Malum, bugünlerde dünya Soçi’yi konuşuyor.
Soçi, Çerkes’ler için
sembolik ve tarihî değere
sahip bir bölge.
Bu nedenle, büyük çoğunluğu anavatanının
dışında yaşayan Çerkes’ler
için bu olimpiyatın ayrı bir önemi var.
Olimpiyat mekânı için bu organizasyona tepki
koyan, son derece rahatsız olan pek çok
Çerkes var.
Peki, ne yapmak istiyor bu Çerkes’ler?
Veya ne yapmalı?
Bir bakalım, bu
konuda toplum, özellikle
gençler, nasıl bir ruh hali içinde?
Kupkuru bir tepkisellik mi?
Yoksa tarih bilinciyle yürütülen ciddiyet ve
vakar boyutlu bir doğru
algılama hali mi?
Peki,
üst kurullarımız hangi boyutunda bu işin?
Yöneticiler ne der, ne söyler bu bağlamda?
BİLİNÇLİ GENÇLİK BÜYÜK GÜÇTÜR!
Ne yazık ki konunun esasından çok uzak,
sadece işin duygusal tepki
boyutunda olan gençlerimiz var.
Elbette olacak.
Gençlik tabii ki tepkisini koyacak.
Ama
tepkiselliğin ötesine geçmeyi de bilecek.
Okuyacak, araştıracak, tarihini doğru
öğrenecek!
Bilinçlenecek!
Kültürünün gereğini yapacak!
YÖNETİCİLER ve BÜYÜKLER GEREĞİNİ YAPMALI
Çerkes toplumunun gündeminde olan bu konu
hakkında yöneticiler ve
büyükler gereğini yapmalı.
Bu anlamda toplum,
özellikle gençler doğru
şekilde bilgilendirilmeli.
Amaç, toplumsal algıyı doğru yönetmekse,
Gençliği bilgilendirme, onları bilinçlendirme
programları, Soçi merkezli
doğru tarih algılama, kültüre sahip çıkma seansları ihmâl
edilmemeli.
Ne yapalım, ne zaman yapalım,
nasıl yapalım, soruları en doğru şekliyle karşılık bulmalı.
Toplum, özellikle gençler
deli dolu, savrulmuş, duygusal tavırlardan uzak durmalı.
Evet, gençler tepkisini hem de en canlı
şekilde vermeli.
Fakat bu tepki, mutlaka akıl ve mantık
eksenli, düşünce merkezli,
sağlam basan, soluklu tepki
olmalı.
KURU
TEPKİSELLİKLE NEREYE KADAR?
Soçi gerçeğini doğru anlamak zorundayız.
Geçtiğimiz günlerde
İstanbul Kafkas Kültür
Derneğinin organize ettiği
“Soçi ve Çerkesler” panelinde konuşan
Sayın BABAKUŞ, ne kadar beğeni ya da ne kadar tepki aldı bilmiyorum
ama Babakuş’un sağduyulu ifadeleri alkışa değer.
Ne diyor
Sezai Bey ifadelerinde:
“No
Soçi” kampanyasını gerçekçi bulmuyorum, diyor.
Boykot tutumu yerine
“Soçi gerçeğini bilmek ve
tanımak” üzerine bir çalışma yürütmemiz gerek, diyor.
Tarihte katliam yaşanmayan şehirin
olmadığını, bu nedenle Soçi’deki
olimpiyatların yapılmamasını talep etmek yerine, bunu
Soçi gerçeğini anlatmak
için bir fırsata
dönüştürmek gerektiğini söylüyor.
Ve ilave ediyor:
“Rusya’yı
düşman olarak algılamak
doğru değil. Rusya bizim için sorunlu ama
stratejik bir ortak olarak görülmeli. Soruna biraz da pragmatist
yaklaşmak zorundayız.”
Doğru
söze ne denir?
Alkışlanır!
Evet, Soçi gerçeğinde,
popülist politikalar,
kısır döngüler, öfke
diliyle kuru düşmanlıklar, yerini toplumumuzun menfaatine olan
akılcı politikalara
bırakmalı.
Bu noktada özellikle
gençler bilinçlendirilmeli.
Daha da önemlisi,
yöneticiler, tepkisellikten,
öfke dilinden uzak,
sakin ve güven verici olmalı.
Liseli öğrenci
duygusallığı yakışmıyor büyüklere.
BİR TARAFTA ACI,
KAN ve GÖZYAŞI…
Tarihin bu acı sahnesi ufkumuzu karartıp
dururken,
Acı,
kan ve gözyaşı asla unutulmamışken,
Bu hakikatler her daim
yüreğimizi dağlarken,
Soğukkanlı olmak elbette kolay değil.
Fakat yine de bize
büyük resmi görerek sakin
olmak yakışır.
Bu bunaltıcı tablo içinde, moralsizlik,
ümitsizlik ve öfkeyle
ufukları karartmak yerine, uzaklara bakıp ufukta
doğumu bekleyen yeni
ümitleri görmek yakışır.
|