21 Mayıs’lar gelip geçiyor. “Unutmadık,
unutturmayacağız!” sloganları sahne alıyor. Bu çalışmalar, ancak
iyi niyetle ve dünya gerçekleri ekseninde yapıldıkça amacına
ulaşacaktır.
Kanaatimce, bu formattaki çalışmalara, tarih ve
kültür bilincine sahip her samimi insanın destek olma, ortaya
çıkan ürünü alkışlama gibi bir sorumluluğu da vardır.
İyiyi, güzeli alkışlama gibi bir huyumuzun olması
gerekmez mi bizlerin de? Alkışlamalıyız,
alkışlanmalıyız.
Yalnız, 21Mayıs kavramının, ilgili zihinlerde aynı
şeyi çağrıştırmadığı bir gerçek. Acilen genç Nart’ların,
öznellikten uzak, hamasi duygulardan arınmış, tarih projektörünün
aydınlattığı gerçek bir 21 Mayıs yorumuna ihtiyacı var. Bu
noktada, genç Nart’ların kafaları karışık, zihinleri bulanık
olmamalı. Nart’lar net durmalı.
Ne yapsın gençler; göç,
sürgüne; sürgün soykırıma döndü, ya soykırım sonrası…
21 Mayıs’lar, zor günlerdir. 21 Mayıs’lar, hiç
şüphesiz tarih bilincinin zirve yaptığı anlar, mensubiyet
duygularının kabardığı dakikalardır. Yani 21 Mayıs’lar eğitim için
bir fırsattır.
Bu hassasiyeti hisseden herkes, her 21 Mayıs
platformunda aklıselim olmalı, heyecanlar, duygusallıklar
gençlerimizi yanlış yönlendirmemeli. İşin slogan boyutu mantık
boyutunu bastırmamalı. Bu günler, bütün dikkati gerilmiş
gençleri bilinçlendirme günü olmalı. Kimse tribüne oynamamalı.
Kan, kin ve intikam kokmamalı. Yandık, yıkıldık, tükendik
edebiyatı yapılmamalı. “Tek çözüm dönüştür!”
dayatmalarından kaçınılmalı. Ancak o zaman 21 Mayıs’ı doğru
anlamak için doğru adım atmış oluruz.
Bu konuda “Çok geciktik!” diyenler olabileceği
gibi, “Canım, ne gerek var bu tür programlara!” diyenler de
olabilir. Hatta hiçbir etkinlikle ikna olmayan fanatiklerin
varlığı da unutulmamalı.
Herkesi memnun etmenin zaten imkânı yok. Kaldı ki
konu bizim toplumsa iş daha da çetin.
Yoksa bizler hep dernek penceresinden mi
bakıyoruz dünyaya? O pencereden sadece Kafkasya mı
gözüküyor acaba? Kafkasya’yı dünya, dünyayı da Kafkasya mı
sanıyoruz yoksa?
Evet, sevmek, farklıdır; sevginin gereğini
yapmak farklıdır. Söz, ayrıdır; sözün ilerisine geçebilmek
ayrıdır.
Mâzide yaşananları kim inkâr edebilir?
O, vahşetin, o dehşet verici acıların üstünü kim
örtebilir? Karadeniz’in karanlık sularını kim inkâr edebilir?
Anapa’yı, Tuapse’yi kim unutabilir?
Doğrudur bunlar, şüphesiz doğrudur ama: Biz,
“Unutmadık, unutturmayacağız!” diye haykırırken ya genç Nart’lar:
“Biz unuttuk, bize unutturdular, dilimizi unuttuk,
kültürümüzü unuttuk!” diyorsa?
Nart’lar, büyüklere dönerek: “Sizler, bu konuda
samimi değilsiniz; Siz, bizi unuttunuz! Siz, yaşantınızla
bize örnek olamadınız, dilimizi konuşmadınız, bize kültürü doğru
yansıtamadınız, gerçek gündeminiz hiç kültür ve kimlik olmadı
sizin. Şimdi iş işten geçmek üzere, haydi oturup birlikte
ağlaşalım!” derlerse kimin söylenecek sözü olur acaba?
Sadece adı Nart ve Setenay olan, diliyle,
yaşantısıyla bambaşka kültürlerde koşturan bu taze gençlerin
durumu, hangi katı kalpleri kanatmaz, hangi vicdanları sızlatmaz?
Her 21 Mayıs’ta genç Nart’lar ötekileşiyor,
ötekileştiriyorsa. Klasik söylemler, hamasi nutuklar hedef kitleye
tesir etmiyorsa, bu işte bir yanlışlık yok mu sizce de?
Yoksa 1864’e mi takıldık, “tarih bilinci” verelim
derken, tarihin karanlığında mı kaldık, yönümüzü istikbale mi
dönemedik, gözlerimizi hedefe mi dikemedik?
Genç Nart’lar, neyi ne kadar duyuyor neyi okuyor?
Hangi ortamlarda ne kadar buluşuyor, neyi paylaşıyor? Büyükler bu
işin neresinde?
Sevgili gençlerimiz, bu hayati konuları merak
etmiyorsa, heyecan duymuyorsa, bırakın dünyayı okumayı,
kendi tarihiyle ilgilenmiyorsa, okumuyorsa, kültür ortamlarında
buluşmuyorsa, paylaşmıyorsa, kaynaşmıyorsa, o zaman 21 Mayıs’lar
yetinmeyip 22 Mayıs’ların programını iyi yapıp bu
programları titizlikle uygulamak lazım.
21 Mayıs’ları, ”Yandık, yıkıldık, tükendik!”
üslubundan uzaklaştırmak lazım.
Eğer hızımızı alamadan “vatansızlık” edebiyatı
yapıyorsak, “Kurtuluş için tek yol dönüş, diğer yollar
tükeniş!” dayatmalarına kapılıyorsak, işimiz iyiden iyiye
sarpa saracak demektir.
Her şeye rağmen sağduyu, her vaziyette samimiyet
gerek.
21 Mayıs’larda ötekileştirme ateşine benzin
taşımadan, kimse kimseyi ötekileştirmeden, mazimiz, tarihimiz, kin
ve nefretsiz anlatılmalı.
Kime ne faydası olmuş, Osmanlı
düşmanlığının, Rus nefretinin?
Kefken’ler,
bu acıyı yüreğinde hisseden herkesi kucaklamalı, gençleri bilinçle
buluşturmalı. |