Aradan bir buçuk asır geçmiş, dile kolay.
Gurbet, acı, çile dolu trajik uzun bir hikâye.
Bu zaman zarfında ne kadar birlikteliğimizi
korumuşuz, yok oluşa ne kadar
direnmişiz, ne kadar
eriyip kaybolmuşuz, tartışılır.
An itibariyle dilimiz, kimliğimiz,
gençliğimiz ne
durumda?
Ya tarih bilincimiz, ya kültürel
duyarlılığımız?
Ya kendi aramızda
diyaloğumuz, uyumumuz?
Anavatanla bağlantımız?
Duyarlılığımız ya da
duyarsızlığımız?
Geleceğimiz?
Gençliğimiz?
DERNEKLERİMİZ FETRET DÖNEMİNİ Mİ YAŞIYOR?
“2014 Mayıs’ında kültür derneklerimizin ve
dernekçiliğimizin manzara-i umumiyesine bir bakalım.
150 yıllık büyük resmi birlikte inceleyelim,
derneklerimiz, olması
gereken yerde mi acaba?
Gidişat iç açıcı mı?
Şöyle bir gözümüzde canlandıralım dernekçilik
faaliyetlerimizi.
Derneklerimizden
zihinlere yansıyan
görüntüler güven ve huzur veriyor mu insanımıza?
Yoksa dağıldık, döküldük, savrulduk mu?
Sahi derneklerimiz
fetret dönemini mi
yaşıyor yoksa?
Yani duraklama dönemi.
Zordur bu konuyu konuşmak, bu noktayı tartışmak.
Bu konuda çok ciddi öz eleştiri gerekiyor.
Bir de samimiyet ve kocaman yürek!
Fertleri, aileleri harekete geçirecek,
kültürel boyutta topluma
ışık tutacak yegâne kurumlarımız değil mi derneklerimiz?
Derneklerimiz, toplumuyla bütünleşmiş, her
kesimi kucaklamış, 150
yılın birikimini yansıtan, üreten, paylaşan enerji dolu kurumlar
olmalı değil mi?
Yoksa derneklerimiz, “Yeter ki borçtan,
harçtan kapanmasın, ne
olacak yani bir araya geldiğimiz sohbet, muhabbet ettiğimiz yerler.”
mi?
Derneklerimizi bir bir ele alalım bakalım bu
güne kadar ne yapmışlar?
150
yılda neler yapılmış yapmışız bir bakalım:
Toplumla kaç programda kaç kez bir araya
gelmişler, kaç kez kucaklaşmışlar?
Hangi kültürel eğitimi vermişler?
Gençlere ne katmışlar?
Yönetim kurulları dernekte kaç kez sabahlamışlar?
Ailelere, bayanlara ne kazandırmışlar?
Öğrencilere
eğitim bursu mu
vermişler?
Kültürel duyarlılığa sahip
gençlerin sayısını mı
arttırmışlar?
Gençlik seminerlerinde mesafe mi kat
etmişler?
Duyarsız ailelere, ilgisiz anne ve babalara
bilinç mi kazandırmışlar?
Ana
dili konusunda ne üretmişler?
Çocuklarımızın ve gençlerin derneğe ilgisini
arttırmak için hangi cazip
projeyi hayata geçirmişler?
Derneğe ilgi duyan bayanların sayısını kaça
katlamışlar?
Kaç
gazete, kaç dergi yayınlamışlar?
Kaç konser, kaç spor turnuvası düzenlemişler?
Kaç gençlik buluşması programında gençlerin
moralini, motivasyonunu
yükseltmişler?
Bunları yapmadılarsa söyleyin Allah aşkına
dernek yöneticileri ne yapmışlar?
Gençler kimlik ve kültür bunalımı yaşarken
dernek temsilcileri neyle uğraşmış?
Gençlerle kavgayı mı sürdürmüşler, okeye mi dönmüşler, çayları
mı tazelemişler?
Bu sorulara sağlıklı cevap veremiyorsak ne
olur vicdanınıza danışarak
söyleyin derneklerimizin hali içler acısı değil mi?
DERNEKLERİMİZİN BUGÜNKÜ HALİYLE BU TOPLUM NASIL KÜLLERİNDEN
DOĞACAK?
Bir bakın geldiğimiz noktada tel tel
dökülmüyor mu derneklerimiz, dernekçiliğimiz?
Fetret dönemi yaşamıyor mu kurumlarımız?
Yoksa birbirimizin gözünün içine baka baka
yok mu oluyoruz, yok
mu olacağız?
Derneklerimizi
heyecanını yitirmiş
yöneticiler yönetiyorsa.
Bu yöneticilerimizin hatırı sayılır bir
kısmı, konuşması,
duruşuyla ideali hançerliyorsa.
Derneklerimizin eğitim, bilgilendirme,
araştırma, derleme…
gibi hiçbir derdi yoksa nasıl küllerinden doğacak bu toplum?
“BU
KÜLTÜR YOK OLMUŞ” KİMİN UMURUNDA?
“Derneğin kapısını açık tutuyoruz ya kardeşim
daha ne yapalım?
“Sen boş konuşuyorsun, sen dernek
masraflarını karşılamanın dayanılmaz çilesini bilmiyorsun!”
“Dernek yönetiminde görev almak kolay mı, biz
her ay aidatlarla uğraşmaktan ölüp ölüp diriliyoruz, ne haber?”
“Açık işte dernekler, gelin oturun,
çay için, okey oynayın!
Başka ne yapacağız ki?”
“Hem düzenli şekilde
cenazelere de
katılıyoruz ya?”
“Dernekte okey oynuyoruz ya?”
“Ankara’lara kadar gidip toplantılara da katılıyoruz ya!”
“Daha ne yapacağız kardeşim, insaflı olun
biraz!”
TARİH
SİZDEN HESAP SORACAK
Siz ey toplumun sorumluluğunu üstlenen
yiğit(!) yöneticiler!
Bilmediğini de bilmeyen kahramanlar(!)
Hadi biz de size soralım, buyurun siz de
cevap verin!
Toplum adına, kültür hesabına ne yaptınız, ne yapıyorsunuz?
Bu plansız, programsız,
bu ümitsiz, bitkin haliniz
yakışıyor mu size, yakışıyor mu bize?
Söyleyin siz ne yapıyorsunuz, neden o
görevdesiniz?
Siz, unutulan dilimizin acısı, yok olan
kültürümüzün sancısıyla yönetim olarak
kaç kez dernekte
sabahladınız?
Siz, genç Nart’ların, güzel Setenay’larıın
kültürel kaynağını
beslemek için hangi çabaların içinde oldunuz?
Siz, Anavatandan gelenlerle
kardeşlik potasında
yürekleri birleştiren şenliklerin, festivallerin çıtasını mı
yükselttiniz?
Siz, maddi imkânsızlıklar içinde okul
masraflarıyla boğuşan kaç gencin eline
öğrenci bursu
tutuşturdunuz?
Siz,
kültür ve sanat programlarının neresindesiniz?
Siz,
dernek, kültür, gençlik denilince mangalda kül bırakmayan ey
dernek derebeyleri, Ey Çakırcalı Efeler,
Unutmayın bu ihmalin vebali çok ağır olacak,
er geç bu toplum sizi
sorgulayacak, tarih sizden hesap soracak!
Ey Çerkes toplumu, unutmayalım, bir ülke, bir
halk, bir toplum, “Bana
dokunmayan yılan bin yaşasın!” diyorsa, o zaman “yok oluşun
geri sayımı” başlamış demektir.
Tarih, o toplumun da yok “oluş
hikâyesi” ni yazacaktır.
21 Mayıs’ların, birlikteliğimize, kültürel
bilinçlenmemize ışık tutması temennisiyle.
|