Kısa, öz ve
damardan bir yazıdır
bu.
Ezber bozan, hakikati
haykıran.
Belli ki yazı, bir emeğin
ürünü.
Bir beyin gücü,
iyi bir gözlemin, ciddi
bir araştırmanın ürünü.
Yazıyı, nefes almadan
okursunuz.
Su misali içersiniz kana
kana…
Tadı, damağınızdadır.
Sonra,
yazıyı “beğen” irsiniz.
Daha sonra da yorum
yazarsınız.
Teşekkür yazısı.
Ya da eleştiri…
Ve beklersiniz.
“Görün bakın bu yazı,
çok beğeni ve bir o kadar
da yorum alır!” dersiniz.
Beklersiniz!
Ama yanılırsınız.
Hem de fena halde!
Takipçiler, çoğu zaman
pas geçer bu tür
düşünce yazısını.
Kim okuyacak şimdi?
Kim düşünecek?
Zordur düşünmek.
O, şimdi
müsait değildir.
Onun şimdi yazı okumaya,
duygu ve düşünce yorumlamaya ne iştahı vardır ne de zamanı.
Bakar ve geçer.
O da ne, bir başka paylaşım,
yüzlerce beğeni ve
yüzlerce yorum almış.
Şaşırıp kalırsınız.
Bu ne iş?
Bu ne ilgi?
Niçin bu kadar yorum ve bu
kadar beğeni almış bu paylaşım?
Bu düşünce,
kafanızı kurcalar durur.
Sahi bu kadar ilgi gören
paylaşım neymiş?
Paylaşım, bir fotoğraf.
Ya bir
mangal ya da bir
kahvaltı sofrası
fotoğrafı.
Ne diyelim,
afiyet olsun!
Karınlar doysun.