Çok yorgundu, üzgündü, sesi titriyordu.
Biz, dernek yönetimi
olarak çok güzel işler yaptık, diyerek söze başladı ve devam etti:
Meselâ cenaze
işlerinde oldukça başarılıyız.
Yönetim olarak neredeyse her cenazeye katıldık.
Cenaze deyip geçmeyin.
Kültürümüzün önemli öğelerinden biri değil mi cenaze?
Size, yaptığımız diğer çalışmaları kısaca anlatayım.
İşte başarıyla gerçekleştirdiğimiz etkinliklerden bazıları:
BİR
Yönetim kurulu
toplantılarını düzenli şekilde yapalım istedik.
Hizmet üretmek için bu son derece önemliydi.
Fakat ne yazık ki olmadı, yapamadık.
İşi, gücü olanlar oldu,
bir araya gelemedik.
Çalışma takvimini
oluşturamadık.
Baktık ki toplantısız da oluyormuş.
Hadi, bu da böyle olsun
dedik!
İKİ
“Ana dili”
dedik durduk.
Dil olmadan kültür olur mu,
bunu biliyorduk.
Ama ne yazık ki bu konuda da gereğini yapamadık.
Ve sınıfta kaldık.
ÜÇ
Hiç olmazsa yılda bir
“istişare toplantısı” yapalım dedik.
İnanın bunu çok istedik ama olmadı, olmuyor işte, ne bileyim ben
olmuyor!
Aslında istişare toplantıları yapmanın çok
gereği de yokmuş zaten.
Hem sonra kime danışacaksın,
neyi soracaksın, neyi
öğreneceksin?
Geç bunları geç!
Hem kimin umurunda ki yönetimin ne yapıp yapmadığı?
Bakıyorum da iki yıl boyunca
tek bir istişare programı
bile yapmamışız.
Bir şey mi kaybettik, yok!
Hadi toplumumuza sorun bakalım,
kaç kişi durumun farkında?
Peki, kaç kişi rahatsız bundan ve kaç kişinin toplantılarda
söylenecek sözü var?
Bunları geçeceksin
dostum, geçeceksin!
Biz geçtik!
DÖRT
Üniversite öğrencilerine “eğitim
bursu” verelim, dışardan gelen öğrencilere
ev, yurt ayarlayalım
gibi düşünceler aklımıza gelmedi değil.
Ama ne yazık ki olmadı.
Zahmetli iş bunlar.
Zaten çok gereği de yok!
BEŞ
Gençler sık sık bir araya gelsin,
“toplantılar, beyin
fırtınaları, gençlik seminerleri…” düzenlensin, istedik
olmadı.
Bu gençler var ya çok
uyumsuz, çok lüzumsuz bunlar!
Anladık ki gençler olmadan da oluyormuş bak!
Nasıl isterlerse!
Hem bize genç olmayanlar
yeter!
ALTI
Miniklerin, gençlerin
“folklor çalışmaları” nı unuttuk sanmayın.
İnanın “halk oyunları”
nın önemini biliyoruz ama
şey, şey oldu, yani olmadı.
Ya bu aileler, bu gençler var ya!
Çok zor
bu toplumda iş yapmak.
Aileler uzak, minikler gelmiyor, gençler yok!
Gelmezlerse gelmesin canım!
Bize “lokal” yeter.
YEDİ
Kadınlar için de güzel ve
etkili program düşüncelerimiz vardı.
Neler neler düşündük onlar için.
Ama yok, olmazsa olmuyor
işte.
Ulaşamadık kadınlara.
Onlar da küstü bize.
Çok da umurumuzdaydı sanki!
SEKİZ
“Xabze”
toplantıları yapabilsek iyiydi, yapamadık!
Ama düşünmedik değil!
Yaşlılarımızın da ümidi
kalmadı zaten.
Toplumumuzda vurdumduymazlık diz boyu canım!
Canları isterse!
DOKUZ
“Proje, akademik araştırma, seminer, şenlik, panel, sergi,
sempozyum…” onlar zaten bize
birkaç numara büyüktü.
İlgilenmedik bile!
ON
Dolu dolu sosyal, sanatsal
ve kültürel program yapan derneklerimiz de varmış.
Ama biz yapamadık.
Bize, “Siz, niye bir şeyler yapmadınız, yapmıyorsunuz, niçin
kocaman iki yılı heba
ettiniz, bu vebali nasıl taşıyacaksınız?” diyen bir üyemizin
olduğunu sanıyorsanız, yanılıyorsunuz!
İnanın toplumumuzun böyle
bir derdi yok!
Derdi, dertsizlik bu toplumun!
Kardeşim açıkçası, bu hoca
bu camiye yeter de artar bile!
Hani, “celladına âşık
olama” hikâyesini bilirsin.
Plansızlığımıza, programsızlığımıza, dağınıklığımıza, kavga ve
gürültümüze, hizmet
üretemeyişimize rağmen bize âşık olanlar bile vardır.
Bakarsınız malum
senaryolar yine yazılır, yine bizim bir dönem daha görevde
kalmamız sağlanır.
Ve dahi “bakarsın mevsim
Akdeniz olur!”
“Yok artık!”
demeyin.
Var artık!
“BİZİ STATİKO MAHVETTİ!”
Yönetici arkadaşım yorgundu, doluydu, dertliydi.
Bir dokunup bin ah işitmiştim.
Konuyu toparlayalım, dedi ve devam etti:
Açıkçası bizi, kendisini toplumumuzun
akıl babası sanan birkaç
kişi mahvetti.
Yaşlıların ümitsizliği,
yetişkinlerin ürkekliği, gençlerin ilgisizliği cabası.
Biz yönetime gelirken telaş ve heyecanla geldik yani bir nevi
emrivaki!
Bu yüzden olsa gerek bu işleri basite aldık.
Sosyal, sanatsal ve kültürel
işler kendi kendine gider
sandık ve aldandık!
Olmayınca ümidimizi
kaybettik sonra da tükendik.
Toplumu kucaklamak yerine insanları ayrıştırdık hatta
ötekileştirdik!
CENAZE DİYORUM YAHU!
“Yahu bu anlattıkların hizmet mi hezimet mi?” dersen gel hiçbir
şey deme!
Deme, çünkü işimiz
gerçekten çok zordu bizim.
Biz, yöneticiler bir araya
gelemedik, ekip olmadık.
Rüzgârın önünde savrulup
gittik.
KİM KAYBETTİ?
Velhasıl, dernekçilik
yapamadık, bu işi
elimize yüzümüze bulaştırdık.
Hizmet üretemedik, toplumu kucaklayamadık.
Düğün dedik, cenaze dedik
günü kurtarmaya çalıştık.
Olmadı, olmadı!
Kazananı yok bu talihsiz
senaryonun.
Ama kaybedeni belli:
Toplumumuz!
“ÖLÜM VAR EY GAFİLLER ÖLÜM!”
“Peki, siz yönetim kurulu olarak neyle övünüyorsunuz?” derseniz
ben de derim ki:
Cenazelere gittik be yahu!
Ne dili, ne kültürü ne kimliği?
Ölüm var ey gafiller
ölüm!
Yönetici arkadaşım bu cümlelerle sözünü tamamladı.
Vakit geç olmuştu, vedalaşıp ayrıldık.
|