Geçenlerde market
alış-verişimi yaptım tam kasaya yaklaştım ki, iki bayan benden
sonra sıraya geçti. Kendi aralarında sohbet ediyorlardı. İsteyerek
ve bilerek kulak misafiri oldum. Rusça konuşuyorlardı, anladım
fakat nedendir bilmem onlar ile konuşma ihtiyacı duyup, sanki
dillerini anlamamışım gibi hangi dilde konuştuklarını sordum.
Bayanlardan biri türbanlı, güzel ama sert bakışları olan biriydi.
Diğeri ise sarışın, yeşil gözlü son derece sempatik bir bayandı.
Sormuş olduğum soruya türbanlı olanın sert bir bakış atmak ile
yetinmesi zamanında garip sorular ile epey canını sıktıklarını
hissettirdi bana. Cevap vermek istemedi ve direk sepetteki
eşyalarına yöneldi. Diğeri ise hafif mahcup bir şekilde bozuk
Türkçe’si ile “bize hangi dili konuştuğumuzu soruyor” dedi.
Türbanlı istemeden zoraki oldukça sert bir ses tonu ile “anadili”
dedi. Ben yine ısrarla ve hafifte gülümseyerek “iyi de hangi dil”
diye sordum. Yine sert bir şekilde “Rusça” dedi. İstediğim cevabı
aldığımı ben bilerek “aaa çok güzel, kusura bakmayın bende Kafkas
asıllı olduğum için sadece dikkatimi çekti” dedim. Türbanlı
olan sepetteki eşyaları ile uğraşırken diğer taraftan da “Gürcü
müsün” diye soğuk bir şekilde sordu. Hayır dedim “Adige.” Anlam
veremedi şöyle bir düşündü. Sanırım beni tam duyamamıştı. Bana
yine aynı sertlikte “anadil biliyor musun” dedi. “Evet biliyorum,
siz Nalçik’i biliyor musunuz?“dedim. Aman Allah’ım gözleri
ışıldadı. Bana sert sert konuşan kişi birden değişti. Telaşla
sorular sormaya başladı. Duyduğu mutluluk o kadar gözle
görülüyordu ki bende şaşırdım. “Dil çok önemli, asla ana dil
unutulmamalı, kaybolmamalı” dedi. Sonra “Ahh Nalçik” dedi. Başladı
anlatmaya…
“Ben Nalçik’e gittim, epey kaldım. O kadar güzel, muhteşem
insanları var ki, ve de atları. Nalçik kadar güzel bir yer
var mı acaba” dedi. Yanında ki diğer bayan “sizden Kayseri de çok
var biliyor musun” dedi. “Evet bende Kayseriliyim” dedim. İşte o
anda zaman durdu. Bana ardı ardına sorular soruyorlar ve ısrarla
bana benim kültürümü anlatmaya çalışıyorlardı.
“Bak sizin kurutulmuş etiniz var bilir misin?” öyle bir
lezzet yoktur.
“Sizin düğünlerde ki adetlerinizi biliyor musun? Bilmiyorsan ben
sana anlatayım. Ben çok kaldım, düğünlerini bilirim.
“ Sizin peyniri
biliyor musun? Halen yapıyor musunuz? Çok güzeldir.
“ Ah Nalçik ahh o
kadar güzel ki, insanı, adetleri, doğası her şeyi çok güzel… vs
Sohbet öyle çekmişti ki bizi karşılıklı gözlerimizden ışık
saçıyorduk. Yüzüme bile bakmak istemeyen bayan Nalçik adını
duyunca ev adresine kadar verdi. Kendisi evlenip Türkiye’ye
yerleşmişti. Uzun yıllardır Türkiye de kalıyordu. Marketin
karşısındaki kafeteryada bir Pazar günü buluşup uzun uzun
Nalçik’ten konuşmaya karar verip ayrıldık.
İşin garip tarafı farkında olmadan kasanın önünü kilitlemiştik ve
kasada ki görevliden bekleyen müşterilere kadar herkes pür dikkat
bizi dinliyor anlamaya çalışıyorlardı. “Garip bir samimiyet var
ama birbirlerini de yeni tanıyorlar bu nasıl bir iş ki“ dedirten
cinsten bakışlar ile.
Ben bekleyenlerden özür dileme ihtiyacı duydum ama kimse tek
kelime şikayet etmedi ve gülümseyerek devam edin gibisinden
baktılar.
Beni burada etkileyen şey ise ilk sorduğu soruydu. “Ana dil
biliyor musun?” Evet cevabı o asi bakışlarını yumuşatmıştı. Nalçik
ise çılgınca sevindirmişti. Bana ilk nasihati de “sakın anadili
unutmayın, aman aman çok önemli” demekti.
Bu güne kadar
anadilimi bildiğim için kimse bana bu Rus bayan kadar sevgi dolu
bakmamıştı.
Büyüklerimizden
takdir eden olmuştu ama kimseyi bu kadar sevindirememiştim.
Evet ben dilimi biliyorum ama benden sonrakilere öğretiyor muyum?
Tabi ki hayır. Dil evde, ailede başlar. Benim Abhaz olan annem
inatla Kabardeyce konuşur. Biz kardeşlerde birbirimize “adigece
konuşacağız” diye ne kadar söz versek de Türkçe konuşuruz. Sözüne
evde en sadık kalan da benim ama ne yazık ki yeterli değil. Yine
ben azimliyim, annemden başka konuşacak kişi bulamayınca bolca
Kuşha Doğan kaseti dinleyip o açığımı kapatmaya çalışıyorum. Abhaz
annem Çerkesce konuşmamamıza çok sinirlenir ve “ben sizden çok
sizin dilinize sahip çıkıyorum utanın” der. Ah utanmak ile sorunu
çözebilsek…
Etrafıma bakıyorum anne baba çok güzel Çerkesce konuşuyor ama
genelde çocuklarının anlamaması için. Yani gizli şeylerini
Çerkesce konuşuyorlar. Neden sürekli konuşmuyorsunuz dediğimde
cevap yok. Nedenini kendileri de bilmiyor. Kısaca bu durumlara son
günlerde baya içerledim ve çok sevdiğim Ragıp Mete bey ve Kaya
Şenvar bey sayesinde kiril alfabesini de öğrenmeye karar verdim.
Bir iki derken en kısa sürede onunda üstesinden geleceğim.
Hiçbir şey için geç değil yeter ki isteyelim.
Hiçbir şey güç
değil yeter ki isteyelim.
İnsanın kendi dilinin, kelimelere kattığı lezzet bir başka oluyor.
Dilerim bu lezzetten mahrum kalmayız. |