Çok isterdim
övgü
dolu ifadelerimi sürdürmeyi ama olmuyor işte
olmuyor!
İnsan,
güvendiği dağlara yağan karları görünce üzülüyor, kahroluyor.
Hani, dil
mızrak
gibi kullanılmayacaktı?
Hani, farklı düşünenlerle ötekileştirme
acizliği
yaşanmayacaktı?
Hani, gönüllere girmenin
sırlı
anahtarı tatlı söz ve mülayim tavırdı?
Olmuyor başkan, olmuyor!
Hani, en zorlu çıkmazımız
“dağınıklığı” gideriyorduk!
Hani, sevgi, hoşgörü ve sabırla
toplumu
kucaklıyorduk?
Hani, hep soydaş değil bazen de
kardeş
diyecektik?
Hani,
içinde yaşadığımız büyük toplumun dertleriyle de dertlenip, uyum
içinde birlikte çözüm arayacaktık?
Yalan mı
oldu her şey?
Olmuyor büyük başkan olmuyor,
işler iyi
gitmiyor.
İşte bak, birileri inanmasa da istemese de
barış
süreci devam ediyor.
Söyler
misiniz, bu sürecin neresindeyiz biz?
Peki, mevcut
iktidarla
biraz daha sıcak ilişkileriniz olsaydı
Suriye
çabalarınız daha güzel netice verebilir miydi acaba?
Yoksa
iktidarla yakınlaşmanızı istemeyenler mi var?
Temsil ettiğiniz kurumun kaderi mi
CHP’nin
arka bahçesi olmak?
Öyle ya,
sağ iktidarın iktidarı mı olurmuş…
“Tu kaka
onlar!”
Geç
bunları geç…
Olmuyor başkan olmuyor, ezber
bozulmuyor!
Hani, üslubumuz yumuşak,
kollarımız
geniş olacaktı?
Hani,
sabırlı, hoşgörülü ve tahammüllü olacaktık?
Hani, kültür arkadaşlığı
kadeh
arkadaşlığının önünde olacaktı?
Olmadı
başkan, olmadı!
Yoksa tüm mesainizi
21 Mayıs
ve
“Soçi“ mi alıyor sizin?
Sakın, 21 Mayıs’lar kültürel bilinci geliştirmeyi
bırakıp
ötekileştirme ve öfke değirmenine su taşımasın!
Hele de
bu 21 Mayıs!
Bakalım Türkiye ve dünya barış
sürecini konuşurken 21 Mayıs’ta Samsun’dan nasıl bir ses
yükselecek?
Dünyayı daracık pencereden seyredenlerin
kavga ve
öfke dili mi yoksa kuşatıcı hoşgörü dili
mi?
Bu sıcak süreç içinde yapılacak anma programında,
21 Mayıs’ın vereceği
mesajın
öneminin layıkıyla anlaşılmış olmasını
ne kadar isterdim!
Ah keşke,
mesajlarımız daha birleştirici daha kuşatıcı olsaydı!
Toplantılarımız, istişarelerimiz
yangından
mal kurtarma operasyonuna dönmeseydi.
Anlamıyoruz ki
kim kimden
ne kaçırıyor?
Olmadı
başkan, olmadı!
Hani,
ezber bozacaktık?
Hani,
dokunulmayanlara dokunacak, gücümüzü katlayacaktık?
Yoksa
toplum
inanmıyor mu size?
İnandıramıyor muyuz toplumu?
Korkarım bu gidişle
bazı kurumlarımız, emekli
liberallerin lokaline dönecek.
Olmuyor,
inan olmuyor!
Kuraldır, yönetici, yöneticiliğini yaptığı kitleyle,
uyumlu, ölçülü olmak
zorundadır.
Malumdur,
halkın yürekten
desteklemediği yönetici güç bulamaz ve uzun süre yaşayamaz!
İcraatlarıyla toplumunun takdirini
kazanıp kitlelere mal
olmuş büyük yöneticilerin yanında ne yazık ki
tabanını anlayamamış, kılavuzlarıyla birlikte kadehlerde boğulmuş
yöneticiler de vardır.
Hiç şüphesiz STK yöneticiliği, toplumunu
anlayabilmiş, ezberini bozmuş, samimi
kılavuzlarla çalışan,
ufku, üslubu ve hoşgörüsü olan insanların işidir.
Bu nitelikleri taşımayan başkanlar
mutlaka görevlerini sürdürmek zorundaysa görevlerini kimsenin
görmeyeceği bir yerde icra etmeleri
daha hayırlı olmaz mı?
Sayın Başkan,
her
çalışmayı gören, dinleyen,
değerlendiren, tartmayı bilen zihinler
var etrafta, bunu asla unutmayınız!
“Sen çok yaşa padişahım!”
diyenlere de fazla inanmayınız.
Olmuyor
başkan, inan olmuyor!
İnsanın aklına bazen kötü şeyler geliyor...
Ufukta doğumu bekleyen ümitlere, yeni
dostluklara, hoşgörü ve diyaloga merhaba demek dururken;
moralsizlik, ümitsizlik ve
öfkeyle, farklılıkları dışlayarak, ufukları karartarak
kalın duvarlar örmek,
hiçbirimizin hakkı olmasa gerek.
Olmuyor...
Böyle hiç olmuyor.
|