Şu meşhur TV
dizimizden bahsediyorum. Şu ilk göz ağrımız,
“Ağlatan Dans” ımız.
İlhamını Çerkes toplumunun
efsane ezgisi “Ağlatan
Kafe” den alan “Ağlatan Dans”
Bilirsiniz, ilkler
önemlidir.
İlkler derin izler
bırakır.
İlk sevgili,
İlk aşk,
İlk göz ağrısı…
Toplum olarak, namı diğer
bu diziyle
güzellikleri ve eksiklikleriyle
bir ilki yaşadık.
İNSAFSIZCA ELEŞTİRDİK!
TV dizisi konusunda çok
yeniydik.
Çok acemiydik.
Bir o kadar da
duygusaldık.
Belki bilemedik,
Belki beğenmedik.
Ama
estik, gürledik.
Eleştirdik!
Hem de
acımasızca, insafsızca
eleştirdik.
Ve başlamadan bitirdik.
Daha iyisini öneremeden
diziyi tükettik.
“Bu dizi bir ilk!”
diyemedik.
Hoşgörülü olmadık.
Ve diziyi bitirdik,
rahatladık!
DİZİYİ, ÇERKES BELGESELİ SANDIK!
Diziyi keyifle izlemek
varken yoksa biz bu diziyi
“Çerkes tarihi belgeseli” mi sandık?
Hepimiz
tarihçi mi kesildik?
Galiba, insafsız
eleştirilere “Durun bakalım beyler, biraz insaf, bu dizi, bu
kültüre değinen ilk dizi.” diyemedik.
“Bu dizi, ilerleyen
süreçte çok daha güzel
dizilere kapı aralayabilir.” sözünü söyleyemedik.
Vur deyince öldürdük.
Galiba yine
mükemmeli istedik.
Bulamayınca
idama mahkûm ettik.
Dur bakalım, bize daha
yetişmiş çok sanatçı lazım.
Çok Zoloy,
Çok Setenay,
Çok Zalina,
Çok Elbruz lazım,
diyemedik.
Aşkla, şevkle izleyemedik.
O güzel
müzikleri duyamadık,
dinlediklerimizi hissedemedik.
Emeği geçenlere
teşekkür edemedik.
Top yekûn yüklendik.
Yok ettik.
Tükettik.
BİZ BÖYLEYİZ İŞTE!
Her şeyde bir
eksiklik bulmak, güç
beğenir olmak, galiba Çerkes toplumunun önemli bir özelliği.
Sanki
“üzümün çöpü armudun sapı”
deyimi bizim için söylenmiş.
Yapıcı eleştiriye can
feda!
Ah şu
yıkıcı eleştiri
olmasa!
Beğenmemek…
Hiçbir şeyi beğenmemek…
Sahi biz,
CHERKESS filmini de mi
insafsızca eleştirmiştik!
İstemek…
Hep mükemmeli istemek ama
sadece istemek.
İstemenin ilerisine
geçememek!
Daha da kötüsü bunu
“kader” bilmek.
Sonra oturup ağlamak!
GALİBA AĞLAMAK YARAMIYOR BİZE!
Ağlatan kâfa,
Ağlatan dans…
Galiba ağlamak yaramıyor
bize!
Biraz da
gülsek mi, ne
dersiniz?
En azında halimize!
|