...................
...................
DİLİNE HOR BAKAN GELECEĞE KÖR BAKAR
19.01.2019
YEMUZ Nevzat Tarakçı
...................
 
...................

Dil, şüphesiz bir milletin birlikteliğini sağlayan en güçlü bağdır.

Dil, bir toplumun ses bayrağıdır, parmak izidir.

Boşuna söylememiş Cemil MERİÇ “Kamus namustur!” diye.

Unutmayalım, dilimizin güzelliğince güzeliz ve güvenliyiz!

Dilimiz açık, berrak, olsun.

Gönlümüz, aşkla, sevgiyle dolsun!

 

DİL YOZLAŞIRSA…

Geleceğimizi, bizi biz yapan değerlerimizi geleceğe taşıyan dildir.

Dilin doğru ve düzgün konuşulması, kurallarına göre yazılması toplumlar için hayati önem taşımaktadır.

Unutulmamalı, dil olmadan edebiyat, edebiyat olmadan kültür, kültür olmadan millet olmaz.

Zira dil ve edebiyat bir milletin kimliğidir.

“Millet, edebiyatı olan toplumdur.” der BALZAC

Kırgızistan'da bir atasözü de "Bana edebiyatını söyle, sana nasıl bir millete mensup olduğunu anlatayım." demektedir.

Dili yozlaşmış bir milletin yaşayabilmesi imkânsız.

Bu hakikatin bilincinde olan, tükenişi düşünmek bile istemeyen samimi kişiler, toplumlarının geleceği adına çile çekmekte, ıstırap hissetmekte, geleceği kurtarmanın ince hesaplarını yapmakta, çırpınmakta.

 

RÜYALARINI ANA DİLLERİYLE GÖRENLER

Rüyalarını ana dilleriyle görmeyen,

Hülyalarını anadilleriyle kuramayan bizler farkındayız değil mi neler kaybettiğimizin?

“Kendi esrarını bilemeyenler, kendi sazını çalamaz.” der M. İkbâl

Dil, insanları aynı duygu, düşünce ve ideal potasında bir araya getirerek onları millet yapan, milli birlik ve beraberliği tesis eden bir kurumdur.

Sözün özü, “Dilsiz millet olmaz, olamaz!”

Bunu iyi bilmek gerek fakat bu da tek başına yetmez!

Öncelikle bu dili bilenler ısrarla konuşmalı, yazmalı.

Dilini bilen her anne baba çocuklarına mutlaka bu dili öğretmeli.

Buna inanmalı, bunu önemsemeli.

Yok olmamak için buna mecbur olduğunu unutmamalı.

Her anne baba, en kısa sürede bu bilinçle çalışmaya başlamalı.

 

“BEN NE YAPMALIYIM?”

Bırakmalı birilerini suçlamayı, “Ben ne yapabilirim, elimden geleni yapıyor muyum?” demeli.

Bizler: “Ne yapalım, elden bir şey gelmiyor, bu dil yaşasa iyiydi ama hayırlısı olsun, kader işte!” mi diyelim?

Yoksa “Güzel dilimiz, dünya var oldukça yaşayacak, konuşulacak, yazılacak, başımızın tacı olacak!” bunun için nasıl bir bedel ödenecekse ödemeye hazırız! Hem de hemen, şimdi!” mi demeliyiz?

Çok iyi bilmeliyiz ki “Bir milletin edebiyatı o milletin kimliğidir.”

 

DİL VE MİLLET

Her fırsatta, toplumlar için dil ve edebiyatın önemini vurgulayan Yavuz Bülent BAKİLER: “Edebiyatsız bir millet, başıboş bir kalabalıktır.” der.

“Dil, bir milletin yaşayışını, kültürünü, inancını, devlet anlayışını, tarih şuurunu, geleneklerini, göreneklerini, eğitimini, teknolojisini, mimarisini, musikisini… Yani iç ve dış dünyasını söz veya yazıyla ifade ettiği, asla vazgeçilmesi mümkün olmayan şah damarıdır.”

Ünlü düşünür Wittgenstein: “Dilimin sınırları dünyamın sınırlarıdır.” İfadesine bakılırsa dil, sadece düşünceyi aktaran kuru bir ifade değil, aynı zamanda kişinin dünyayı algılama biçimidir.

 

KONUŞMAK İSTEMEDİĞİMİZ DİLİMİZ

Bugün konuşmadığımız, konuşmak istemediğimiz güzel dilimizin hali içler acısı değil mi?

Bir millet, kendi düşüncesini, hayat biçimini hiçbir şeyin tesiri altında kalmaksızın ifade edebileceği ölçüde hürdür.

Cengiz AYTMATOV’un ifadesiyle, “Millet, edebiyatından tanınır.”

 

BENİM DİLİM

Dilim dilim benim dilim.

Yok oluyor kültürüm.

Yok oluyor geleceğim.

Ya ben ecdadıma ne diyeceğim?

Dilerim, rüyasını anadiliyle gören, hülyasını anadiliyle kuranlardan oluruz.