Çerkes düğününün yapıldığı
düğün salonunda akordeonumu arıyorum.
Boynu bükük akordeonumu
göreniniz var mı?
Görenlerin insaniyet
namına…
Kız Çerkes, oğlan Çerkes,
davetliler Çerkes.
Ya düğün?
Peki nasıl olur bu?
Hani akordeonumuz,
hani mızıkamız?
Hani “xabze”miz, nerede
kültürümüz, hani
düğünümüz?
Hani thamade, hani “huoh”?
Nerede zarif figürlerle
güzel Setenay?
Hani yiğit Nart, hani
Abrek?
Yoksa şu
orkestrayla dans edenler mi?
Şu davul zurnayla
oynayanlar mı?
Şu uzaklardan
mahzun ve perişan
seyredenler mi?
Yoksa orkestranın bitmesi,
mızıkanın başlanası için
ümitsizce bekleşenler mi?
Adige düğünü değil mi bu?
Yoksa,yanlış düğüne mi
geldik?
Yoksa bundan sonraki düğün
mü bizimkisi?
Bari kapanışa doğru
orkestradan bir “kâfe”
dinlesek!
Kim memnun salon
düğünlerimizden?
Bayanlar mı, baylar mı,
gençler mi, yoksa yaşlılar mı?
Teşhis ve hastalık
hepimizce malum, tedaviyse onu
bilmem işte.
Hani düğünler bizim
kimliğimizdi, vitrinimizdi?
Gani düğünlerimiz
gençlerimizin eğitim
alanıydı?
Ne kadar acı değil mi?
Kaybetmek kültürü, kimliği,
kişiliği…
Yaşamak biraz daha başkaları gibi...
Sonra yok olup…
Rahatlar mıyız acaba top
yekûn yok olunca düğünlerimiz!
Tozlu raflardaki
kamera görüntüleri
olur tesellimiz.
Anlatır
bir varmış bir yokmuş
diyerek neslimiz.
Hiçbir Çerkes, dilsiz,
düğünsüz, oyunsuz, cenazesiz Çerkesolarak yaşayabilirim demesin.
Bunlardır bizim
hayat damarlarımız.
Ne yazık ki biz araba
modelleriyle, ev fiyatlarıyla uğraşırken sinsice geliyor
yok oluş, tükeniş.
Dayandı kapımız yok
oluş.
Yunafe yaparken,
Lıbjayerken, kahkaha atarken. -Çok affedersiniz- sırtüstü
yatarken!
Niçin
yüreğimizi sızlatmıyor
düğün salonlarımızın durumu?
Neden kahretmiyor bizi köy
düğünlerimiz?
Yüreğimizi kavurmuyor mu
gençlerimizin hali, büyüklerimizin
duyarsızlığı,
ümitsizliği!
Ya davul zurna!
Ya orkestra!
Ya alkol!
Nerde, kim gördü salonda
boynu bükük mızıkayı,
akordeonu?
Nerde mahcup bayanlar,
hediyesini bırakıp kaçan yetişkinler?
Kız Çerkes, oğlan Çerkes,
davetliler Çerkes,içeriye
giremeyenler Çerkes.
Ya düğün?
Söyler misiniz nasıl ayakta
kalacağız, nasıl
yaşayacağız?
Nasıl direneceğiz yok
oluşa?
Çalmadan mızıkamız,
titremeden yüreğimiz!
Nasıl?
Eğer bu
duyarsızlık devam
ederse akıbet bellidir:
Biraz daha başkaları gibi yaşamak ve sonra
yok olup gitmek!
|