Bizi seçsinler bu seçimde. Biz
kazanalım. Asaletimize, dayanışmamıza, istişare mantığımıza,
tertip ve düzenimize… oy versinler.
Derneklerimizi ziyarete gelen bütün
siyasiler: “Gerçekten bir kez daha anladık ki bu kültür,
yaşatılması gereken bir kültürmüş! Bu kadar süredir birlikte
yaşamamıza rağmen nasıl tanıyamamışız bu güzel insanları?” desin.
“Biz, Çerkesleri, sadece yemekleri,
müzikleri ve danslarıyla tanırdık. Meğer bir medeniyetmiş bu
kültür!”
“Bu toplum, kültürel duyarlılığı,
dayanışması, hoşgörüsü ve geleneklerine bağlılıklarıyla model
bir toplummuş!” desinler.
Desinler de bize oy versinler.
Versinler ki biz kazanalım!
Ne olur biliyor musunuz o zaman?
O zaman bakarsınız biz de
inanırız asil, zarif ve takdir edilen bir toplum olduğumuza.
Biz de inanırız, bu muazzam
sermayenin öz sahiplerinin bizler olduğuna!
En önemlisi de komplekse,
reflekse gerek kalmaz o zaman!
“Çerkes’ ten hırsız olmaz!
Çerkes’ten iki yüzlü insan çıkmaz, yalakası olmaz Çerkes’in, çünkü
gururu müsaade etmez onun!” hakikati tarafımızca da anlaşılırsa,
işte o zaman işimize bakabiliriz biz de!
Ah keşke, ayrıntıları
bırakıp “gerçek iş”imize bakabileceğimiz günler de gelse!
AMAN DİKKAT!
Yok eğer dernek yöneticilerimiz
derneklerde küçük hesaplara girerse.
Benimki, seninki, düşüncesiyle eski
hastalıklar canlanır, şovenist duygular depreşirse…
Başkanlar, siyasi görüşlerini
toplumlarına dayatmaya kalkarsa…
Daha da garibi “ Ben de filan
partinin bilmem kaçıncı sırasının talibiyim!” derse…
Aday ve adaylıklarla uğraşırsa,
partilerin kapılarını aşındırırsa, “Oğlum da kızım da işsiz!”
endişesiyle davranırsa, bu seçimi dernek başkanlarımız kaybetmiş
olur.
Bununla kalsa, derneklerimiz
yıpranmış, Türkiye’deki Kafkas toplumu kaybetmiş olur!
Aman dikkat!
İZLENECEK YOL NE OLMALI?
Farkındayız tabii, normal zamanda
STK’ ları ciddiye almayanlar, bu dönemde sivil inisiyatifle
görüşmek, fazladan bir kişiyle el tutuşmak, duygu alışverişinde
bulunmak için çan atıyorlar.
Farkındayız bu hassas dönende
dernek yöneticilerimize büyük görevler düşmekte!
Elbette bu seçim dönemi en iyi
şekilde değerlendirilmeli.
Peki, bu siyasi karmaşada izlenecek
yol ne olmalı, hangi ölçüler kullanılmalı?
Dernek yöneticilerimizin, üst
kurul temsilcilerimizin tutumu nasıl olmalı?
Muhakkak, siyasetle, siyasilerle
mesafeler çok iyi ayarlanmalı.
Bütün fırsatlar, küçük hesaplara
girilmeden, kişiselleştirilmeden, bu toplumun zarafet ve asaleti
ön plana çıkarılarak akıllıca kullanılmalı.
Bunun için bu hassas dönemde
dernekler, kendi bünyelerinde mutlaka ve acilen “seçim
komisyonları” oluşturup çalışmalar titizlikle yürütülmeli.
Bu çalışmalarda kimse
asabileşmemeli, derneklerimizi ziyarete gelen siyasiler
üzülmemeli, kırılmamalı, onlardan hesap sorma ortamına
gelinmemeli.
Sohbetler, bu asil kültürün
sahiplerinin güzellikleri, uyumları, hoşgörüleri ekseninde
gelişmeli.
Bu toplantılarda, kültürlerin
yaşatılabilmesi için gerekli olan “TV”, toplumların hayat
damarı olan “dil” ve diğer hayati öneme haiz unsurlar dile
getirilmeli. Bu toplumun olmazsa olmazları ciddiyetle
belirtilmeli. Bu konulardaki haklı taleplerin haklılığı bir
kez daha vurgulanmalı.
Derneklerimiz bu işi ciddiye alsa,
Türkiye geneliyle derneklerimizin ileri görüşlü yöneticileri,
kollarını alabildiğine açarak bütün siyasileri kucaklasa, sahip
olduğu kültürü ve bu kültürün sahiplerini bu vesileyle tanıtsa.
Seçim sonunda, yüzlerce yönetici,
binlerce siyasi, bu toplumun gücünü, derneklerimizin fonksiyonunu
anlamış olsa, bu güzel bir kazanç sayılmaz mı?
Bu toplumun kültürü, bu zarif
insanların duruşu, duygu ve düşünceleri on binlere ulaşsa,
kazanan benim kültürüm olmaz mı?
Misafirlerimiz : “Bu kültürü
yakından tanımakla çok mutluyuz. Bu seçim döneminde bizler, aydın,
çağdaş bir toplumu yakından tanıma fırsatı bulduk!” derse, kazanan
biz olmaz mıyız?
Hal böyleyken, yetkililerimizin
kendi dünya görüşlerine göre hareket etmelerine gerek var mı?
Gerek var mı , derneklerimizde
küçücük, ince hesaplar yapmaya?
Gerek var mı, benim partim, senin
ideolojin demeye?
Gerek var mı, kırıp dökmeye?
O halde gelin bu seçimi biz
kazanalım!
KÜLTÜRÜMÜZ KAZANMALI!
Hiç şüphesiz, içinde yaşadığımız
büyük topluma kendimizi doğru ifade edebilmek için altın bir
fırsattır bu seçim dönemi!
Liderleriyle, siyasileriyle,
medyasıyla…
“Biz, siyaset üstüyüz,
siyaseti hiçbir zaman sevemedik, bize göre değil bu siyaset!”
tarzındaki yaklaşımlar yüzde yüz doğru bile olsa, bu hareketli ve
hararetli dönem lehimize işlemeli.
Bu hassas dönemde kültürümüz,
toplumumuz kazanmalı!
Kafkas toplumunu yakından
tanımayanlar, tanımalı bu asil duruşlu güzel insanları.
Bu duyarlılığı göstermek zorunda
bütün dernek başkanlarımız!
Peki, siyasiler derneğe davet
edilmeli mi?
Yoksa, “Siyaseti de sizi de
sevmiyoruz biz, uzak durun bizden!” mi denmeli?
Değilse: “Biz, her görüşe eşit
mesafedeyiz, bizi ziyaret etmek, düşüncelerimizi almak isteyen
olursa, başımızın üstünde yeriniz var, buyurun!” mu denmeli?
Kimlere “kalpak” giydirilmeli,
kimlere “yamçı” hediye edilmeli?
Derneklerimiz tabii ki siyasete
bulaşmamalı. Arada olması gereken mesafe mutlaka korunmalı. Fakat
bu mantık, seçim döneminde ziyarete gelecek misafirlere dernek
kapısını kapatma bağnazlığına dönüşmemeli.
Derneklerimizin kapısı her siyasi
partiye aynı oranda aralanmalı. Herkese aynı güler yüz
gösterilmeli. Medeni insanlara yakışır şekilde karşılıklı fikir
alışverişine ortam hazırlanmalı.
SEÇİM DÖNEMİNİ FIRSAT BİLMELİ
DERNEKLERİMİZ
Temennim, sivil toplumun çok
kıymetli olduğu bu nazik dönemde, dernek yöneticilerimizin, geniş
ufukla büyük düşünerek kültürümüzü kazançlı çıkarmaları.
Yalnız, şöyle bir çıkmazımız var
galiba. Seçim dönemine kadar siyasetle ve siyasilerle
ilgilenmeyeceksin, üye olmayacaksın, aday göstermeyeceksin her
vesileyle siyasetle dalga geçeceksin, seçim haftasında “Neden bizi
aday göstermiyorlar?” diye feryat edeceksin.
Var mı aramızda bu mantığı
çözebilen?
Haaa! Bu arada derneklerimizden
resmi olmayan seçim görüntüleri gelmeye başladı. Hem
ipotekli hem de kalpaklı ve yamçılı görüntüler…
Haydi hayırlısı! |