Sordum, keşke sormasaydım.
Sorduğuma bin
pişman oldum!
Baktım, karşımda
dalyan gibi bir genç.
Teni, duruşu, bakışı
Çerkes’e benziyor.
Yavaş adımlarla yaklaştım.
Genç, alımlıydı, çalımlıydı.
Dik duruyor, duygu
soluyordu.
Merhaba, dedim.
Sordum,
nerelisin?
Dedi
Çerkes’im,
Kaberdey’im.
Memnun oldum, dedim.
Dakikalar içinde
kanımız kaynadı.
Tanıştık hatta birbirimize
alıştık.
Akordeon çalıyormuş.
Ekip oyuncusuymuş.
Güzel de oynarmış.
Annesi de babası da
kültüre duyarlıymış.
Bu yüzden
kimliğiyle barışık,
kültürüne alışıkmış.
“Çerkeslik” aşkını da
ailesinden almış.
Sevmiştim bu genci, hem de
çok!
Ve başladı muhabbet.
Anlattım, dinledi.
Sordum, cevap verdi!
Ta ki basit
kültür ve tarih konularına
gelinceye kadar.
Amaç, sınav değildi
elbette!
Güzel vakit geçirmekti.
Geleceği anlatırken geçmişi yâd etmekti.
Günceli tüketince tükendik
kaldık.
Tıkandık!
Sordum şiir,
şiire ilgin var mı?
Şey, dedi.
Konuyu değiştirmek
istedim.
Tanıdığın
Çerkes şairi?
Sustu, yutkundu!
Değiştirdim.
Ana dilini ne kadar
biliyorsun?
Anlıyorum ama çok az
konuşabiliyorum.
Şarkı, masal, tekerleme?
Hikâye, roman, tiyatro?
Bozuldu!
Baktım olmayacak.
Bari havadan sudan
bahsedeyim derken bu defa o sordu sesini yükselterek.
Kim bana
sanat, edebiyat, tarih ve
kültür anlattı da ben dinlemedim?
Bu değerlerden habersiz
büyüdüm ben.
Ana dilimle yazılmış
şiiri bana kim okudu
da beğenmedim?
Hangi yazarla
tanıştırdılar beni?
Ne zaman
tiyatroya götürdüler?
Bana kim
Çerkes’çe masal anlattı?
Ve devam etti:
Haydi, siz de suçlayın
beni!
Gençler iyi yetişmiyor, deyin.
Öyle ya günah keçisiyiz
biz!
Haydi sorgulayın!
Azarlayın!
Unutmayın, ey yetişkinler,
Gençliğiyle bu kadar
mesafeli hatta gençleri bu
kadar değersiz gören bir toplumun istikbali olmaz!
Şaşırdım.
Kırıldım!
Demek ki yetişkinler,
kültür iletişiminde
gençlere gereği gibi örnek olamıyor, dedim.
Büyüklerin Çekeslik
aşkı(!) gençleri ısıtamamış, dedim.
Olmadı yetişkinler, olmadı
gençler, Çerkeslik aşkı bu olmasa gerek, dedim.
Üzüldüm!
Kahroldum.
Yutkundum, sustum.
|