Övünmek; bilmediği tarihi, konuşamadığı dili,
yaşayamadığı kültürüyle
övünmek.
Sadece övünmek.
Maziyle gururlanmak.
Mezar taşlarıyla avunmak!
Hep övünmek…
Ne dersiniz, bizi anlatıyor olmasın bu ifadeler?
PEKİ, ÇERKES KÜLTÜRÜ ÖVGÜYE LAYIK DEĞİL Mİ?
Sahi biz, tarihimiz ve kültürümüzle övünmeyi hak etmiyor muyuz?
Mazimiz, sevgiyi; mezar taşlarımız, övgüyü
hak etmiyor mu?
Haydi, o halde birlikte bir bakalım maziye!
Bir bakalım, dünya ne diyor bu kültür için, bu tarih için?
KAFDAĞI DİYARI: ANA VATAN
“İnsanlık tarihinin en eski, en köklü, en bilinen coğrafyası,
hemen tüm dünya dillerinde, tüm dünya masallarında, destanlarında
yer alan ulaşılmaz, efsunlu, gizemli, atlas ve safir
renkli düşler, mutluluklar ülkesi; Çerkes halklarının kutsal
ana yurdu…”
İşte bu şiirsel ifadelerle anlatılan yer, Kafdağı diyarı Ana vatan
Kafkasya’dır.
Kafkasya’yla ilgili ilk bilgilere M.Ö. 850 yıllarında
yaşayan destan yazarı Homeros’un efsanelerinde rastlanır.
M.Ö. 450 yıllarında yaşayan Tarihçi Herodot da Kafkasya’yı
gezmiş, övgü dolu anılarını yazmıştır.
O dönemde inanılan yaygın efsaneye göre Kafkasya, adeta bir
masal ülkesidir.
Kafkasya, Anka kuşunun diyarı, mutluluklar ülkesi Kafdağı’dır.
Tarihçi Strabon’un (M.Ö. 63) Kafkasya izlenimleri
şöyledir:
“Bu ülkenin halkı olağanüstü yakışıklı ve iri yapılı
insanlardır. Alışverişlerinde dürüsttürler ve para canlısı
değillerdir.”
Arapların Heredot’u El Mesudî, “Altın Bozkırlar ve Cevher
Madenleri” Adlı eserinde Kafkasya izlenimlerini şöyle anlatır:
“Bu kadar temiz ve beyaz tenli güzel kadınlar ve
yakışıklı, bahadır ve cesur erkekler herhalde dünyanın başka
memleketlerinde yoktur. Çerkeslerin hal ve tavırları, onların
çok zeki ve uygar olduklarını belli ediyordu.”
1330’lu
yıllarda Kafkasya’yı gezen İbn- Battuta seyahatnamesinde
Kafkasya halkının özelliklerinden, balta girmemiş ormanlarından,
coğrafi güzelliklerden söz eder.
Ünlü gezgin Evliya Çelebi, seyahatnamesinde Kafkasya
izlenimlerini şöyle anlatır:
“Bu Çerkes milleti, gayet şiddetli ve gazaplı adamlar olup
amma gayet de bahadır, cesur ve yararlı namdar yiğitlerdir. Hayat
düzenleri ve toplumsal durumları çok demokratiktir. Para
pul bilmezler, mal değiş tokuşuyla alışveriş yaparlar. Kadınlar,
erkekler ile eşit olarak alışverişe katılır ve yüzlerini
örtmezler. Bu insanlar eminim dünyanın en konuksever
insanlarıdır. Çerkeslerde akraba evliliği yasaktır…”
Yazar Canquest,
kitabının son bölümünde şu değerlendirmede bulunur:
“Kafkasyalılar için 1998'de yazılanların, 1798'de yazılanlardan
hiçbir fark olmadığını söylemeliyim. Bunlar, bir iki eleştiri
dışında genellikle övgü
doludur. Bu da gösteriyor ki Kafkasyalılar, 200 yıldan beri
kişilik ve karakterlerinden, mizaçlarından pek bir şey
kaybetmemişlerdir.
60 yıllık sömürgeci Çarlık
yönetimi ve bunun üzerine 70 yıllık baskıcı Sovyet yönetimi
altında, yani 130 yıldan fazla yabancı bir yönetim altında yaşamış
olduklarını göz önüne alırsak
değişimin bu kadar az
oluşu ve ulusal özelliklerin bu derece iyi korunabilmiş olması
her türlü övgüye
layıktır.”
YA BUGÜNÜMÜZ, YA GELECEĞİMİZ?
Demek ki Çerkesler, tarihiyle de kültürleriyle de övünmeyi hak
ediyor, hem de fazlasıyla!
Evet, tarihimiz mükemmel, kültürümüz bir harika!
Peki, kim diyebilir ki bugünümüz de harika?
Ya yarınımız?
Yarınımızla ilgili kimin cesareti var konuşmaya?
Buyursun konuşsun!
"Artık ne başımda kara kalpağım,
Ne belimde gümüş kakmalı
kamam!
Rüzgârla yarışan
Atlarımı da öldürdüler!
Ama
Gözlerim hâlâ vadi yeşili,
Saçlarım güneş boyalı,
Ve bedenimin onurla taşıdığı
Mızıka kokulu
Bir dağlı yüreği." …
“Kafkasya’nın yiğit evlatları,
Ne çok şeyi anlattınız bize
Ölümü o kadar hafife aldınız ki
Ölüm bile şaşırıyor gidişinize!” …
BEN, SEN, O
Evet, bir Çerkes var
“kültür derdiyle” yanıp tutuşan.
Birkaç Çerkes var her
“ifadesi samimiyet” olan.
Bin Çerkes var samimiyetten uzak kalan.
Yüz bin Çerkes var her daim
tribüne oynayan.
Gerisi gerinen, kupkuru övünen!
AH KEŞKE!
Ah keşke geçmişten ders alıp
geleceğe yürüyebilsek!
Ah keşke tek yürek
olabilsek!
Ah keşke övünmeyle yetinmesek!
Ah keşke bugün de
övünülecek işler yapabilsek!
Ah keşke!
|