...................
...................
AH ŞU VİTRİN SEVDASI!
26.03.2011
YEMUZ Nevzat Tarakçı
...................
...................

İbretlik gelişmeler yaşıyoruz. Umarım bu dalgalanmalar iç dinamizmimizi arttırır, bünyemizi güçlendirir.

Ne yazık ki aramızda, enerjilerini, birliktelik ve uyuma değil, benlik uğruna harcayanlar var.

Gelişmelerden ders çıkartamayanlar,

Sabır, hoşgörü ve uyumdan uzaklaştıkça kurumları yıpratmayı sermaye edinenler,

Toplumdan yetki almadan toplumun sözcülüğüne soyunanlar var.  

Kültür duyarlılığına sahip sesiz çoğunluk, bu gelişmelerden endişeli, hatta oldukça kızgın.

Duyarlı kesim endişelenmekle haklı, zira yapay, cılız sahnelerle, toplumumuz için, “kültür mirasını paylaşamayan kavgacı insanlar” görüntüsü veriliyor.

Bilmem ki bu sonuçtan memnun olanlarımız var mıdır?  

Öyle ya “Reklamın kötüsü olmaz!” derler hani.

Bu kültürün yaşatılması adına bizlere düşen görev, bir nefer gibi çalışarak derneklerimizin, kurumlarımızın varsa eksiklerini tamamlamak, yanlışlarını düzeltmek olmalı.

“Ben” merkezli çalışmalar, “haset” eksenli çabalar sorunlarımızın çözümü olabilir mi?

Bu güne kadar hiçbir kurumumuzun “ toplumsal haklarımızı” dillendirmediği, bu talepleri ilgili mercilere iletmediği, bütün kurumlarımızın “aymazlık” içinde bulunduğu savını seslendirerek sokakları tetiklemek doğru bir üslup mu?

Buna da eyvallah desek bile  “hak talep etmek”,  sokaktan mı başlamalıydı? Sokak, ne zamandır toplumumuzun hak isteme mekânı oluverdi?

Bu oluşan olumsuz imajın adına kim “hizmet ve samimiyet” diyebilir?

Bu negatif tutumlar, bu kültür davasına ne katabilir? 

Hedefe birlikte yürümenin tam zamanıyken, bugünlerde niçin bu kadar revaçta “ben”lik? Nedendir bu fevrilik?

Ne yazık ki “Ben”, “bize” giden yolları kesiyor. ” Ben” devleşmiş, güzellikleri yutuyor.

Toplum, olan biteni ibretle seyrediyor.

Öfke artmış, gözler kararmış, duygular zirve yapmış, zavallı akılsa, tutulmayı yaşıyor.

Dedikodu, haset, nefret… tam gaz yol alıyor.

Dünkü hatalardan ders çıkartmak mı?

Nerede…  Belki bir başka bahara.

İnsan ne garip varlık; benlik, ne yıkıcı güç!

Aklıselim herkes, bu tür olumsuzluklar karşısında öz eleştirinin ne büyük nimet olduğunu anlayıveriyor.

Öz eleştiri yapabilmek, başkalarını eleştirirken de ölçülü olmayı bilmek, ne büyük erdem.

Ya gözünüze inen perdenin farkında değilseniz?

Ya sevginin, hoşgörünün merkezi kalbinizi haset istila ettiyse?

Ya yakıyor, yıkıyor; bunun da adına “hizmet” diyorsanız.

Bu fedakârlığınızın (!)  toplumunuzda karşılık bulmasını bekliyor, karşılık bulamayınca da hırçınlığınız katlanıyorsa?

Daha da kötüsü, sizin gibi düşünmeyen herkesi suçluyor, benimle hareket etmediniz diye etrafınıza saldırıyor, onları kınıyor ve kırıyorsanız,  vay ki vay halinize!

Siz hiç gördünüz mü, hiç duydunuz mu benlik girdabında başarılı olmuş bir faaliyeti?

Hani istişare, hani hoşgörü, hani sorumluluk?

Yok, yok, duygular devrede, benlik zirve yapmış,  akıl istirahatta.

Yeni senaryolar hazır gibi, hedef zaten belli, amaç da. Galiba mekân değişecek.

Kimse bu asil milletle oyun oynadığını, bu toplumun oyuna geleceğini sanmasın.

Asla unutulmasın,  toplum adına meydana çıkanlar, kılı kırk yarmak zorundadır.

Toplumu temsil ettiğini savunanlar, bin kez düşünüp bir kez konuşmak durumundadır.

Benlik girdabında boğulan, birlikten, uyumdan, ortak akıldan nasiplenemeyen,  eleştiriye tahammül edemeyen varsa aramızda, üzgünüm ama lütfen yerinizi bilin ve bu vitrinden çekilin! 

Yeter, çevremizde fazlasıyla gerilim, ziyadesiyle kavga var!

Çok çekti bu toplum bu fevriliklerden.

Bu toplum, bu tür yetersiz, yetkisiz söylemlere, cilalı sözlere, üslupsuzluğa asla pirim vermeyecek.

Toplum, bu fahri temsilcileri (!) ciddiye almadı, almayacak.

Derneklerimizin, vakıf ve üst kurumlarımızın sıcak bakmadığı bir hareketin içinde olmayacak.

Dilim varsaydı bu işin temelinde yatan duygu, “benik”tir, “kıskançlık”tır derdim, hatta daha da ileri gider “haset” derdim, ama dilim varmıyor işte.

Kural ve kurum tanımamazlık, toplumun teveccühüne mazhar olamamış, halktan, “hükümsüzdür!” damgasını yemiştir. 

Evet, dirilişin eşiğindeki bu halkın gözü önünde, bir garip oyun oynanıyor.

Ne yazık ki bu oyunun son bölümü, seyircisiz, heyecansız oynanırken, son perde, benlik girdabında boğulmuş güzel kostümlü “haset” görüntüleriyle bitecek.

Hükümsüzdür.