Bu başlığın mantığını esas alan bir
yazı veya konuşma düşünün?
Zevk alarak bu metni okuyabilir
veya konuşmayı dinleyebilir misiniz?
Bu yaklaşım sıcak ve çekici gelir
mi size?
Ya bu mantığın muhatabı olmak
durumunda kalan farklı kültürlerle yetişmiş okuyucuların,
dinleyicilerin tepkisi ne olur?
Kültür sevdası, farklı kültür
mensuplarını rencide etmeye asla müsaade etmez.
Kültür sevdası, dışlamayı,
küçümsemeyi, “öteki “ mantığını reddeder.
Eğer “dil “ hassasiyeti, kültür
duyarlılığı “ben“ rotasına girerse o zaman insan, benlik
zirvesinden haykırıverir: “Var mı benim gibisi, dünyanın
merkezinde kültürüm, onun da merkezinde “ben” varım?”
Artık kimlikler kılıç olup
çekilmiştir. Başlamıştır amansız kavga.
İşte o zaman kültürün aynası olmak
durumunda olan kişi, kültürüne en büyük darbeyi indirilmiş olmaz
mı?
O zaman muhatabınız, sevenleriniz
itici bulmaz mı bizi?
Ya her konuda herkesten üstün olma
kompleksi?
Ya kimlik siyaseti, ya kültür
bağnazlığı?
İnanın bana, kimlik siyaseti,
kültür bağnazlığı sanıldığından da tehlikelidir!
Ah keşke, gençlerimiz, yazar ve
çizerlerimiz, sanatçılarımızla Kafkas toplumu olarak “ Benim
kültürüm çok güzel, çok seviyorum kültürümü, onun için de elimden
geleni yapıyorum!” diyebilsek. “Güzel olan sadece benim
kültürümdür!” sözünü asla kullanmasak!
Arkadaş, ben bilmem, kültür
sevdalısıysan başka kültürlere de saygılı olacaksın. Kültürün
öğelerine saygılı olacaksın!
Kültür derdin varsa, zarif
olacaksın, sabırlı olacaksın, sempatik olacaksın.
Saldırmayacaksın, üslubun sağlam
olacak, kırıp dökmeyeceksin, incitmeyeceksin.
Kolay mı köklü bir kültürün
temsilcisi olmak?
Kendi kültüründen başka kültür
tanımayan, diğer kültürleri küçümseyen kültür adamları hep
korkutmuştur beni.
O “ben” ekseni beni hep
ürkütmüştür.
Gerek var mı, dil sevdalıları bütün
dillere saygı duyar, demeye?
Gerek var mı, kültür adamı
hoşgörülü ve zarif olmalı, demeye?
Bilmem ki etnik kökene dayalı
siyasetin, etnik kökene dayalı ekonominin doğru olmadığını
haykırmaya gerek var mı?
Gerek var mı, “ben”
merkezinde boğulmuşların toplumuna fayda veremeyeceğini söylemeye?
O halde, kültürü konuşan, kültürü
yazan, kültür derdiyle dertlenen herkesin birikimli olmanın
yanında, alabildiğine sevimli, hoşgörülü, sabırlı olma gibi bir
zorunlulukları vardır.
Kültürel faaliyetleri, insanlık
ortak paydasında, farklı kültürleri de incitmeden yürütmek
gerekmektedir.
Çalışmaları, her dilin, her
kültürün korunmaya değer olduğunu unutmadan asla yüreklere,
bileklere basmadan, benliği hoşgörü potasında eriterek yapmak
lazım.
Dışlayıcı, öteleyici tavırlar
kültür insanlarına yakışan tavır değildir.
Demek ki , özellikle vitrindeki
kişilerin yani düşünen, üreten, sorgulayan insanımızın üslubu
son derce önemli.
Direneceğiz elbette yok oluşa,
direneceğiz yozlaşmaya ama yüreklerle, beyinlerle direneceğiz.
Yumruklarla, bileklerle
direnmenin çoktan zamanı geçmedi mi?
O halde, geliniz farklı
coğrafyalarda yaşayan bu kültürün yiğit evlatları, güzel
kültürümüze her zaman her yerde sahip çıkalım, “Benim kültürüm
bir harika!” diyelim fakat asla “Güzel olan sadece benim
kültürümdür!” demeyelim. Kültürümüzü yaşayarak yansıtalım, yeri
geldikçe haykıralım.
Yıllardır “Atavatan”larından uzakta
dünyanın farklı yerlerinde darmadağınık yaşamak zorunda kalan
milletimizin kültür bağnazlığına düşmeden değişik coğrafyalarda da
olsa aynı duyguları paylaşması, aynı olgunluk ve incelikle
ideali hecelemesi temennisiyle.
Bizler “kin” ve “kibir”den
uzak kaldıkça, “cesaret” ve “nezaket” rehberimiz oldukça, “ben”
ekseninden kurtuldukça güzel günler bizimle olacaktır. |