Bugünlerde, polemik ve
tahriklerle toplumumuzu ziyadesiyle rahatsız eden bir dizi
gariplik yaşıyoruz.
Sanki birileri düğmeye
basmış gibi peşi sıra
gelişiyor huzursuzluklar.
Ortak paydadan
uzaklaşmalar, afralar, tafralar…
Bu karmaşaya bir de sosyal
paylaşım sitelerindeki
düşünce kirliliği eklenince iş iyiden iyiye zıvanadan çıkıyor.
Bu fevrilikten,
en çok da gençler
etkileniyor.
Gençler hırçınlaşıyor,
Gençler bocalıyor,
Gençler savruluyor…
Öyle ya, kim, kime karşı?
Kim, kimin yanında?
Nedir bu toz duman, ne oluyoruz?
Bu noktada gençler kimi
dinlesin?
Kimi örnek alsın onlar,
doğruyu nasıl bulsun?
Hani model olması gereken
yöneticilerin tavrı?
Hani sanatçıların duruşu?
Nerede yazar ve çizerlerin
aydınlık ışığı?
AYDIN KESİMİN SORUMLULUĞU NE KADAR AĞIRMIŞ
Meğer toplumun pusulası
olan yöneticilerin, sanatçıların, yazar- çizer ve düşünürlerin
sorumluluğu ne ağırmış!
ENERJİMİZİ ve ZAMANIMIZI KAVGAYA HARCIYORUZ
Toplumumuz için hayati
önem taşıyan konularda beyin fırtınası oluşturup ortak aklı
kullanmamız gerekirken,
Dağ gibi kültürel ve sosyal sorunlar çözülmeyi
beklerken şu yaşanan komediye bir
bakın.
Bir bakın, yapay gündeme,
bir bakın enerjimizi nereye harcadığımıza.
Peki, toplum ne yapıyor?
Sessiz çoğunluk suskun,
sabrediyor; olan biteni ibretle, hayretle seyrediyor.
ÇÖZÜM NE OLMALI?
Biz mutlaka güncelin
kelepçesinden,
aktüalitenin dar menfezinden geniş ufuklara açılmak
zorundayız.
Sorumluluk bilinciyle,
hoşgörü ve samimiyetle bunu başarabiliriz.
O halde:
Herkes, tutulması gereken bir el uzatmalı.
Herkes, “Gerçek dostum,
eksiğimi söyleyendir!” demeli.
Herkes, varsa kendi
usul yanlışlarını, üslup
hatalarını görmeye, onları düzeltmeye çalışmalı.
Herkes, biraz da
kendisiyle yüzleşmeli,
kendisini sorgulamalı.
Herkes, böylesi günlerde
kelimeleri iyi seçerek, manayı derinden düşünerek vakıf olduğu
konularda konuşmalı.
Herkes,
kavgacılara ve kavgacı
üsluba tepki göstermeli.
Bununla birlikte kimse,
olan biteni ibretle seyreden bu asil toplumun gözünü
boyayabileceği yanılgısına düşmemeli.
Kimse, kurumların
yıpratılmasından, karmaşadan, belirsizlikten, benlik ve
enaniyetten medet ummamalı.
Umuyorsa kendisini
sorgulamalı, bu durumda samimiyetten asla bahsetmemeli.
RENGİ SOLANLAR, KİMYASI BOZULANLAR…
Ne yazık ki kurumların
alerjisiyle yaşayanlar, vicdanıyla hissiyatın arasına sıkışanlar,
gün ışığından kaçarak karanlıkta fısıldaşanlar var.
Hayatını düşmanlık ve haset üzerine kurgulayanlar
var.
Çözüm bekleyen dağ gibi
sorunlarımız varken biz enerjimizi nerelerde harcıyoruz?
Bu kabul edilir bir durum
mu?
Birlikte geleceği
planlamak varken, yapılan her
güzel çalışmayı
sorgulamanın, her icraatı eleştirmenin, bugüne kadar yapılan
her şeyi bir kalemde silmenin mantığı nedir?
Samimiyetle yapılan güzel
çalışmaların aleyhinde konuşmanın kime ne yararı var?
Nefrete dayalı, tahakküm
amaçlı çıkışlar bunlar.
Sessiz çoğunluk, hayret ve ibretle izliyor olan
biteni.
Toplumumuz, bu güne kadar
“kavga” ve “kaos” tan
medet umanlara asla prim vermedi, bundan sonra verir mi dersiniz?
TAHRİKLER, POLEMİKLER…
Ağır tahriklere, yıpratıcı
polemiklere rağmen hizmet esaslı üsluplarını bozmayan
kurumlarımızın
temsilcilerini yürekten kutluyorum.
Fakat üzgünüm,
endişeliyim.
Zira bir kaşık suda fırtına koparılıyor.
Ya bu sis ve fırtınada
umutları boğarsa yeis!
Görünen o ki kamu vicdanı, yüreği benlik ve haset ekseninde
negatif enerji üreten,
kamplaşmayı, çatışmayı körükleyenlerle değil, samimiyet ve
hoşgörüyle bu kültür için gayret sarf edenlerle birliktedir.
|