...................
...................
ANADİL İLE TİYATRO
07.02.2010
YEMUZ Nevzat Tarakçı
...................
...................

Deme-damara, kana, kafatasına dayanan, ırkçılık yok mu oluyor yoksa?

Geçtiğimiz günlerde Türkiye’de bir ilk gerçekleşti.

Cevat Fehmi Başkut’un “Buzlar Çözülmeden” eserinden, ünlü tiyatro sanatçısı Sayın Haldun Dormen’in uyarladığı “Çîrokeke Zivistanê” yani “Bir Kış Öyküsü” adlı müzikalin prömiyeri (ilk gösterimi)
Diyarbakır Belediye Tiyatrosu’nda Kürtçe olarak yapıldı.

Çok normal değil, Türkiye’de bir eser, ilk kez tamamen Kürtçe olarak sahneleniyor.

Salonda kimler mi var?

Diyarbakır valisi, milletvekilleri, büyükşehir belediye başkanı, DEP eski milletvekilleri, sanatçı Ahmet Kaya'nın eşi ve çok sayıda sanatsever, oyunu büyük ilgiyle izliyor.

Programın sonunda “Kandil”den gelen PKK'lıların da aralarında bulunduğu konuklar sahneye çıkarak oyuncuları tebrik ediyor, oyunculara karanfil dağıtıyor.

Ne dersiniz etrafımızdaki karlar eriyor, buzlar çözülüyor mu yoksa?

Bu olaya kim nasıl bakar bilmiyorum ama bu tablo beni heyecanlandırdı.

Dilin, toplumsal önemi, tiyatronun misyonu adına heyecan duydum.

Oyun sonunda Sayın Haldun Dormen, hayatının en güzel ve heyecan verici oyununu sergilediğini söylüyor.

Diyarbakır büyükşehir belediye başkanı ise, Dormen ve arkadaşlarına teşekkür ettiğini belirtiyor: "Bu gece 70 yıllık 80 yıllık karlar eriyor. Ve daha eriyecek. Önümüzde Allah'ın izniyle bahar var, kültür bayramı var, dil bayramı var." diyor.

Bu günleri, Türkçe'nin dışında başka bir dille konuşmanın, kasette şarkı dinlemenin yasak olduğu günlere kıyaslarsanız insan moral buluyor, birden ümitleniveriyor.

Ben bu kareleri gönülden alkışlıyorum!

Anadille tiyatro izlemek dil ve kültür bilincine sahip kimleri heyecanlandırmaz ki?

Tiyatro diye geçmemek lazım.

Tiyatro, hayatın aynasıdır. Biz bu aynada kendimizi görme ve düzeltme imkânı bulabiliriz.

Muhsin Ertuğrul’un ifadesiyle “Tiyatrosuz kalan bir toplum, önce dilini yitirir, geleneğini unutur; sonra bütün bağları çözülür, sokağa düşer. En büyük kötülük birbirimizden ayrıldığımız gün başlar.”

Almanlar yakılıp yıkılan şehirlerinde hastaneden, üniversiteden, tapınaktan, okuldan önce, on beş yılda tam yüz yeni tiyatro yaptırmışlar.

Eski Yunan'da 70 bin kişilik Megalopolis'te 40 bin kişilik tiyatro vardı.

Bugün Yunanistan'da hâlâ kullanılan 55 basamaklı Epidauros tiyatrosu 14 bin kişi alıyor.

Bergama'da, Virankapı'daki Roma tiyatrosu 30 bin kişiliktir.

Tellidere'deki tiyatro 50 bin kişilik.

Asklepion'daki tiyatronun hatırı sayılır bir kısmı, hastalara ayrılmış.

Bergama’nın nüfusu 160 bin iken 100 bin kişi alan 4 tiyatrosu varmış.

Muhsin Ertuğrul’a göre, “Hastane gövdelerin, tiyatro ruhların şifa kaynağıdır. Ruhsuz adam bir kalıptır. Düşünmekten, duymaktan, insanlıktan, iyi ve kötüyü ayırt etmekten uzak bir kalıp! En korkunç suçları işleyenler hep bu ruhsuz kalıplardır. Çevremizi karartan, eğitim ışığına varamamış bu sakat ruhlardır.”

Tiyatro okul kadar, hastane kadar önemlidir. Gövde hastası ölür, ruh hastası öldürür.

Tiyatronun en büyük gücü "söz"dedir. İnsanlığın sesi, tiyatroda duyulan sözlerle kulaktan kulağa, kuşaktan kuşağa geçer, geleceğe armağan kalır. Tiyatroda seyircinin kana kana içeceği bu söz yağmurudur; ruhları yıkayan bu söz tufanıdır.

Tiyatro, dil kültürüyle de doğrudan bağlantılıdır.

Hal böyleyken bizler tiyatronun neresindeyiz?

Ya anadil ile tiyatro?

Anadil değil mi hem bireysel hem toplumsal kimliği tezgâhında dokuyan güç?

Dilin bu işlevini eksiksiz yerine getirebilmesi, ulusallığını yitirmeden, kendi öz değerlerini korumasına bağlı değil mi?

Bizler, kimliği ve kültürüyle barışık bireyler yetiştirmek uğruna, yetişen nesillere tiyatro sevgisi aşılayabilirsek, daha modern bir çevrenin, daha anlayışlı bir insan modelinin, yaşamı sanat haline getiren bir toplumun temelini atmış oluruz.

Türkiye’de daha fazla anadille tiyatro, kardeşliğe, barışa ve dayanışmaya hizmet edecektir.

Tiyatronun kudretinden daha fazla yararlanmak için biraz daha gayret.


Not
: Abhazya kurucu devlet başkanı Merhum Viladislav Ardzınba'ya Allahtan rahmet, ailesine, yakınlarına ve sevenlerine sabırlar diliyorum.

Ayrıca,
CC’den ayrılan değerli arkadaşlarımızın burukluğunu yaşarken aramıza yeni katılan değerli yazar arkadaşlarıma hoş geldiniz diyor, bu güzel insanları sevgiyle selâmlıyorum.