Toplum olarak ne çok
seviyoruz yargılamayı.
Her şeyi
yanlış anlamaya hazır
zihinler,
İnsafsız eleştiriler,
Niyet okumalar,
Önyargılar… daha neler,
neler.
Kibrit çaksanız alev alacak yürekler...
Çılgınlık nöbetleri…
Büyük şairin dediği gibi,
çoğumuz adeta buz çölünde
yol alıyoruz!
“Aldığımız nefesler bile,
sipsivri kayalar şeklinde donuyor.”
“Bakarken gözle
bıçaklıyor, dinlerken
kulakla zehirliyoruz!”
Kalpler, gönüller buz mu
tutmuş ne?
EŞİMİZİ, DOSTUMUZU YARALIYORUZ
Şu komik duruma bir bakın:
Sanal âlem dahil
karşılaştığımız her yerde neredeyse
birbirimizi sindirmek, yok
etmek için fırsat kolluyoruz!
Üzüyor,
Kırıyor,
Eşimizi dostumuzu
yaralıyoruz…
Bu şekilde hizmet mi etmiş
oluyoruz toplumumuza, kültürümüze?
Bu hırs boyutlu, nefis
eksenli, “ben”
merkezli ifadelerle ne yapmaya çalışıyoruz?
Düşünen, üreten,
akl-ı selim insanlara
yakışıyor mu?
Yakışıyor mu bize?
Yakıştırıyor muyuz
kendimize?
Değer mi Allah aşkına?
“SUÇLU BENİM” DİYEBİLMEK
Hani hoşgörü, şefkat,
merhamet, anlayış?
Hani yeri geldikçe
“Suçlu benim!”
diyebilme olgunluğu?
Hani “ben”i
bırakıp “biz”e yönelme?
Hani güzellikleri
kendinden bilmeme tevazusu?
Hani o zarafet, hani o
asalet?
Hani o arifanelik?
Yoksa “güzel insanlar,
güzel atlara binip gittiler” mi?
AFFETSE HERKES HERKESİ
O halde kimse kimseyi
affetmesin, haydin,
“yargılasın herkes herkesi!”
Yakışmaz sanki bize
“affetse herkes herkesi?”
Nedir bu kasılmalar, kıskançlıklar?
Bu kibir, bu gurur, bu
riya, bu tahammülsüzlük niye?
Yargılama sevdalısı bir
toplum olduk çıktık.
Bilen de bilmeyen de
herkes herkesi yargılar
olmuş.
Öğrenmeden, anlamadan
yargılamayı neden tercih eder insan?
Konuşsak, tartışsak,
birbirimizi anlamaya
çalışsak daha kolay çözülmez mı problemlerimiz.
Daha uyumlu bir toplum
olmaz mıydık?
Daha çok sevip daha fazla
sevilmez miydik?
Bugüne kadar kime ne
faydası olmuş sivri dilliliğin?
Afradan tafradan kim yarar sağlamış?
Peki, zararını gördük mü
hiç tevazunun, anlayışın, istişarelerle oluşan genel aklın?
Bilmem ki koca bir toplum,
büyüğü küçüğüyle topyekûn
yargıç mı olduk?
Eğer toplum olarak
yargılama hastalığına yakalandıysak “vay ki vay!” halimize.
“Kendi kendine yetemeyenlerin, kendi çöplüğünü
temizleyemeyenlerin hastalığıymış bu pis hastalık.”
Bu hastalığın en belirgin
özelliği, insanın kendi hatalarıyla uğraşmadan başkalarının
eksikleriyle uğraşması,
başkalarının hatalarını onun yüzüne haykırmaktan mutlu
olmasıymış.
BU NASIL BİR RUH HALİ?
Bir bakın, çoğu zaman
sanalda birbirimiz için kullandığımız ifadelere.
Yenilir yutulur cinsten mi
bunlar?
Nedendir bu basitlikler,
bu ölçüsüzlükler?
Telaş mı, korku mu, panik
mi, kıskançlık mı,
suçluluk mu, anlayışsızlık mı, alışkanlık mı, nasıl bir ruh hali
anlayan varsa beri gelsin?
NAZARLARIMIZI BİRAZ DA GÜZELLİKLERE ÇEVİRELİM
Geliniz, “İnsafınız
kurusun sizin!” dedirtmeyelim?
Yapılanları takdir edelim.
Hiç mi güzel şeyler olmuyor etrafımızda,
nazarlarımızı biraz da güzelliklere çevirelim.
Yapmayalım, etmeyelim,
bardağın yarısı dolu
vallahi, onu da görelim!
Ama her şeye rağmen
“yanlış bulma profesörleri “ eksik olmaz
aramızdan bunu da bilelim!
|