Hani insan,
sevdiğine kavuşmanın heyecanının kıpır kıpı yüreğinde duyar ya?
Hani dostunu
hasretle kucaklar, ona doyasıya sarılır, kavuşmanın mutluluğu
gözlerinde parlar ya.
İnsan hani sever
ya ölesiye. Sevdayla dalıp gider ya o bitmek bilmeyen hayallere.
İşte, geçtiğimiz
günlerde bu duyguları yaşadı Kahramanmaraş.
“Kültür Şenliği”nin
davetlisi olarak Kafkasya’dan gelen ses sanatçıları, sunucuları,
dans oyuncuları, tiyatrocularıyla doyasıya kucaklaştı,
hasret giderdi.
Bir hafta süren
“Kültür Şenliği”, salon gösterileri, aile sohbetleri, büyükleri
ziyaret, tiyatro, şarkı, oyunlar, söyleşiler, espriler… ile
görenlere “Şenlik böyle olur!” dedirtti.
Kahramanmaraş,
Kafkas derneği yönetiminin titiz çalışmasıyla hazırlanan “Kültür
Şenliği”yle Kahramanmaraş uyanmak istemediği bir
rüyayı yaşadı.
Unutulmaz
sahnelerde, bazen
derin bir hasret, bazen yürekleri kavuran hüzün vardı. An oldu
sevinç gözyaşları duyguları ıslattı.
Kirpiklerden
süzülen o bir damla yaşta, ciltlere sığmayacak bir ayrılığın
hikâyesi yaşandı.
Bu birliktelik,
150 yılın hasretiyle yüreklerdeki sevda yangınını alevlendirdi.
Kafkas insanının kavruk yüreği, ilkbaharı yaşadı. Kalpler,
sevgi atmosferinde binlerce kalple buluştu. Tarihe isyanlar,
dağınıklığa öfkeler, aynı duyguları paylaşma, sevinçle kucaklaşma…
neler de neler.
Hüzün ve
mutlulukla iç içeydi. An oldu, kelimeler tükendi, an oldu ifadeler
boğazlarda düğümlendi, duygular,
düşünceler gözyaşıyla ıslandı.
İlk defa birbirini
gören, ilk defa hasretle kucaklaşan, kardeş dedelerin torunları,
samimiyeti, kardeşlik duygusunu yüreklerinin derinliğinde yaşadı.
RÜYA GİBİ BULUŞMA
Maraş,
Kafkasya’dan gelen sanatçılarla birlikte uyanmak istemediği bir
rüyayı yaşadı.
Kültür şenliği
vesilesiyle misafirlerini bağrına basan, kardeşleriyle hasretle
kucaklaşan, şarkılarda ağlayıp, oyunlarla coşan toplumumuz,
yaşlısı- genci, bayı- bayanıyla kardeş olduklarını bütün dünyaya
haykırırcasına birlikteliği yaşadı.
Ümitli yürekler,
dünyaya yüksek sesle: “Bu kültür yok olmayacak, bu kültürü
birlikte yaşatacağız!” mesajını haykırdı.
Program, vali ve
belediye başkanının makamlarında ziyaret edilmesiyle başladı. Son
derece sıcak ve anlamlı görüşmelerde karşılıklı hediyeleşmeler,
yerini samimi sohbete bıraktı.
Ana dilinde
tiyatro izlemenin, şarkı dinlemenin büyük hazzı yanında, otantik
Kafkas danslarının büyüsüyle kendinden geçen salon,
coştukça coştu.
Şarkılar,
oyunları; oyunlar, konuşmaları ve güzellikleri takip etti.
Kelimelerin çok
kifayetsiz kaldığı unutulmaz sahnelerde, mutluluk ve sevinç
gözyaşları, olan biten her şeyi en güzel şekilde anlattı.
Salonlardaki
coşku, unutulmaz güzelliklere sahne oldu.
Rüya gibi geçen
haftanın sonunda misafirlerini bağrına basan, onlarla hasretle
kucaklaşan, şarkılarla ağlayan, tiyatrolarda kahkahalarla gülen,
birlikte dans eden, birlikte nefes alıp veren toplum, yılların
hasretini gidermek için buluşmanın her dakikasını dolu dolu
yaşadı.
Meğerse gönül
konuşunca dil susar, duyguları anlatmaya kelimeler yetmezmiş. Bunu
gördük bir kez daha, bunu yaşadık en derinden.
Biz de sustuk ve
bu güzelliği, dakikalarca ayakta yüreklerimizle alkışladık.
KÖY GEZİLERİNDE
SEVİNÇ, GÖZYAŞI OLDU YÜREKLERE AKTI
Köy gezilerinde
yaşanan duygu dolu sahneleri kelimeler asla anlatamaz.
Gün boyu hasretle
kucaklaşmalarda gözyaşları sel olup aktı.
Bu kültürü
yansıtan her bir kare, her bir nesne, her bir söz, beraberinde
duygu selini getirdi. Nefesler tıkandı, gözyaşları boşaldı.
Yılların birikimi
hasret ve özlem, yerini sevinç ve mutluluğa bıraktı.
Meğer kardeşlik ne
büyük bir büyüymüş!
Siz, 150 yıl sonra
binlerce kilometreden gelin, hiç görmediğiniz, tanımadığınız
diyarlarda adını bilmediğiniz kişilerle bu kadar sıcak, bu kadar
tarifi mümkün olmayan derin, temiz, asil duygular yaşayın. İnanın
yok böyle bir şey!
İşte “asalet”
dediğimiz, “Kafkas kültürü” dediğimiz bu olsa gerek!
NASİPSİZ
VİCDANSIZLAR
Hal böyleyken,
gerek Kafkasya’daki gerekse Türkiye’deki bu samimi buluşmaları
basite alan, bu kültürel buluşmaları maddi çıkarlarına alet etmek
isteyen vicdansızların bu güzellikler karşısındaki düştükleri
komik durumu düşünmek bile istemiyorum.
Kafkasya’dan gelen
heyet yetkililerinden duyduğum, anavatan’a dönüş yapan bazı
talihsiz kişilerin Türkiye ve Türkiye Çerkesleri için sarf
ettikleri haksız ve ahlaksız ifadeleri duyduğumda inanın kanım
dondu.
Samimiyetten uzak
halleri, ideolojik ve ekonomik kaygılarıyla bu şahısların ne
yapmak istediklerini merak ediyorum.
Unutmayın,
bu geliş gidişleri baltalamaya çalışanlar, gözlerini para bürümüş,
yüreklerindeki bitmek bilmeyen hırs ve hasetleriyle ileri
geri konuşanlar, vebal altındasınız.
Sevgiden,
samimiyetten, ümitten, dostluktan yana olmayan sizler, siz ancak
birkaç kişisiniz ve bu vicdansızlığınızla kahrolup gideceksiniz.
İnsan samimiyet
demekmiş, yürek demekmiş.
Yürekten söylemek, yürekten sevmek gerekmiş.
AZİZ
ECDADIN RUHU ŞAD OLMUŞTUR
Eminim sevinç gözyaşı döken sadece bizler değildik. Karadeniz’i
geçerken kaderleri, kara bulutlar gibi kararan, her şeye rağmen
yeni bir hayata başlayan, bugün burada sevinçle torunları
kucaklaşan 150 yıl öncesinin kardeşleri, mezarlarında bu
sevinci bizimle paylaşmıştır.
Torunlar kucaklaşırken, aynı dili konuşup aynı duyguları
paylaşırken atalarımızın aziz ruhları şad
olmuştur.
Bazen akan
gözyaşı, kalpten gelen sızıdır.
Bu, yarım kalan bir aşkın son hatırasıdır.
Farkındayız, gülücüklerimizde
ve gözyaşlarımızda saklı acılarımız
var.
Bu yüzden
gözyaşlarını silerek geriye dönüp bakmak, eskileri anmak, tarihten
gerekli dersi alarak istikbale bakmak lazım.
Farklı yerlerde farklı mevsimler yaşayan, özlemi, kardeşliği
yüreğinde hisseden, bir ecdadın torunları olmaktan gurur duyan,
hayallerimize ve yaşanmadık baharlarımıza inanan herkese, gönül
dolusu selam. |