Yıllar önce ılık bir sonbahar akşamı.
Değerli bir meslektaşım telaşlı bir şekilde
yanıma yaklaşarak:
“Sana bir şey soracağım, ne olur alınma ve beni yanlış
anlama!” dedi.
Neymiş bu kadar
önemli soru, merak ettim, dinliyorum, dedim.
“Bilirsin,
yıllardır dostuz seninle,
seni ne çok sevdiğimi de bilirsin. Bu yüzden olsa gerek
Çerkesleri de çok severim.”
Eeee ne varmış
bunda, ben de seni çok severim!
“Dur canım,
dinle. Şeyy… Yakında derneğinizin seçimi mi varmış?”
Evet, doğrudur,
iki hafta sonra.
“Siz,
dernek başkanlığı
düşünüyor musunuz?”
Hayırdır,
nerden çıktı bu dernek ve seçim işi, seninle hiç konuşmazdık bu
konuları.
“Lütfen cevap
verin, dernek başkanlığı düşünceniz var mı sizin?”
Sevgili dostum,
ben, bu ilde dernek yönetiminde en uzun süre görev almış birkaç kişiden biriyim.
Ben görevimi
yaptım, nöbetini savdım.
Gençler yetişiyor, yetişti, bundan sonra görev onların…
“Siz, dernek
başkanlığına adaymışsınız hem de
güçlü bir kadroyla.”
Dostum, inan
söylediklerinizden hiçbir şey anlamadım, lafı nereye getireceksin
çok merak ediyorum.
“O halde
anlatayım, dinle: Dün öğretmen evi salonunda bir arkadaşı bekliyordum. Gazetelere göz
atarak vakit doldururken bir ara,
etrafta fısıltılar arasında
adınız geçti. “
“Çaktırmadan etrafa
baktığımda her haliyle Çerkes olduğu belli olan
kır saçlı üç yaşlı adam ateşli bir şekilde dernek mevzusunu
konuşuyordu. Ana tema
sizdiniz. Belli etmeden dakikalarca dinledim.“
“Sohbet
ateşlenerek devam etti.
Sizin için söylenmedik laf kalmadı. Meğer siz ne kötü, ne fena
ne korkunç bir insanmışsınız!”
“Duyduklarım
karşısında adeta çılgına döndüm. Burada,
pervasızca yerin dibine batırılan kişi benim otuz yıllık
dostumdu. Avazımın çıktığı kadar ‘Yalancılar,
iftiracılar!’ diye bağırmak istedim.
“Zor tuttum
kendimi, Çerkes büyükleri böyle dedikodu yapar mı, böyle iftira
atar mı? Yaşınıza, başınıza yakışmıyor bu hal,
siz nasıl Çerkes’siniz?
diye haykırasım geldi!”
“Söyle hocam,
söyle Allah aşkına bunlar
kim, bu hâl neyin nesi?”
Donup
kalmıştım, yutkundum, bir daha, bir daha yutkundum…
Kelimeler tükenmişti…
Ne diyebilirdim ki?
Utandım,
kızardım, yerin dibine
girdim. Toparlanmaya çalışarak:
Olur mu canım
öyle şey, bunda bir yanlışlık var! Bizim
büyüklerimiz bu tarz dedikodu yapmaz, mutlaka yanlış
anlaşılmıştır. Hem biz bir
aileyiz, bizde sorunlar yerinde, yani dernekte istişareyle,
yüz yüze konuşarak halledilir. Bizde bu tür
çirkin dedikodular
olmaz!
“Peki, kim
bunlar, bu kadar seviyesiz ve ağır eleştiriyi pervasızca uluorta
meydanda nasıl yapar?
Senden ne istiyor bunlar? Biz bir aileyiz diyorsun, aile böyle
mi olur Allah aşkına!”
“Bu yaşa gelmiş
insanlar böyle çirkin dedikodu yapar mı? Hani istişare, hani dayanışma, hani
ortak akıl? Yoksa bunlar
toplumunuzun mafyası mı, akıl babası mı?”
“Hem anlamadım
ki sizin dernek yönetiminiz
üç kişi tarafından öğretmenevi lobisinde mi kuruluyor.
Sizde yönetim, seçimle
değil de atamayla mı oluşuyor?
“Derneğin
problemlerini buraya taşımanın, burada tartışmanın, sorunları
burada ifşa etmenin
nasıl bir mantığı olabilir,
kim bunlar, bunlar ne yapmaya çalışıyor, yazık, çok yazık!”
“İnan
bu üç yaşlı Çerkes,
benim Çerkeslerle ilgili bütün
hayallerimi yıktı, keşke bu günü yaşamamış olsaydım, keşke
gitmeseydim öğretmenevine!”
Tek kelime edemedim, hiçbir şey
söyleyemedim.
Dilim varmadı, vicdanım almadı.
Yutkundum, sustum.
İçimden, en derin içimden,
“Onlar toplumumuzun akıl
babaları, kimse ses çıkartamaz onlara!” diyemedim.
Sustum, yutkundum.
Ey bilge insan
Jabağı, biliyorum,
“thamde” maskesiyle “Xabze” adına bu yapılanlar kemikleriniz
sızlatıyor.
Biliyorum, bu
benlik ve haset eksenli
uğraşlar, pak ruhunuzu rencide ediyor.
Ama ne yapalım, oluyor işte böylesi de.
Her şeye rağmen ümitliyiz. Birileri
toplumu ayrıştırırken,
bölüp parçalarken, o birileri herkesi kör, âlemi sersem sanırken,
diğer birileri, sabır ve hoşgörüyle,
samimiyet ve gayretle
toplum hizmetinde koşmaya devam edecek.
Umuyoruz ki bundan sonra, toplumun uyum ve
birlikteliğine kasteden,
benlik ve haset duygularıyla toplumu hançerleyen talihsizlere
fırsat verilmeyecek!
Umuyoruz ki duyarlı thamadeler bu
olumsuzluklar karşısındaki dik duruşlarını sürdürecek!
Gençler, dernek yönetimlerinde görev ve
sorumluluk alma konusunda daha duyarlı daha istekli olacak.
Büyükler, gençlere daha çok güvenecek.
Bu sayede “bze” ve “xabze” daha etkili çalışacak, birikmiş dağ gibi sosyal ve
kültürel problemler çözüme ulaşacak.
Ey büyük insan Jabağı, muazzez
ruhun şad olsun.
Her şeye rağmen
ümitler yeşerdi, yeşeriyor.
Sen rahat uyu!
|