...................
...................
“BİR KÖTÜ, BİRKAÇ DAHA KÖTÜ HABER!”
27.10.2014
YEMUZ Nevzat Tarakçı
...................
...................

Çok yorgundu, üzgündü, sesi titriyordu.

Biz, dernek yönetimi olarak çok güzel işler yaptık, diyerek söze başladı ve devam etti:

Meselâ cenaze işlerinde oldukça başarılıyız.

Yönetim olarak neredeyse her cenazeye katıldık.

Cenaze deyip geçmeyin.

Kültürümüzün önemli öğelerinden biri değil mi cenaze?

Size, yaptığımız diğer çalışmaları kısaca anlatayım.

İşte başarıyla gerçekleştirdiğimiz etkinliklerden bazıları:

 

BİR

Yönetim kurulu toplantılarını düzenli şekilde yapalım istedik.

Hizmet üretmek için bu son derece önemliydi.

Fakat ne yazık ki olmadı, yapamadık.

İşi, gücü olanlar oldu, bir araya gelemedik.

Çalışma takvimini oluşturamadık.

Baktık ki toplantısız da oluyormuş.

Hadi, bu da böyle olsun dedik!

 

İKİ

“Ana dili” dedik durduk.

Dil olmadan kültür olur mu, bunu biliyorduk.

Ama ne yazık ki bu konuda da gereğini yapamadık.

Ve sınıfta kaldık.

 

ÜÇ

Hiç olmazsa yılda bir “istişare toplantısı” yapalım dedik.

İnanın bunu çok istedik ama olmadı, olmuyor işte, ne bileyim ben olmuyor!

Aslında istişare toplantıları yapmanın çok gereği de yokmuş zaten.

Hem sonra kime danışacaksın, neyi soracaksın, neyi öğreneceksin?

Geç bunları geç!

Hem kimin umurunda ki yönetimin ne yapıp yapmadığı?

Bakıyorum da iki yıl boyunca tek bir istişare programı bile yapmamışız.

Bir şey mi kaybettik, yok!

Hadi toplumumuza sorun bakalım, kaç kişi durumun farkında?

Peki, kaç kişi rahatsız bundan ve kaç kişinin toplantılarda söylenecek sözü var?

Bunları geçeceksin dostum, geçeceksin!

Biz geçtik!

 

DÖRT

Üniversite öğrencilerine “eğitim bursu” verelim, dışardan gelen öğrencilere ev, yurt ayarlayalım gibi düşünceler aklımıza gelmedi değil.

Ama ne yazık ki olmadı.

Zahmetli iş bunlar.

Zaten çok gereği de yok!

 

BEŞ

Gençler sık sık bir araya gelsin, “toplantılar, beyin fırtınaları, gençlik seminerleri…” düzenlensin, istedik olmadı.

Bu gençler var ya çok uyumsuz, çok lüzumsuz bunlar!

Anladık ki gençler olmadan da oluyormuş bak!

Nasıl isterlerse!

Hem bize genç olmayanlar yeter!

 

ALTI

Miniklerin, gençlerin “folklor çalışmaları” nı unuttuk sanmayın.

İnanın “halk oyunları” nın önemini biliyoruz ama şey, şey oldu, yani olmadı.

Ya bu aileler, bu gençler var ya!

Çok zor bu toplumda iş yapmak.

Aileler uzak, minikler gelmiyor, gençler yok!

Gelmezlerse gelmesin canım!

Bize “lokal” yeter.

 

YEDİ

Kadınlar için de güzel ve etkili program düşüncelerimiz vardı.

Neler neler düşündük onlar için.

Ama yok, olmazsa olmuyor işte.

Ulaşamadık kadınlara.

Onlar da küstü bize.

Çok da umurumuzdaydı sanki!

 

SEKİZ

“Xabze” toplantıları yapabilsek iyiydi, yapamadık!

Ama düşünmedik değil!

Yaşlılarımızın da ümidi kalmadı zaten.

Toplumumuzda vurdumduymazlık diz boyu canım!

Canları isterse!

 

DOKUZ

“Proje, akademik araştırma, seminer, şenlik, panel, sergi, sempozyum…” onlar zaten bize birkaç numara büyüktü.

İlgilenmedik bile!

 

ON

Dolu dolu sosyal, sanatsal ve kültürel program yapan derneklerimiz de varmış.

Ama biz yapamadık.

Bize, “Siz, niye bir şeyler yapmadınız, yapmıyorsunuz, niçin kocaman iki yılı heba ettiniz, bu vebali nasıl taşıyacaksınız?” diyen bir üyemizin olduğunu sanıyorsanız, yanılıyorsunuz!

İnanın toplumumuzun böyle bir derdi yok!

Derdi, dertsizlik bu toplumun!

Kardeşim açıkçası, bu hoca bu camiye yeter de artar bile!

Hani, “celladına âşık olama” hikâyesini bilirsin.

Plansızlığımıza, programsızlığımıza, dağınıklığımıza, kavga ve gürültümüze, hizmet üretemeyişimize rağmen bize âşık olanlar bile vardır.

Bakarsınız malum senaryolar yine yazılır, yine bizim bir dönem daha görevde kalmamız sağlanır.

Ve dahi “bakarsın mevsim Akdeniz olur!”

“Yok artık!” demeyin.

Var artık!

 

“BİZİ STATİKO MAHVETTİ!”

Yönetici arkadaşım yorgundu, doluydu, dertliydi.

Bir dokunup bin ah işitmiştim.

Konuyu toparlayalım, dedi ve devam etti:

Açıkçası bizi, kendisini toplumumuzun akıl babası sanan birkaç kişi mahvetti.

Yaşlıların ümitsizliği, yetişkinlerin ürkekliği, gençlerin ilgisizliği cabası.

Biz yönetime gelirken telaş ve heyecanla geldik yani bir nevi emrivaki!

Bu yüzden olsa gerek bu işleri basite aldık.

Sosyal, sanatsal ve kültürel işler kendi kendine gider sandık ve aldandık!

Olmayınca ümidimizi kaybettik sonra da tükendik.

Toplumu kucaklamak yerine insanları ayrıştırdık hatta ötekileştirdik!

 

CENAZE DİYORUM YAHU!

“Yahu bu anlattıkların hizmet mi hezimet mi?” dersen gel hiçbir şey deme!

Deme, çünkü işimiz gerçekten çok zordu bizim.

Biz, yöneticiler bir araya gelemedik, ekip olmadık.

Rüzgârın önünde savrulup gittik.

 

KİM KAYBETTİ?

Velhasıl, dernekçilik yapamadık, bu işi elimize yüzümüze bulaştırdık.

Hizmet üretemedik, toplumu kucaklayamadık.

Düğün dedik, cenaze dedik günü kurtarmaya çalıştık.

Olmadı, olmadı!

Kazananı yok bu talihsiz senaryonun.

Ama kaybedeni belli:

Toplumumuz!  

 

“ÖLÜM VAR EY GAFİLLER ÖLÜM!”

“Peki, siz yönetim kurulu olarak neyle övünüyorsunuz?” derseniz ben de derim ki:

Cenazelere gittik be yahu!

Ne dili, ne kültürü ne kimliği?

Ölüm var ey gafiller ölüm!

Yönetici arkadaşım bu cümlelerle sözünü tamamladı.

Vakit geç olmuştu, vedalaşıp ayrıldık.