Hani derler ya “İzahı yapılamayanın mizahı
yapılır.”
Tam da
bu sahneyi oynuyoruz.
ADDER’in
“şahane yeni buluşu(!)”
vizyonda.
Oyuncular, seyirciler,
yapımcılar, finansörler,
yönetmenler…
Bilmem ki kaçımız bu
trajikomik sahneyi
seyrederken “Ey ADDER,
bilim bunu reddeder, sana inananlar bu komik hale ne der?”
diyebiliyoruz!
ADDER’İN HARİKA BULUŞU(!)
ADDER’in bu harika(!) buluşunu
“alfabe, toplum ve tarih”
bağlamında yorumlamaya,
dil ve edebiyat okumuş birisi olarak bilgim kifayet etmiyor.
Olan, yine toplumun birlikteliğine oldu,
toplumumuzun, “nur topu”
gibi bir de “alfabe”
sorunu oldu.
Hayırlı olsun!
KAFFED SAHNESİ
ADDER sahnesinde
“bu bilimden nasipsiz
çalışma” sahnelenirken
KAFFED sahnesi neyi oynuyor?
Bakın KAFFED’in konuyla ilgili açıklamasına.
“ADDER Latin Alfabe
müfredatının kabul edilmiş olması, tamamen siyasi ve idari
kaygılarla alınmış bir karardır. Bu konu ile
görüşlerimizi aktarmak üzere ilgili
müsteşar ve Bakandan
randevu taleplerimiz ise cevapsız bırakılmıştır.”
Bu ifadenin meali, “Biz, yetkililerden
randevu bile
alamıyoruz!”
İşte
asıl problem burada!
Somut örneklerle anlatayım.
KAFFED GENEL KURULU
Yıllar önce,
KAFFED genel kurulu
yapılıyor, salondayız.
Davetliler arasında,
iktidar ve
ana muhalefet
partisinin etkili iki ismi de var.
Bu iki isim beni heyecanlandırıyor.
“Demek ki diplomasiyi öğreniyoruz!” diye seviniyorum.
“Toplumumuzun
“ana dili” problemi,
ancak iktidarlarla yapılacak işbirliği ile çözülebilir.” diye
düşünüyorum.
Her iki siyasi davetli de
mikrofona gelerek
güzel şeyler söylüyor, ikisini de alkışlıyorum.
Ve siyasiler, çok geçmeden salondan
ayrılıyor.
KAFFED GENEL BAŞKANI: “SİYASİLER DE KİM OLUYOR!”
O da ne, dönemin
genel başkanı
mikrofonu alıyor eline ve salona, oldukça alaylı bir ifadeyle,
“Bunlar böyle işte,
ağzımıza bir parmak bal çalıp gidiyorlar!” diyerek yine
tribüne oynuyor, çözüm
ortağı olması gereken makam ve mevkileri
küçümseyerek ezberini
tekrarlıyor.
Daha da garibi, bu tuhaflığı
salon da alkışlıyor.
KAFFED: “MÜSTEŞAR VE BAKANDAN RANDEVU ALAMIYORUZ!”
KAFFED yetkililerinin bu kuru-sıkı halini, bu
talihsiz üslubunu, farklı bölgelerdeki
toplantılarda,
festivallerde ve değişik
açılış konuşmalarında
da gördük, izledik, üzüldük, kahrolduk!
Kaç kez, başımızı eğerek
“Neredesin ey üslup!” dedik.
Dünkü Kaffed böyleyken bugünkü KAFFED de
“Biz, bakanlık yetkililerinden
randevu alamıyoruz!”
diyor!
Ya
dün yapılan yanlış ya da
bugün yapılan!
KAFFED, Türkiye’deki Çerkesleri temsil eden
en büyük çatı kuruluşu
değil mi?
Bu ülkenin asayiş ve huzur sevdalısı
Çerkeslerin kredisi bu
kadar mı düştü?
Sizce de bu konu, en az
ADDER’in durumu kadar
vahim değil mi?
MÜSTEŞARLA GÖRÜŞEBİLMENİN YOLU BU OLMAMALIYDI!
Sayın Genel Başkan,
sokaklara çıkmadan da
Müsteşarla, Bakanla, Başbakanla, Cumhurbaşkanıyla
görüşebilmeliydiniz!
Bunun yolu önceden yapılmalıydı!
Hani biz
7 milyonluk bir
toplumduk?
Sayın Genel Başkan,
seçim arifesinde,
iktidar partisi nasıl oluyor da size
randevu vermiyor?
Bakanlıktan her randevu almak isteyen
her STK sokaklara inip
basın açıklaması mı yapıyor?
Bu
işte bir yanlışlık yok mu?
Bizde suç yok mu?
KAFFED ve BÜYÜK ZAFER!
Ve Çerkes toplumunun temsilcisi, toplumun
en büyük çatı kurumu
Kaffed, sonunda bakanlık
yetkilileriyle görüşmeyi başardı!
Tebrikler KAFFED!
BİZ,
SORUNLARIMIZI “JABAĞI” İLE ÇÖZELİM!
Anlaşılan o ki biz, bu diplomasi bilmez
halimizle, başta ana dili problemi olmak üzere, ekonomik ve
kültürel dağ gibi
sorunlarımızı iktidarla, muhalefetle değil
“JABAĞI” ile
çözeceğiz!
Öyle ya, biz Çerkes’iz,
siyasiler de kim oluyor?
Bu işlerden ne anlar
Hüseyin ÇELİK!
Ne anlar
Emine Ülker TARHAN!
Hadi “wunafe”ye devam!
Nerede kalmıştık?
Evet,
21 Mayıs’ı konuşuyorduk!
“ÇATI”NIN ÇITASI İYİCE DÜŞÜYOR!
“Ey basın mensupları, ben KAFFED genel
başkanı, ama ne yazık ki biz, bakanlık yetkilileriyle
görüşemiyoruz. Üzgünüm ama
randevu bile alamıyoruz, çaresiziz!”
Medyaya yansıyan
görüntü bu!
Üzücü, onur kırıcı!
KAFFED, milyonlarca Çerkes’in temsilcisi
değil de marjinal bir
grubun sözcüsü sanki!
Kim istemezdi ki Kaffed, bu
akla ziyan alfabe sorununu
sokaklara düşürmeden basiret ve diplomasiyle suhuletle çözsün.
Ama olmuyor işte.
“Bodoslama” eylemlerle bu işler böyle oluyor.
Neredesin ey basiret?
Neredesin ey diplomasi ve ey samimiyet?
|