Televizyon
hayatımızın içerisinde ne kadar var ve öğrendiklerimizin ne
kadarını televizyondan öğrendik hiç merak ettik mi?
İsterseniz günlük hayatımız içerisinde TV ile ne kadar
ilgilendiğimizi bir gözlemleyelim. Acaba ev halkı TV ile ne kadar
alakalı? Bir defa şurası bir gerçek ki, hemen hemen bütün evlerde
sabahtan, gece yarısına kadar TV kesin açıktır. Hatta evde çocuk
var ise bu kaçınılmazdır. Evin annesi günlük işlerini düzenleyene
kadar çocuğuna meşgul olması için en azından bir çizgi film açar
ve televizyonun karşısına oturtur. Evin annesini genelde hangi
programlar meşgul eder tam olarak bilemem ama magazin ağırlıklı ve
açıklı, trajedi dolu halktan kurbanların olduğu programlar en çok
izlenenler listesinde olunca az çok tahmin etmek mümkün. Akşam
faslın da ise anneye ve çocuğa işkence gibi görülen haber ve spor
programları da evin babasına kalır. Sonuçta gün boyu TV kendisine
bağlayacak birilerini bir şekilde bulur.
Televizyonda izlediğimiz bazı karakterlerden öylesine etkileniriz
ki günlük hayatta onların kullandığı kelimeleri zevkle kullanırız.
''Oha oldum yani'', ''taş fırın erkeği'' vs gibi. Birde bu
kutucuktan gördüklerimizi kendi üzerimizde uygulamakta var işin
içinde. İki adım sonra pantolonu düşecek diye yüreğimizi hoplatan
kıyafetler ile saçlara kazınan ilginç şekiller gibi. Bunları
eleştirmek için değil sadece TV sayesinde oldukça çabuk
kabullendiğimiz için söylüyorum. Yani TV da başka kişiler üzerinde
görmesek, etrafımızda bu şekilde olan kişilere belki deli derdik
ama TV sayesinde moda takipçisi bile dediğimiz oluyor. Diğer
taraftan dünyanın dört bir yanından görüntü alabiliyoruz. Amerika,
Avrupa, Ortadoğu derken gündemi evimizin içinde sıcağı sıcağına
yaşıyoruz. Demek ki, TV bizi en ciddi şekilde düşünce ve
davranışlarımıza varıncaya kadar etkileyen bir alet. Sevsek de
sevmesek de Televizyonsuz yapamıyoruz. Kısaca televizyon sayesinde
dünya evimizin içinde ve biz tercihlerimizi buradan aldıklarımıza
göre şekillendirebiliyoruz.
Durum böyle olunca biz ''Çerkeslerin neden bir televizyonu yok''
demeden edemiyoruz. Bir defa düşünelim, TV bize neler
verebilirdi? Bizden götürdüklerinin olduğunu biliyoruz da acaba
geri verebilecekleri olur muydu?
Kafkasya’dan diasporaya yayın yapan bir televizyonun bize
verebileceği birçok şey olabilirdi. Dikkat edersek en basit örneği
ile kitaplardan ve sitelerden öğrenmeye çalıştığımız dilimizde
hangi harflerin hangi sesleri verdiğini bilebilirdik. Gün boyu
Çerkesce yayın yapan bir kanal sayesinde dili öğrenmek için
çektiğimiz sıkıntımızı belki yarı yarıya indirebilirdik. Yine
kültürümüze en çok sahip çıkan ve çıkmaya da devam edecek olan
erkeklerimizin birçok alanda yalnız kaldığını da hepimiz
biliyoruz. Bayanlarımız ne yazık ki, erkeklerimiz kadar çaba
içerisinde değil. Bunun farklı sebepleri olabilir. Mesela ilgisini
çekebilecek, faaliyetler içerisine girebilecek noktaları bulamamak
gibi. Burada “derneklerimiz var ya” gibi bir ses duyar gibi oldum
ama “madem derneklerimiz var neden kadınlarımız içerisinde değil”
diye sormakta isterim. Demek ki dilimize ve kültürümüze sahip
çıkmak için, evine ve iş hayatına kendisini oldukça fazla
kaptırmış olan kadınlarımıza başka yollardan ulaşmanın yolunu
bulmalıyız. Kadın ve erkek eşit derecede alakalı olmadığı sürece
gelecek nesilden sağlıklı sonuçlar beklemek hayal olur.
Geleceğimiz için ilk olarak bayanlarımıza Kafkasya’yı ve kültürü
sevdirmeliyiz. Bunun için de, bana göre en etkin iletişim aracı,
yine evinin içine kadar giren televizyondur.
En can alıcı noktası ise gidip göremeyenler için Kafkasya TV
sayesinde bilinmez olmaktan çıkacaktır. Bu gün geri dönüş için “ne
yaparız, nasıl yaşarız” gibi korkular yaşayan eşleri, ne ile
karşılaşabilecekleri hakkında hazırlayabilir. Gidip gören
kişilerin kendi dünya görüşleri ile anlattıkları Kafkasya,
karşımıza çok daha farklı çıkabilir. Hepimiz az çok Almanya’ya
veya Amerika’ya gittiğimizde nasıl bir yaşam ile karşılaşacağımızı
TV sayesinde biliriz ama Kafkasya ile ilgili asla gidip görmeden
sağlıklı yorumlar yapamayız. Bizim her şeyden önce Kafkasya’yı
ekrandan da olsa görmemiz şart. Sayfalar dolusu yazılar, cilt cilt
kitaplar, dergiler, radyolar, siteler vs hiç biri yarım saatlik
bir televizyon programının verdiği etkiyi ve ulaştığı kitleyi
yakalayamaz. O halde çok fazla zaman harcamadan, Kafkasya’nın
bize bir televizyon vermesini sağlamak için elimizden geleni
yapalım…
“Haftada 30 dakika da olsa Çerkesce yayın var ve ilgi maalesef yok”
diyenleri duyar gibiyim.
İşin aslı bana göre o değil, neden mi?
Nedeni haftaya... |