Sanıldığından da zordur “farklı
düşüncelere” saygı duymak.
“Bu
düşünceye asla katılmıyorum ama düşünce sahibine saygı duyuyorum!”
diyebilmek insan için başlı başına bir erdem olsa gerek.
Gel gör ki çoğu zaman
insani zaaflarımız
ufkumuzu karartıyor.
Öfkelerimiz, istismarlarımız ve hafifliklerimiz bu erdemi yok
ediyor.
“Siz benden farklı düşünebilirsiniz, bunda
bir anormallik yok, belki de sizin düşünceniz doğrudur!”
diyemiyoruz.
Bu durumda
akıl tutuluyor,
kalp köreliyor ve
yanlışlıklar zinciri başlıyor.
FARKLI DÜŞÜNCELERE NE KADAR SAYGILIYIZ?
Galiba toplum olarak farklı düşüncelere
gereği kadar tahammüllü
değiliz.
Oysa farklı düşünceler, insanı farklı
yönlerden zenginleştirebilir.
Herkesin farklı hayatı,
farklı tercihleri ve
farklı düşüncelerinin olması normal değil mi?
“Sevgiyi bilmeyen ve eleştiriye açık
olmayan düşüncede
ilerleyemez.” düsturunca biz bu tahammülsüzlüğümüzden dolayı ya
yerimizde sayıyoruz ya da tamamıyla
realiteden kopuyoruz.
Zaten,
kalbini ve vicdanını
körelttiği halde düşünür olabilmiş tek insan tanıyan da
yoktur.
Evet, farklı düşünce değerlerini ve
kavramları
içselleştirebilmek zordur, hem de çok zordur.
Keşke bizim gibi düşünmeyenlere karşı daha
tahammüllü olabilsek!
HOŞGÖRÜ ve TAHAMMÜL
Düşüncede ileriye gitmenin, fikirde
olgunlaşmanın, ufukta yükselmenin, iç zenginlikleri keşfetmenin
yolu “farklılıkları anlamada
tahammül” den geçer.
İşte bütün mesele burada: sevgi, tahammül,
hoşgörü…
Bilirsiniz, insanın içinde bir olumlu bir
de olumsuz tarafı vardır.
İnsan bazen yeniliverir
içindeki olumsuzluklara
ve başlar pişmanlık.
Kibrimiz, kendimizi beğenmişliğimiz,
öfkelerimiz, plansızlıklarımız… yok eder güzelliklerimizi.
Demek ki insanın kendisini başkalarından
değil, en önce
kendisinden, kendi olumsuz yönlerinden, koruması gerekiyor.
İNSAN KENDİNİ YENİLEMELİ
Ruhun terbiyesi, kalbin tasfiyesi için
insanın her sene semavi bir
rehabiliteye ihtiyacı
vardır.
Müslümanlar için bu günler,
Ramazan ayı, bu
rehabilite için iyi bir vesile, güzel bir fırsattır.
İnsanın bu kutlu zaman diliminin
kendine özgü
güzelliklerini ve insan gönlüne akseden zevk ve lezzetlerini
kâmil manada duyup tadabilmesi ancak
bu ayın bir iç muhasebe,
ciddi bir temizlenme süreci kabul edilmesiyle mümkündür.
İnsan, bu kutlu zaman dilimiyle öyle
bütünleşmeli ki bu günlerin insan ruhuna neler fısıldadığını
derinden duymalı,
layıkıyla hissedebilmeli ve gereğini yerine getirebilmelidir.
Kendisini yenileme gibi bir gayretin içinde
olmayan, hal ve hareketlerinde ciddiyeti yakalayamayan insanların
bu içe doğru derinleşme,
bu ruhen yenilenme, bu melekleşme sürecinden istifade etmesi
oldukça zordur.
ALLAHIM GÖNLÜMÜZÜ AŞKLA TUTUŞTUR
Hayatın
gerçek derinlik ve
enginliğini kalp ve ruh ufkuyla kavrayan samimi güzel insanlar
ne mutlu size.
Kalbimize iman
meşalesini yakan yüce
Mevlâ, ne olur şu kutlu günler hürmetine yok oluşun eşiğindeki bir
kültürün sahipleri olan bizlerin gönlünde
sevgi, kardeşlik,
samimiyet ve gayret meşalesini de yak!
Yak ki gönlümüz
aşkla tutuşsun,
sevgiyle dolsun!
Yak ki “ben”ler “biz” olsun.
Yak, yak ki
bu kültür yok olmaktan
kurtulsun!
|