Sen,
Çerkes bir anne - babanın biricik evladısın.
Sağlıklısın, akıllısın.
Bak evlilik yaşın da geldi.
Bir
Çerkes’le evlenmek ister misin, bilmiyorum.
Ama sen
bir Çerkes’le evlenemezsin!
Senin
küçüklüğünü de bilirim.
Herkes
düğüne, derneğe giderken
sen evde pineklerdin.
Arkadaşların dernekte
sohbet, muhabbet için bir araya gelirken sen
bahaneler uydurur bu
ortamlardan kaçardın.
Müsaade
etmezdi ki annen - baban.
Gidemezdin, kimseyle görüşemez, kimseyle tanışamaz, eğlenemezdin!
Yok iş,
yok ders, yok sınav,
yok meslek, yok istikbal…
Evdeydin.
Evde
işinle, derslerinle baş başaydın.
İyi mi
oldu, kötü mü oldu,
bilmiyorum.
Ama bak
hedefini tutturdun.
Çok güzel bir okuldasın.
Harika bir
bölüm!
Okuyorsun.
Ya
diğerleri?
Diğer
arkadaşların?
Acaba onlar hala düğün, dernekle mi
meşguller?
Yoksa
“ana dili” kursuna mı
gidiyorlar?
Hala
“kaşen” muhabbeti
sürüyor mu?
Ya
“Kâfe”…
Adım adım
ilerledin.
Hedefin
belliydi:
Okul, dersler, diploma…
Mezuniyet,
meslek…
Evlilik…
Mutlu bir
hayat ve huzur!
Diploman
kocaman.
Ne güzel!
Mesleğin yerinde.
Ne âlâ!
Evin,
araban…
Harika!
Ya kültürel değerlerin?
Ya ana dilin?
Ya
kimliğin?
Ya
benliğin, kişiliğin?
Bu
eksiklikler suç mu?
Suçsa,
suç sende mi, bilmiyorum.
Ama seni
bu yola büyüklerin sürdü, biliyorum!
Annen ve baban, eşin, dostun sürdü.
Çevren
sürdü.
Seni bu
yola sürdüler.
Seni
yordular, seni yoğurdular…
Sen Çerkes’sin.
Ama Çerkes
görmeden büyüdün.
Sen
Çerkes’sin.
Ama
Çerkes’çe duymadan
yetiştin.
Sen
Çerkes’sin.
Ama
Çerkes arkadaşın olmadı.
Sen, bu
kültürle yaşamadın.
Bu kültürle yoğrulmadın!
Şimdi
meslek sahibisin.
Diplomalısın, varlıklısın.
Ama sen
Çerkes’le evlenemezsin!
Sen Çerkes
kalamazsın!
|