...................
...................
150. YILIMIZA YAKIŞMADI BU PROGRAM
27.05.2014
YEMUZ Nevzat Tarakçı
...................
...................

24 Mayıs İstanbul Kartal Sahili.

Mevsim bahar lakin yüreklerde acı var.

Siyah kıyafetler içinde hasretle kucaklaşmalar.

Büyük acının 150. yılı anma programı başlamak üzere.

Bu, niteliği, içeriği, üslubu, görselliği, en önemlisi de mesajıyla 150 yıla yakışır bir program olmalı.

Olacak gibi, çünkü en azından KAFFED ve bağlı dernekler 150 haftadır(?) bu programı konuşuyor.

Mutlaka en ince detay düşünülmüş, her karesi planlanmıştır.

Zaten, 150 yıllık birikimimiz, bir buçuk asırlık tecrübemiz, güçlü bir katılımla, harika bir anma programı yapmayı zorunlu kılıyor.

Şimdi şu kalabalıkta, tanınmış sanatçılarımız, büyük yazar ve çizerlerimiz gençliğe mesajı olan Anavatandan gelmiş şöhretlerimiz vardır mutlaka.

Vardır, vardır, düşünülmüştür her şey.

Bu beklentiler benim de ruh dünyamda yeni pencereler açmış olmalı ki dostlarla birlikte Kahramanmaraş’tan kalkıp mesafeleri aşıp gönül huzuruyla kalabalığa karışmıştım.

Yıllardır, aşağı yukarı bütün 21 Mayısları görmüş, gördüğüm güzellikleri paylaşmış, eksiklikleri yüreğimde saklamıştım.

Güzellikleri paylaşmak, emeği geçenleri kutlamak bu program için de geçerli.

Başta güzel sesleriyle bizleri duygulandıran değerli sanatçılarımız olmak üzere bayan sunucumuza, duyarlı ve fedakâr katılımcılara, nefes nefese koşuşturan Kaffed yöneticilerine, Kartal Belediyesine teşekkür ediyorum.

 

“KARTALI SEVİYORUZ!”

Coşku ve heyecan eksikliğine rağmen katılım fena değildi.

Sıcak, samimi, güzel insanlarla birlikte programın her detayını derinden hissetmeye, acıyı yudumlamaya başlamıştım.

Sonrasında gerildim, gerildim ve kahroldum.

Bayrak, pankart ve cılız da olsa sloganlarla kortej alana giriyor.

Alanda görevli genç yok gibi.

Alabildiğine karışık, karmakarışık bir giriş.

Sahne olarak kullanılan daracık mekân rahatsız edici.

Sahne arkası, Kartal Belediyesine ait logo ve ifadelerle dolu. “Kartalı Seviyoruz!”

Anonsları duyan yok gibi, sahnedeki ses teşkilatı oldukça cılız.

Ne yazık ki küçücük sahnede, gençleri heyecanlandıracak profesyonel, medyatik bir sunucu da yok.

Sahne çukurda, hemen yanında küçücük bir ekran, programı izlemek için sıradan çabalar yeterli değil.

Sahne önünde protokol için hazırlanmış tam 25 plastik sandalye.

Yurtiçi ve yurtdışından gelen protokolün önünde sehpa yok, su yok…

“Ne önemi var ki bunların, yastayız!”

“Huoh” başladı, en önde olmamıza rağmen Aydemir Hocanın sesini çok zor duyuyoruz, arkadan “Ses gelmiyor!” serzenişleri. “Mikrofonun azizliği işte!”

Bu arada sahnede telaş.

Birisi, “Kartal’ı seviyoruz!” logosu olan konuşmacı kürsüsüne uluorta Adige bayrağını sallandırıveriyor.

Sonrasında bir diğeri gelip bayrağı oradan alıyor.

Devamında bir başkası tekrar bayrağı kürsüye koymayı deniyor, olmuyor…

Genel başkan konuşuyor. Daha doğrusu elindeki metni dikkat ve özenle okuyor. Konuşmanın mesajı mı dediniz? Ben bulamadım!

“Ses gelmiyor, arka taraflar hiç duymuyor!” nidalarından sonra genel başkan da mikrofonu değiştirmek zorunda kalıyor.

Ve CHP’lilerin konuşmaları.

 

“YASTAYIZ DEDİK YA KARDEŞİM!”

Telgraflar okunuyor.

Herkes bilir, programa telgraf gönderen zevatın telgraf metni veya ilgililerin isimleri okunur. Fakat ben ilk kez protokolün altının üstüne getirildiğini burada gördüm. “Ne önemi var ki yastayız!”

Çok bekledim gençlerin ilgisini arttıracak medyatik bir şahsiyeti ama nafile, “Yastayız!” dedik ya!

Kim ne derse desin vicdan sızlatan, akla ziyan manzaralarla dolu bir anma programı bu.

Manzaralar ilginç:

Programı canlandırmak niyetiyle telaşla sık sık sahneye fırlayıp bozuk mikrofonla “Herkes evinde, Çerkes sürgünde!” soğanını tekrarlarken mikrofonun azizliğine uğrayıp kalabalığın tebessümüne sebep olan KAFFED yönetim kurulu üyesi.

Alanda hiç genç yokmuş gibi çamurlu poşetle protokole su şişesi dağıtan KAFFED yönetim kurulu üyesi…

Hava kararıyor, bu arada teknik arızayla ses tamamen gidiyor ve sahne kısa bir süre sessizliğe bürünüyor. “ Olur, olur böylesi şeyler, ‘Yastayız’ dedik ya!”

 

KRAL ÇIPLAK!

Bu hoş olmayan ifadeleri elbette kahrolduğum için yazıyorum.

Bu toplumun daha iyisine layık olduğunu bildiğim, çok daha iyisini yapabileceğimize inandığım için yazıyorum.

Tabii ki en kolayı, “Çok güzel oldu!” deyip geçiştirmek.

Zor olan (her ne kadar akıl kârı değilse de) birçok insanın tepkisini çekeceğini bilerek “Kral çıplak!” diyebilmek.

Doğrudur bu ifadelere kızan, bunun için köpüren, beni farklı sıfatlarla suçlayacak olanlar alacaktır. Canları sağ olsun!

Yeter ki yalancılıkla suçlamasınlar.

Buna da cüret edemezler ya! Nasıl olsa kamera görüntüleri ve ses kayıtları ortada. Dikkatle baksınlar yeterli.

 

DÇB BAŞKAN YARDIMCISI SAHNEDE

Programın sonuna doğru, Nalçik’ten gelen DCB başkan yardımcısı Sn. gazeteci, yazar, Hafıcua Muhammed sahneye davet ediliyor.

Ne yazık ki sahnede, kürsüdeki yazıyı okumaya yetecek ışık yok!

Muhammet, o kıvrak üslubuyla geçiveriyor dalgasını:

“Elimdeki dosyada DCB başkanının anma programına özel yazısı var. Bu mesajı size iletmek durumundayım fakat benim bunu okuyabilmem için sahnede yeterli ışığın olması lazım. Eğer ben bu yazıyı bu ışıkla okumaya kalkarsam inanın gözlerim kör olur. Bani bağışlayın!”

Oldu mu şimdi?

 

NEDEN ve NİÇİN?

Alandaki ses, sahne ve sandalyeleri gören, burasını dağ başı sanacak. Yoksa cidden burası İstanbul’un merkezi değil mi?

Peki neden programın ruhuna yakışır bir sahne ve ses düzeni kurulmamış?

Neden alan, bayrak ve kırlangıçlarla süslenmemiş?

Neden profesyonel bir sunucu davet edilmemiş?

Neden beş bine yakın insana ve protokole 25 plastik sandalye reva görülmüş?

Neden birkaç sehpa ve üç beş bardak su düşünülmemiş?

Neden 1864 çelenginin denize bırakılma anında dernek başkanlarının birlikteliği sergilenmemiş?

Neden, neden?

Ufuksuzluk mu?

İmkânsızlık mı?

Ciddiyetsizlik mi?

Yoksa vurdumduymazlık mı?

Keşke programın ev sahibi KAFFED, Türkiye’nin ekranlardan tanıdığı popüler sunucularla, devasa sahnelerde, devasa ses ve görüntü cihazlarıyla 25-30 bin insanı coşkuyla bir araya getiren, alana 7.500 sandalye yerleştiren, dev ekranlarla coşkuyu daha görünür kılan, lazerlerle gökyüzüne sloganlar yazan unutulmaz programları yapan bir Anadolu derneğinin yetkilileriyle görüşseydi bari!

Katılımcılara on bin şapka, on bin broşür, bir o kadar mesaj dolu doküman dağıtmışlardı. “Keşke bunların deneyimlerinden faydalanılsaydı!” diyesi geliyor insanın.

Keşke Kartal’da bu kadar ilgisiz, bu kadar sahipsiz, özensiz bir görüntü verilmeseydi.

Türkiye’nin dört bir köşesinden çoluk çocuğuyla koşarak Kartal’a gelen bu kadar samimi, fedakâr insan, bu derece profili düşük bir programı hak etmiyor bence! Üzüldüm, çok üzüldüm, kahroldum!

Program sonrası, dinamik, samimi, gayretli genç Kaffed yönetim kurulu üyeleriyle konuştum, dertleştim. “Bir dokun, bin ah işit!

Velhasıl vaziyet hiç de iç açıcı değil.

 

150. YILI YAPAMADIK, SINIFTA KALDIK!

Merak ediyorum, programı dikkatle izleyen DÇB temsilcileri Türkiye Çerkes’leriyle ve afra, tafrasından geçilmeyen çatı kuruluşlarımızla ilgili hangi garip duygularla ayrılmıştır Türkiye’den?

Peki ya ismi toplumuzla özdeşleşen, programı ayakta izleyen Kuşha Doğan ve benzerleri bu program ve sahne görüntüleri için neler hissetmiştir?

Ama bir şeyi asla merak etmiyorum.

Acaba Kaffed’in ilk toplantısında bu program masaya yatırılır mı? Sorumluların günahı, sevabı sorgulanır mı? Aksayan yönler rapor edilir mi?” Bu soruların cevabını merak etmiyorum. Çünkü cevabını biliyorum!

Sözün özü, bu program derinlik ve estetikten uzak bir programdı.

Bu program 150. yılımıza yakışmadı.

Siz, KAFFED’in bu kadar acemiliğin, bu kadar amatörlüğün hesabını soracağını sanın.

Veya bundan sonraki 21 Mayıs anma programlarını başka bir grubun değilse profesyonel bir kadronun yapacağını düşünün.

Ben de derim ki; yaklaşan ayak seslerini bu programda çok daha net duyduğum dip dalga galiba mantaliteyi değiştirecek gibi!

Derinliği ve estetiği yüksek anma programlarında buluşmak temennisiyle.