASIL MI OLMALI?
Sayın başkanım, bilgisayar
kullanamadığı için dünyadaki gelişmeleri internetten takip
edemeyen, e-mail kullanamadığı için yazışamayan dernek başkanımız
var mı sizce?
Başkanım, başkanlarımızda kapris
ve kompleks asla olmamalı değil mi?
Sizce, dernek binasının bir odasına
“mescit” yazmakla iyi dernek başkanı olmak aynı şeyler mi?
Ya herkesi kucaklaması gerekirken,
her konuşmasıyla dini inançlarla dalga geçen, dinî
hassasiyeti olan kişileri üzen başkan varsa, buna ne demeli?
Sayın başkanım, üyeleriniz, yapılan
hizmetleri taktir etmeyi mi çok seviyorlar, tenkit etmeyi mi?
Derneğinize hiçbir maddi veya
manevi katkısı olmamakla birlikte, her toplantıda herkesten çok
konuşma gayreti içinde olan, insafsızca yıkıcı eleştirilerde
bulunan üyeleriniz var mı? Varsa tavrınız ne oluyor?
Peki sayın dernek başkanım,
başarılı mısınız bu görevde?
Kavgasız, gürültüsüz uyum içinde mi
yürütüyorsunuz bu güzel ve özel görevi?
Mutlu musunuz, içiniz rahat mı?
Toplumunuzu kucaklayabildiniz mi,
hedef kitleniz memnun mu sizden?
Projelerinizi uygulayabiliyor
musunuz gereği gibi?
TOPLUMA HİZMET BÜYÜK ŞEREFTİR!
Sayın başkanım, her şeye rağmen bu
güzel topluma hizmet etmek büyük bir şereftir değil mi?
Şüphesiz, STK’larda görev almak
gönül işidir. Maddî manevî hiçbir beklentiniz olmadan, kültürünüz,
kimliğiniz için sorumluluk aldınız, gecenizi gündüzünüze kattınız,
güzel hizmetler yaptınız, sizi kutluyorum sayın başkanım.
Siz, bizler için çalışıyorsunuz,
bunun bilincinde toplumunuz.
Samimi, güzel çalışmalarınız için
yürekten alkışlıyorum sizi.
Sağlık ve huzur dolu güzel günler
diliyorum.
SİZE İNANIYOR SİZE GÜVENİYORUZ!
Başkanlık gibi büyük sorumluluğu
layıkıyla yerine getiren, yüreğini katarak işini yapan fedakâr
başkanları alkışlıyorum.
Gençlik, dernek yönetiminizden
çökmüş, yıkılmış umutlar içinde gülmeyi, filizlenmeyi öğrenmeli,
kardeşliği öğrenmeli?
Yeni nesil sizden, geçmişte,
dünde suç aramayı bırakıp, geleceği öğrenmeli.
İnsanlık içinde başını dik tutmayı,
milletiyle, kültürüyle gurur duymayı öğrenmeli.
Toplumumuzun, kültürümüzün,
neslimizin geleceği için gece gündüz demeden fedakârca çalışan siz
değeri başkanlarımızı bir kez daha yürekten kutluyor,
sağlık, mutluluk dolu güzel günler diliyorum.
Selâm olsun,
özveriyle bu kültür için çalışan ideal başkanlara.
Selam olsun
toplumunu karşılıksız alkışlayanlara.
Saygıdeğer başkanım size
inanıyor, size güveniyoruz.
Vereceğiniz görevi bekliyoruz.
Yolunuz ve bahtınız açık olsun! |